Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

165 syf.
·
Puan vermedi
Çinlilere karşı önyargısı olan herkes okumalı
ilk sayfa sıkıyor ne anlatılıyor diye düşündürüyor insanı ancak devam ettikçe anlaşılıyor Çin halkının zihniyeti yaşantısı gerçekliği. okumaya başlamadan önce ne kadar önyargılı idim anlatamam sonuçta pandemi evlere girmek zorunda kaldık online eğitim hepimizin şaftını kaydırdı ancak ailelerimiz ile de hiç bu kadar yakın olmamıştık. velhasıl kelam şu ki kitap okunması gereken ve önemli kitaplar arasında. sunum ödevim için okumuş bulundum bu sayede kitaba başlarken her ne kadar -10 ile başlasam da bitince +1000 oldu kitap Ünlü Çinli düşünür ve yazar Ku Hung-Ming tarafından yazılmış bir eserdir. Doğu Batı yayınından çıkan kitap Türkçe ’ye Hanife GÜVEN tarafından çevrilmiştir. Kitapta genel olarak Çin Kültürü, Çin Dili, Çin Edebiyatı ve Çin Kadınından bahsedilmektedir. Ku Hung-Ming tüm kitap boyunca Avrupalılara halkını, kültürünün uygarlığının birikimlerini anlatmaya çalışıyor. Bu anlatış zaman zaman tepkisel bir tona bürünse de herkesin tek bir dünyaya ayak bastığı günümüzde, toplumların esasen birbirinden çok farklı zihniyetlere sahip olduğunu haber veriyor Ku Hung-Ming. Batı kurumlarında eğitim gören çok dilli, çok kültürlü olan Çinli aydın Ku Hung-Ming, derinden bağlı olduğu geleneksel Çin Kültürünü ve Batı uygarlığını karşılaştırırken düşünce ve benlik dünyamıza pek uzak olmadığını gözler önüne seriyor. Sıradan bir Çinli insan karakterini düşünce yapısını, o yapıyı belirleyen faktörleri analiz ediyor. Ku Hung-Ming “Hakiki bir Çinli, iki şeyin birleşimidir.” diyor, “Zeka ve anlayış”. Yazara göre, Çin Halkının manevi gücü çatışmayı ve savaşmayı devre dışı bırakıyor. Avrupa’da krizin çözümünde bir gereklilik olan savaş Çin’de sadece bir kaza olarak karşımıza çıkıyor bu da iyi yurttaşlık dininin sonuçları arasında yer alıyor. “Nesnelerin mahremiyetini keşfetmemizi saylayan bu dizgin ve kutsanmış ruh hali: düş gücü, yüksek akıl, Çin Halkının zihniyeti işte budur.” (s. 94) Çin Halkının Zihniyetini adlı kitap bize Çin halkının zihniyetini ve değerlerini göstermek için yazılmıştır. Qing “Devrimden önceki Çin’i anımsayalım. Çinlilerden daha fazla özgürlük vardı, onları rahatsız edecek rahip yoktu, polis yoktu, belediye vergisi yoktu, gelir vergisi yoktu. Yeryüzündeki diğer tüm halkların hepsinden daha fazla özgürlük vardı. Peki neden? Çünkü, devrimden önce Çinliler nasıl davranacaklarını biliyorlardı: İyi bir yurttaş gibi davranmayı biliyorlardı.” (s.24) Burada bize bahsedilen devrim Xinhai Devrimi veya 1911 Devrimi veya Çin Devrimi, Çin’in sonu, imparatorluk hanedanın devrilip yerine Çin Cumhuriyet’inin kurulduğu devrimdir. Devrim Çin takviminde Xinhai yılına denk geldiğinde Xinhai Devrimi olarak adlandırılmıştır. Devrim bir çok ayaklanmadan ve çatışmadan oluşmaktadır. Ku Hung-Ming devrimden sonra İyi Yurttaşlık Dininin yok olmasını, Cumhuriyetin İmparatorluğun yerine geçmesi ile Çin’deki bir çok geleneğin yok olduğunu ve Çin halkının eski özgürlüğünü kaybettiğini bahsetmektedir. Ku Hung-Ming'in İyi Yurttaşlık dini dediği yine Ku Hung-Ming'in cümleleri ile en iyi şekilde anlatılır. “İyi Yurttaşlık Dinini 1. ilkesi insan doğasının iyi olduğuna inanmak, iyiliğin gücüne inanmak, Amerikalı Emerson’ın sevgi gibi ve adalet yasası dediği şeyin gücüne ve etkinliğine inanmaktır. Bu sevgi yasası nedir? İyi Yurttaşlık Dini sevgi yasasının anne ve babasını sevmek demek olduğunu öğretir. Ya şu adalet yasası nedir? İyi Yurttaşlık Dini adalet yasasına içten, güvenilir, sadık olmak demek olduğunu öğretir. Ayrıca bütün ülkelerde Kadın bencil olmamalı, kocasına karşı mutlaka sadık olmalı, her ülkede Erkek bencil olmamalı, hükümdarına, yani kralına veya imparatoruna mutlaka sadık olmalıdır. Son olarak burada söylemek isterim ki bu İyi Yurttaşlık Dininde en üst görev bağlılık görevidir; Tennyson’ın dediği gibi sadece eylemde değil, aynı zamanda düşüncede de bağlılıktır.” (s. 42) İyi Yurttaşlık Dini Ku Hung-Ming'e göre sadece Çin’de değil tüm dünyada olması gereken bir şeydir. İyi Yurttaşlık Dini ilkelerine bakarak iyi bir insanın yapması ve uyması gereken ilkelerdir, son olarak Ku Hung-Ming'in söylediklerine dayanarak ben de ifade ettiği şey şudur; İyi Yurttaşlık Dinine bağlı iseniz vicdanınız, sadakatiniz, merhametiniz ve yüreğiniz ile hareket etmelisiniz. “İktidar sorumluluk demektir" (s.27) “Konfüçyüs şöyle der: “ Cömert ve hoşgörü sahibi olmayan bir iktidar, görmeye hiç katlanmayacağım bir şeydir.” Shakespeare de der ki: “Ah ! Görkemlidir / bir dev gibi güçlü olmak: Ama ne zorbalıktır / o gücü bir dev gibi kullanmak.” (s.27) Burada bizlere anlatılmak istenen iktidarın çok güçlü olduğu ve o iktidarın gücünü halkını ezerek, sefalet çektirerek bir yaşam sürmesine izin vermesi zorbalıktır. Bu zorbalığa karşı kullandığı dev gücü onun cömertliğini, hoşgörüsünü, benliğini ve adaletini kaybetmesine neden olmuştur. Demek istenilen şu ki iktidara bir sorumluluktur ve bu sorumluluk büyük bir güçtür. “İsa peygamber aşırı dar kafalı, katı ve sert adaletsizlik nefretinden halkını kurtarmak için gelmiştir. İsa Matthew Arnold’ın deyimiyle, o betimlenmesi zor saf mantığıyla, kendi halkına şöyle seslendi: “Beni örnek alın, çünkü ben hoşgörülü ve alçakgönüllüyüm ve ruhunuzda barış hüküm sürecektir.” (s.28) Bu da demek oluyor ki halk dar kafalı, acımasız ve vicdansız bir hayat sürmeye başladığı zaman tanrı İsa peygamberi gönderdi, İsa peygamber onlara hoşgörülü, adaletli ve alçakgönüllü bir örnek olarak geldi onlar ve onların yakınındaki insanlar İsa peygamberi örnek almak istemediler ve onu çarmıha gerildiler böylece Yahudiler telef oldu. “Biz Çinliler de savaşabiliriz ama sürekli bir savaş beklentisi içinde yaşamayız. Yani, bana öyle geliyor ki, şu an ki hâliyle Avrupa’da, hakikatten hoş görülmeyecek şey, savaştan öte, herkesin, komşusu yeterince güçlenir güçlenmez sınırları geçerek gelip onu soyacak ve öldürecekmiş gibi sürekli korkmasıdır.”(s.37) İnsanlar iktidarın dev gücüne ulaşınca halkı ve komşusu dahil herkese ölüm korkusu saçar. Çinliler savaşı beklemez ama Avrupalılar her an bir savaş beklentisi içinde hayatlarını sürdürürler. “İnsan doğası gereği iyidir. Okula başladıkları zaman Çinli çocukların ellerine verilen ilk kitabın ilk cümlesi budur.”(s.38) İyi Yurttaşlık Dini bütün Çinli çocukların sözcükleri anlamaya başlar başlamaz bunu öğretir. İnsanın özünde iyi biri olduğunu ilk günah denilen şeyin gerçek olmadığını öğretir. “Bugünkü Avrupa uygarlığının en temel hastalığı bana göre insan doğasını yanlış algılamasındandır. Bu algılamayı gören insan doğası gereği kötüdür. Bu yanlış algılama yüzünden Avrupa toplumunun tüm yapısı hep bu güce dayandırılmıştır.”(s.38) İnsan doğası gereği iyi olması gerekirken Avrupalıların ilk günah inanışından dolayı insanı doğası gereği kötü bilerek yaptıkları her günahı buna dayandırılmışlardır. “Çin dili için, Tanrının göklerdeki krallığı hakkında söylenen şeyi söyleyebiliriz: Eğer küçük çocuklar gibi olmazsanız onu anlayamazsınız.”(s.48) “Daha doğrusu bir çocuk dilidir kanıtı ise Avrupalı çocuklar Çin konuşma dilini çok kolay öğreniyorken finologlar ve sinologlar çok zor bir dil olduğunu söyler. Çince konuşma dili yineliyorum bir çocuk dilidir.”(s.115) Çin dilini öğrenmek isteyen kişilere Ku Hung Ming’in şöyle bir sözü var: “ Küçük çocuklar gibi olun, o zaman yalnız Göklerin Krallığına girmez, üstelik Çinceyi de öğrenirsiniz.”(s.115) Çin dili sinologlar ve finologlar için çok zor görülürken küçük bir çocuk için kolay görünmesi şaşırtıcı ve etkileyicidir. “Japonların terbiyesi kokusuz bir çiçek gibidir, oysa gerçekten terbiyeli bir Çinlinin terbiyesi, değerli bir Hint sümbülünün aromasına benzer bir kokudur, yürekten gelen hoş kokulu bir parfüm gibidir.”(s.49) Yazar terbiyeyi kokuya benzeterek hangi halkın daha terbiyeli olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Japonların kokusunu bir menekşeye benzeterek onların daha az terbiyeli olduğunu, kendi halkının kokusunu ise eşsiz bir kokusu olan Hint sümbülünün aromasına benzetmiştir. “Gerçek Çinli, çocuk yüreğiyle, yetişkin aklına sahip bir kişinin yaşamını süren bir insandır. Gerçek Çinli yetişin kafası ve çocuk yüreğine sahip bir varlıktır.”(s.51) Çocuklardaki masum ve temiz yürek Gerçek Çinli olan herkeste vardır. “Hırsızların bile onuru olmalıdır diyen atasözü onurun hırsızlar için bile yaşamlarını sürdürmek için ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. İnsanlarda onu olgusu olmasaydı, her toplum, her uygarlık anında yıkılır ve imkansızlaşırdı.”(s.64) Bu demek oluyor ki toplumda yaşayan her birey onurunu korumalıdır. Bunun sizlere örneklendirmek isterim; Birinden bir şey aldınız ve onun parasını ödemek için başka bir gün söylediniz ama o gün geldiğinde parayı ödemediniz ve geciktirdiniz bu davranış o kişi karşısında sizin onurunuzu zedeler ve sözünü tutmayan biri olduğunuzu gösterir. “Carlyle’ın cümlesini hatırlayın: Bir kralın bizi yönetme hakkı ya ilahi bir haktır, ya da şeytani bir yanlışlıktır.”(s.65) Augustinus’un devlet anlayışı ikiye ayrılır, ilahi devlet ve şeytani devlet olarak. İlahi devlet: tanrının dediklerine uyarak devlet yönetmek (göksel devlet). Şeytani devlet: ilk günahı devam ettiren, günahkar, çıkarcı ve adaletsiz olan devlet yönetimi (yersel devlet) olarak bize anlatır. “O halde günümüzde hukukçu, siyasetçi, yargıç ve cumhurbaşkanı yaptığı bu hilekarlık Carlyle’ın şeytani yanlışlık dediği şeydir.”(s.65) “Konfüçyüs der ki: soyluluk yasası, karı kocanın birbirini onaylamasıyla başlar, sürekli büyüyerek, gökyüzünün ve yeryüzünün, tüm evreninde ilahi kural olmayı başarır.”(s.81) Konfüçyüs’ün soyluluk yasası dediği şey durağan bir şey değildir karı kocanın onaylanmasından başlayarak yeryüzündeki hayatlarından sonrada gökyüzündeki hayatlarında da devam eder. “Konfüçyüs şöyle der: insanların iyi yönleri ölülere saygı göstererek uzak geçmişi anarak derinleşir.”(s.91) İnsanlar ölen insanlara saygı ve özen göstererek onları son yolculuğuna uğurlar. Sevdiklerini anımsamak için yeni doğmuş bebeklerine ölen kişilerin isimlerini verir çocuklarının onların isimlerini yaşayacaklarını düşündükleri için. “Çin yazısında kadını belirten harf iki kökten oluşur: biri kadın diğeri süpürge anlamına gelir.”(s.97) Bizim kadınlarımızın pişmanlık ve isyan anlarında söyledikleri genel bir cümle olan “Saçımı süpürge ettim” cümlesi ile bağdaştırılabilir “Çin’de kadının temel hedefi iyi bir kız, iyi bir eş ve iyi bir anne olarak yaşamaktır.”(s.99) İyi Yurttaşlık Dinine göre her kadın iyi olmalı, hiç bir kadın bencil olmamalıdır. Gerçek bir Çinli iyi olmak için çaba sarf etmez çünkü İyi Yurttaşlık Dini iyi olmayı gerektirir. “Gerçek Çinli bir beyefendi, karısının onayını almadan asla eve metres getirmez ve gerçek Çinli bir hanımefendi de kocasının başka bir kadın almasını getirecek bir durum varsa asla buna karşı çıkmaz.”(s.102) Çok eşliliğin kadın tarafından da onaylandığını ve buna izin verdiği anlatılır. Çünkü bu kadının Özgecilik Dinine olan bağlılığını ortaya çıkarır. Gerçek Çinli bir kadın kocasına olan bir görevidir onun kendisine kuma getirmesine izin vermek. Her ne kadar Batı da böyle olaylar görülmese de Çin’de çok eşlilik ahlak dışı bir olay olarak görülmez. “Her gerçek erkeğin hayatı, her gerçek kadının hayatı özveriden oluşur. Çinli kadının özverisi bencillik etmeden kocası için yaşamak, Çinli erkeğin özverisi ise evine aldığı kadın veya kadınlara ve onların verdiği çocuklara her ne pahasına olursa olsun bakmak ve onları koruyup kollamaktır.”(s.100) Yazar Çinli bir erkeğin ve Çinli bir kadının özverisinden bahsederken İyi Yurttaşlık Dininin temel ilkelerinden olan Çinli bir kadının bencil olmamasından ve Çinli bir erkeğin eşine ve kadınlarına olan bağlılığından bahsediyor. Çinli bir erkek ailesine bakmalı ve onları canı pahasına korumalıdır, Çinli bir kadın ise eşine Özgecilik Dininin temel kurallarını yerine getirmeli ve hiç bir zaman bencil olmamalı, kendi nezaketini, utangaçlığını, çekingenliğini asla bozmamalıdır. “Çin’deki çok eşlilik konusunun, genellikle sanıldığı kadar ahlak dışı olmadığını göstermek için elimden geleni yapacağım.”(s.99) Yazar burada Çin’deki çok eşliliğin kötü olmadığını ve insanların bunu ahlak dışı bir şey olarak karşılamadığını anlatacağını dile getiriyor. Bizim toplumumuzda her ne kadar bu yanlışsa bile doğu kültürümüzde hala devam etmektedir. “ Çin yasasına bir adamın sadece bir karısı olabilir, fakat istediği kadar hizmetçi ve metres alabilir.”(s.99) Bu cümlenin bize anlattığı tek kişilik evlilik yasal olduğu gibi eve metres almanın yasal olduğunu da bizlere gösterir. Yine her ne kadar bizim toplumumuzda uygun görülmese de Çin toplumunda yasaldır. Çin’deki çok eşlilik bir taraftan kadının kocasına olan görevi yani eve gelen metresi en başta kadın kabul eder. “Çinli bir hanımefendi güler yüzlü ve zarif çekiciliği, iffeti, utangaçlığı ve hepsinden öte, Özgecilik Diniyle minyatür bir gökyüzünün yani Çin Yuvasının Koruyucu Meleğidir.”(s.113) Burada Çinli bir hanımefendinin güler yüzlü olmasından ve onun kendine has olan çekiciliğinden ve Özgecilik Dinine olan bağlılığından bahsedilmektedir. Çinli bir hanımefendi Çin Yuvasının Koruyucu Meleği olarak nitelendiriliyor ancak şunu eklemek isterim ki her kadın kendi yuvasının Koruyucu Meleğidir. “Gerçek aydınlar, kendilerine bir şey hakkında doğruyu gösteren kitaplar okumak isterler, yarı aydınlar ise o konu hakkında kendi eğilimlerine, kendi duymak istediklerine uygun şeyler söyleyen kitaplar okumak isterler.”(s.121,123) Gerçek aydın kendini geliştirmek, farklı düşüncelere sahip insanların kitaplarını okurlar çünkü onlar bilgiye doymak bilmezler ama yarı aydınlar kendini yani aydın sanan insanlar sürekli oldukları yerde sayarlar kendilerini geliştiremezler, kendilerini yeni fikirlere kapatırlar çünkü onlar için sadece kendi bildikleri doğrudur onun için kendilerine bir şey katacak kitapları değil kendi istediklerini tekrarlayarak kitaplar okumak isterler. “Yüksek Öğretim kitabından bir cümle: İmparatorluğun yönetimi Devletin uygun bir şekilde idaresiyle başlar. Devletin yönetimi ise ailenin düzenlenmesi ile başlar; ailenin düzenlenmesi ise bireyin eğitimiyle başlar.”(s.148) Her şey bireyin eğitimine bakar iyi eğitimli birey güzel ve düzenli bir aileye sahip olur, güzel ve düzenli bir aileye sahip olan birey Devletini güzel bir şekilde idare eder, Devletini güzel bir şekilde idare eden birey İmparatorluğu en iyi şekilde yönetir. “Savaşta olan ülkelerde herkes barışı istemekte ama hiç kimsenin barış yapma, savaşı durdurma gibi bir yetkisi yoktur.”(s.157) Savaşta olan ülkeler barış istemekte, savaşı başlatan ülkelerde barışı istemekte ancak hiç kimsenin bu savaşı durdurmaya gücü ve yetkisi bulunmamaktadır. Peki ne kadar doğru hiç bir suçu olmadığı ve savaşı istemediği halde şeytani bir yanlışlıkla yönetilip, vahşice ölüme sürüklenmeleri. Bu adalet mi? Dev gücüne sahip olan iktidar savaş istedi diyerek onlarca masum insanın evsiz kalması, yada masumane bir şekilde uyurken tatlı uykularında evlerinin üzerine düşen bombayı durdurmaya kimsenin gücü ve yetkisi yok. “Carlyle’ın cümlesini hatırlayın: Bir kralın bizi yönetme hakkı ya ilahi bir haktır, ya da şeytani bir yanlışlıktır.”(s.65) “Shakespeare de der ki: “Ah ! Görkemlidir / bir dev gibi güçlü olmak: Ama ne zorbalıktır / o gücü bir dev gibi kullanmak.” (s.27)
Çin Halkının Zihniyeti
Çin Halkının ZihniyetiKou Hung-Ming · Doğu Batı Yayınları · 202027 okunma
·
252 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.