Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Açıktır ki, iki tür diktatörlük vardır. Birincisi, halkı hedef alan, azınlığın diktatörlüğü, bir küçük grubun diktatörlüğü, Treporların ve İgnatyevlerin diktatörlüğü. Bu tür diktatörlüğün başında, genellikle, gizli kararlar alan ve halkın çoğunluğunun boynundaki ipi daraltan bir danışmanlar grubu bulunur. Marksistler böyle bir diktatörlüğün düşmanıdırlar ve böyle bir diktatörlüğe karşı, bizim gürültücü anarşistlerimizden çok daha kararlı bir şekilde ve özveri ile savaşırlar. Bir başka tür diktatörlük ise, burjuvaziyi, azınlığı hedef alan proleter çoğunluğun diktatörlüğü, yığınların diktatörlüğüdür. Bu diktatörlüğün başında, yığınlar bulunur. Burada ne bir danışmanlar grubuna, ne de gizli kararlara yer vardır, burada her şey açıkça, sokaklarda, toplantılarda yapılır - çünkü bu, sokağın, yığınların diktatörlüğüdür, bütün ezenleri hedef alan bir diktatörlüktür. Maksistler böyle bir diktatörlüğe "dört elle" sarılırlar, çünkü böyle bir diktatörlük, büyük sosyalist devrimin görkemli başlangıcıdır. Anarşist Baylar, bu birbirlerini karşılıklı olarak yadsıyan iki diktatörlüğü karıştırdılar: ve gülünç duruma düştüler. Marksizmle değil, kendi yarattıkları hayallerle savaşıyorlar, Marx ve Engels'le değil, rahmetli Don Kişot'un kendi zamanında yaptığı gibi, yel değirmenleriyle savaşıyorlar. İşte üçüncü "suçlama"nın sonu da budur.
Sayfa 129 - Kalıt YayınlarıKitabı okudu
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.