Fanteziler de, Freud'un dediği gibi, "tatmin etmeyen gerçekli ğin düzeltilmeleridir'' . Gerçek dünyada hakların ve fayda ların dağılışının geride arzulanacak şeyler bıraktığını biliyo ruz. En beğenilen kadınlar saçma sapan adamlarla evlenir, sahtekar bankacılar hapishaneye adım atmaz, faşist insan ların küçük tatlı bebekleri olur. Dolayısıyla bir gıdım şiirsel adaletten kimseye zarar gelmez. Belki de romanlar adaletin hala mümkün olabildiği birkaç alandan biridir. Ama bu in sanı çok da avutan bir fikir değil.
Joseph Comad, Notes on Life and Letters'ta Henry James üzerine yazdığı bir makalede konvansiyonel kurgu sonla rından, "ödül ve cezalarla, taçlanmış aşklarla, şansla, kınk bir bacakla ya da beklenmedik bir ölümle getirilen çözüm lerden" bahseder. "Bu çözümler," der, "hasretini çektiğimiz, gündelik dünyanın nimetlerinden daha çok istediğimiz ke sin bir son arzumuzu tatmin ettikleri ölçüde meşrudur. Bel ki de insanlığın tek gerçek arzusu, boş saatlerde su yüzüne çıkan, yüreğine su serpilmesi arzusudur." Bir bitişe, kesin bir kapanışa duyduğumuz açlık, durmadan içimizde yankı lanan "Sonunda ne olacak?" çığlığı büyük bir şevkle oku maya devam etmemizi sağlar. Gerilim ve gizem romanlarını, arkası yarınları, Gotik korku öykülerini okurken kendimiz den geçmemizin sebeplerinden biri de bu . Comad'ın bunla rı yazmasından kısa bir süre sonra, Freud bu kesin son özle mimize ölüm dürtüsü adını verir.
Merakımızı gidermek istiyoruz, ama aynı zamanda bu tat minden sakınıyoruz. Kapanışın hazzı çok çabuk gelirse, ge rilimin keyfi kaçıyor. Güvence arıyoruz, ama aynı zamanda bunu geciktirmek istiyoruz. Doyuma ihtiyacımız var, ama bilmeyişin kaygısından zevk alıyoruz. Çözüm geçici ola rak geri çekilmezse, ortada bir hikaye olamaz. Anlatıyı ayak ta tutan şey çözümün yokluğudur. Yine de kayıp bir köpek yavrusu ya da cennet bahçesiymiş gibi özleriz çözümü