Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Üç Temel Esas
Takdim Rahman ve Rahim olan Allâh'ın adıyla. Hamd, âlemlerin rabbi olan Allâh'a mahsustur. Allâh'tan başka ibadete layık hak ilah olmadığına şahitlik ederim. Kurtuluş, ancak O'na itaat etmekle mümkün olur. Hayırlı akıbet, muttakilere hastır. Cinlerin ve insanların hepsine Allâh'ın son elçisi olarak gönderilen, âlemlere rahmet ve muttakilere önder olan Muhammed Mustafa'nın Allâh'ın kulu ve Rasulü olduğuna da şehadet ederim. Allâh'ım, ebedi salat u selamı, Nebi'n Muhammed'in, al u ashabının ve onlara tabi olup onların yoluyla iktifa edenlerin üzerine eyle! Bundan sonra: Ey insanlar! Bugün, okur-yazarlık oranı çok yüksek olsa da Allâh hakkında, Allâh'ın dini İslam'ın ne olduğu ve peygamberi Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kim olduğu hususunda ciddi bir cehalet söz konusudur. Bunun en temel sebebi kişilerin dinden ve kişiyi Müslüman kılacak, ebedi saadete erişmesine zemin hazırlayacak zaruri ilimden yüz çevirmesidir. Oysa her bireyin, hem bu dünyada hem ahiret yurdunda kurtuluşu ve saadeti ancak Müslüman olmasına bağlıdır. Kişinin Müslüman olması da ancak bu ilmi talim etmesi ve onunla amel etmesiyle mümkündür. Kişiyi Müslüman kılan İslam dini; zararlı ve fahiş iş yapmaktan koruyan, haram şehvetleri ve ihtirasları meneden, kalbi eğitip geliştirip temizleyen, iyi huyları meydana çıkararak insanı hayırlı kılan, ümit ve cesaret vererek başarıya ulaştıran, teselli edip hüzne, kedere ve gamma karşı kalkan olarak dertleri unutturan, yaşama gücünü artıran, yetiştiren ve olgunlaştıran, huzura sebebiyet veren ve dahi ahirette ebedi saadete kavuşturan bir hazine ve bir ilâhî yoldur. Din ortadan kalktığında, insanlar idrak olmaksızın, akletmeksizin, benliklerinin ve iradelerinin köleleri olur ve bu olgunun özgürlük olduğu iddiasında bulunarak kendi nefislerine karşı yaptıkları zulmü perçinleştirirler. Oysaki İslam dini insanlara iyi ahlâk, kudret, cesaret, dayanma gücü, sabır, rahat ve huzur getirir, bölücülüğe, yıkıcılığa mâni olur ve adaleti sağlar. Davetini yapmış olduğumuz İslam, Allâh'a tam bir gönülle tevhid ile teslimiyet anlamına gelen evrensel bir dindir. Bu din ise, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaştıran ilahi bir yoldur. İslam dini egemenliğin, hâkimiyetin, idarenin, koşulsuz boyun eğişin, itaatin hâsılı kelam hiçbir ortağı olmaksızın ilahlığın yegâne sahibi olan Allâh'a, hakkı olan tevhidi ihlâsla teslim etmektir. Allâh, kalpleri içtenlikle gerçeği arayıp rahmetine layık olanlara hidayet verendir. İslam yeni bir din değildir bilakis Allâh'ın bütün peygamberleri tarafından tebliğ edilmiştir. İnsanın kendisi için kişisel sorumluluğu olan Rabbini iyice tanıyıp anlaması ve kendini Kıyamet Günü'nün kaçınılmazlığına hazırlayan yegâne azık ve yoldur. Ebedi saadeti talep eden kişinin amacı İslam'ı kabul etmek ve İslam'ı tanımak için gereken manevi bir yolculuğa çıkmaktır. Ki bu yolda sahip olması gereken sorumluluk hiç şüphesiz ki, tevhid bilincidir. Bu nedenle, bireylerin niteliklerini, nefislerini, kalplerini, bedenlerini, duygularını ve eylemlerinin her birini belirleyen, ona rehberlik eden âlemlerin Rabbini bilme yeteneğine eriştiren tevhid ilmi kişinin Müslüman olabilmesi ve ebedi saadete kavuşabilmesi için elzemdir. Yalnız bilgi cehaletin aksi olan ilme dönüşmeksizin kendi içinde fayda sağlamaz. Zira ebedi saadete ulaşabilmenin temelinde yatan ilim kişinin Rabbini tanımasının esasıdır. Kişinin kendi bilgisi ise, eylemleri ve vicdanının rehberliğiyle belirlenir. Tevhid olmaksızın yoğurulan vicdanlarsa ancak cehaletle bilgi yoğunluğunda kaybolmaya mahkûmdur. Âdemoğlunun tümü, Allâh'ın kullarıdır. Her kulun görevi, kendisine verilen vazifeleri hakkıyla ifa etmektir. İbadeti yani kulluk olan vazifesini görmezden gelen, fıtratına isyan eden ve kıymetini kaybeden bir kuldur. Allâh'a kulluğun temeli, akideyi ve imanı sahih bir şekilde öğrenip bu inanca sahip olmaktır. İnancında kusur olan kişinin kulluğu kabul görmez, her ne yaparsa yapsın kulluğu kabule şayan olmaz. İnancı doğru olan kişiyse, her ne kadar az amel işlese de kulluğu, hükümranlar hükümranı, melikler meliki Allâh nezdinde kabule şayandır. İşte, tam da bu sebepten dolayı her insan, inancını düzeltmek için çaba sarf etmeli ve emellerinin gayesi, hakkıyla kulluğu ifa etmek olmalıdır. Kurtuluş için en doğru yaklaşım, kişinin kendisini yaratan Rabbine ve Rabbinin gönderdiği elçinin hükmüne uyması, onu kati hüküm ve her şeyde bir hakem tayin etmesidir. İlahi kelam Kuran'a ve peygamberin sünnetine uyduğu müddetçe insanların sözlerini kabul etmeli, Kuran'a ve sünnete muhalif olan tüm âdetlerden, alışkanlıklardan, inançlardan, sözlerden, davranışlardan ve taklitlerden uzak durmalıdır. Yüce Mevla'mız, kitabını şöyle tanıtmaktadır: "Ant olsun ki, sana apaçık ayetler indirdik. Onları sadece fasıklar (yoldan çıkmışlar) inkâr eder." (el-Bakara 2/99) İşte, apaçık bir şekilde görülmektedir ki Kuran'da geçen mesajı fehmetmek, zor değildir. Sadece Rabbine itaat etmeyen kul, O'na boyun eğmekten kendini büyük gören kul, emrine teslim olmaktan firar eden kul, bunun zor olduğunu iddia edip onu anlamaktan kaçar. Hidayet rehberi olan Allâh'ın kitabını ve elçisinin kelamını anlamak, keskin zekâ ve derin ilim de istemez. Zira bütün peygamberler, yolunu kaybedip dalalete duçar olanları hidayet nuruna erdirmek ve cehalet içerisinde debelenenlere onları İslam ile eğitmek için gönderildiler. Yüce Allâh, şöyle buyurmaktadır: "Ümmi (okuma-yazma bilmeyen) kimseler arasından, kendilerine ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Onlar, daha önce, şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler." (el-Cumu'a 62/2) Ebedi saadete erebilmesi için her insanın sahip olması gereken inanç, iki maddeden müteşekkildir: İlki, Allâh'ın hak ilah ve rab olduğuna inanmak. İkincisi, Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Allâh'ın elçisi ve peygamberi olduğuna inanmaktır. Yüce Allâh'ın ilah ve rab olduğuna inanmak, Allâh'a hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Allâh'ın elçisi ve peygamberi olduğuna inanmak ise onun yolundan başka yola tabi olmamaktır. İşte, bundan dolayı her kul bunun ilmine sahip olmalı ve tevhide, yani Allâh'a ortak koşmadan O'na kulluk etmeye ve de sünnete tabi olmaya sımsıkı tutunmalıdır. Her türlü şirkten, diğer bir tabirle Allâh'a has olan hususlarda bir varlığı O'na denk tutmak veya ortak koşmaktan ve dinde aslı olmayıp sonradan ortaya çıkan şeylerden, bidatlerden uzak durmak için de var gücüyle çaba sarf etmelidir. Zira şirk ve bidat, imana tesir eder, onu zedeleyip kemirir ve yok eder. Şirk, insanlar arasında yaygınlaşmış, halis tevhid ise garip kalmıştır. Lakin ne yazık ki insanların çoğu şirkten bihaberdir, şirkin anlamını dahi bilmezler. Halleri böyleyken ve şirke bulaşmış, şirkle kirlenmiş, şirk içinde batmışken, Müslüman olduklarını ve iman sahibi olduklarını iddia ederler. Bundan dolayı, her şeyden evvel mühim olan husus, insanlığın şirkin ve tevhidin anlamı hususunda fıkıh sahibi olmaları ve de Kuran ve sünnette anlatılan şirkin ve tevhidin hükümlerini öğrenmeleridir. "Üç Temel Esas" isimli bu risale, Şeyhülislam, tevhid davetinin müceddidi, Muhammed bin Abd'il Vehhâb bin Süleyman et-Temîmî Rahimehullâh'ın kaleme aldığı, hacmi küçük lakin muhtevası büyük, önemli bir akide metnidir. Bu risale her bireyin okuyup anlayarak kabul etmesi durumunda kişiyi Müslüman kılacak olan bilgiye dair üç temel esası ve delillerini çok basit ve sade bir anlatımla okuyucuya sunmaktadır. Risalenin muhtevasını oluşturan bu üç temel esas, İslam davetini Kuran ve sünnette yer alan delillerle özlüce vermekte olup kişinin öldükten sonra kabre yerleştirildiğinde kendisine sorgu melekleri tarafından yöneltilecek olan soruların izahı ve vereceği cevaplardan müteşekkildir. Kişinin ebedi yurt olan ahiretteki kurtuluşu, sorgu meleklerinin soracağı sorulara vereceği doğru cevaplara bağlı olduğu için bu husustaki ilim pek mühimdir. Ebedi kurtuluşa talip olan okuyucularımıza sunacağımız bu kıymetli eser kişiyi ebedi saadete ulaşmasında rehber niteliğinde olup kurtuluşa erebilmesi için zaruri olan ilmi açık bir şekilde sunmaktadır. Okuyacağınız risalede ışık tutulacak husus İslam dininin üç temel esası, Allâh hakkında, dini hakkında ve peygamberi hakkındaki ilimdir. İlk esas Allâh hakkındaki ilimdir. Allâh yaratıcıdır, varlığına mahlûkatı ve mahlûkatın nizamı müşahede eder. Bizleri, kendisine ibadet etmemiz için yaratmıştır. Tek ilah olduğu için ibadetin tümü O'na yöneltilmeli ve kulluğun tümü O'nun razı olacağı şekilde icra edilmelidir. İkinci esas, Allâh'ın dini hakkındaki ilimdir. İslam, Allâh'a tevhidle teslim olmak, O'na itaatle boyun eğmek ve şirkten ve ehlinden beri olmaktır. İslam'ın üç mertebesi vardır: İslam, İman ve İhsan. Üçüncü esas ise, Allâh'ın peygamberi Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem hakkındaki ilimdir. Bizler de bu risalenin Türkçe tercümesini, bazı kısa açıklayıcı notlarla beraber Allâh'ın izni ve inayetiyle sunacağız. Böylece bu pek mühim üç esas insanların gündemlerine girsin, avam havas herkes bundan faydalansın ve Allâh'ın muvaffakiyet sağladığı sıratı müstakim yoluna tabi olanlardan olsun. Bununla Allâh'a yaklaşsın ve kendisi için necata vesile olsun. Davetimiz, Kur'ân ve sünnetten deliller ve selefin fehimiyle insanları Allâh'ın kulları üzerindeki hakkı olan ve bütün nebilerin ortak daveti olan tevhidedir. Allâh'ın salatı ve selamı, nebimiz Muhammed'in, alinin ve ashabının üzerine olsun. Âmîn!
·
155 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.