Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Araştırdım, ah, ateşli çabalarla, Felsefe, hukuk ve tıp bilimini, Bir de, ne yazık ki, ilahiyatı! Şimdi de duruyorum burada, bir ahmak gibi, Hiç de akıllanmış değilim. Yüksek ünvanım, doktoram bile var, Ve on yıldan beri öğrencilerimin burunlarını, Kah o yöne kah bu yöne çekiştiriyorum Birşey bilemeyeceğimizi, sonuçta anlamak için! Buna dayanamıyor artık yüreğim. Belki daha akıllıyım bütün o züppelerden, Doktor, uzman, yazar ve papazlardan; Belki ne kuşku duyuyorum ne de kaygı, Korkmuyorum cehennem ve şeytandan Ama bütün şevkim de kırıldı, Birşeyler bildiğime kandıramıyorum kendimi, İnanamıyorum, birşeyler öğretebildiğime, İnsanların düşüncelerini değiştirip, Onlara doğru yolu gösterebileceğime. Üstelik ne malım mülküm, ne param var, Ne de dünyada bir itibar ve gösterişim; Bir köpek bile yaşamak istemez böyle! Dolayısıyla kendimi büyüye verdim şimdi, Ruhun gücü ve belagatı, Bana bazı sırlar açıklasın diye; Bilmediklerimi ter dökerek, Öğretmeye devam etmek istemiyorum; Dünyayı özünde bir arada tutanın, Ne olduğunu bilmek istiyorum; Onu devindiren güçleri görmeliyim, Ve tohumun kendisini; Bıktım artık, Sözcüklerin arasında aranıp durmaktan. Ey dolgun ayışığı, nice geceyarıları, Seni yazı masamda karşıladım, Bir zamanlar, hüzünlü arkadaşım, Kitapların, kağıtların arasında doğuverirdin; Kederime keşke bu gece son kez tanık olsan! Ah! Dağların tepelerinde, Senin sevgili ışığında dolaşıp, Hayaletlerle mağaraların çevresinde uçsam, Senin solgun ışığına bıraksam kendimi, Ve bütün bu bilgi bulutundan sıyrılıp, Çiğlerinde yıkanarak sağlığa kavuşsam! Eyvah! Hala bu zindanda mıyım ben? Kahrolsun bu sessiz duvar deliği, Burada gökyüzünün sevgili ışığı bile, Renkli camlarda kırılıp bulanıklaşıyor! Kurtların kemirdiği, tozların örttüğü, Sararmış sayfaların yığıldığı, Bu kitap yığınında sıkışmış olmak; Kavanozlar, kutularla kuşatılmak, Zaten aletlerle dolu bu yere, Atalardan kalma eşyaları da yığmak Bu mudur dünya! Buna dünya mı denir! Kendine sorman gerekli mi, niçin yüreğinin, Korku içinde göğsüne tutunduğunu? Niçin açıklanmayan bir acının, Bütün diriliğini engellediğini? Tanrının insanı yerleştirdiği, Canlı doğa yerine, seni çevreleyen, Yalnızca duman, küf, hayvan iskeletleri, Ve ölülerin kemikleridir. Haydi! Kaç! Engin topraklara doğru! Nostradamus'un el yazması, Bu sır dolu kitap, Rehber olarak yetmez mi sana? Yıldızların döngüsünü, O zaman anlarsın işte, Ve doğa sana öğretirse, Serpilir içindeki canın gücü, Candan cana konuşurcasına. Hiçbir yararı yoktur, Kuru kuruya düşünceyle, Bu kutsal işaretleri açıklamanın; Ey ruhlar, yakınlarımda dolaşıyorsunuz: Yanıt verin, duyuyorsanız beni! Kitabı açar ve Büyük Evren 'in işaretini görür. İşte! Bu görüntünün bana akışı, Bütün duyularıma birden haz verdi! Sinir ve damarlarımın ateşini dirilten, Taze ve kutsal bir yaşam mutluluğu, Tüm benliğime yayılıyor. İçimdeki kargaşayı dindirip, Zavallı yüreğimi sevinçle dolduran, Ve gizli bir güdüyle doğanın güçlerini, Bana açıklayan bu işaretleri, Bir tanrı mı yazdı? Ben bir tanrı mıyım? Işık içinde kaldım! Önümde duran bu arı biçimler, Devinen doğanın ta kendisi. Şimdi anlıyorum bilgenin şu sözünü: "Ruhların dünyası kililtli değildir, Kapalı olan duyularındır yalnızca, Yüreğinse ölü! Kalk, öğrenci, kaygısızca yıkamaya git, Ölümlü gönlünü sabah şafağında!” (işarete bakar.) Nasıl herşey bir bütünlüğe kavuşuyor, Tek tek şeyler birbirinin içinde, Nasıl devinip yaşıyor! Gökyüzünün güçleri alçalıp yükseliyor, Altın kovalarını birbirlerine sunuyor! Esenlik kokularını salan kanatlarla, Gökyüzünden yeryüzüne yönelen bu güçler, Evrenin uyumlu ezgisini söylüyorlar! Ne görüntü! Ama ah! Yalnızca görüntü! Seni nerenden kavrayabilirim, sonsuz doğa? Ve siz, ey yaşamın kaynağı olan göğüsler, Gökyüzünün ve dünyanın bağlı olduğu: Kurumuş gönlün özlemle yöneldiği, Kabaran emziren göğüsler, Ben hep umutsuzca hasretinizi mi çekeceğim? (isteksizce sayfayı çevirir; Doğa Ruhu'nun işaretini görür.) Bu işaretin bendeki etkisi ne kadar farklı! Sen, Toprak Ananın özü, bana daha yakınsın; Şimdiden güçlerimin yükseldiğini duyumsuyorum, Şimdiden şarap içmişçesine ateşlendim, Cesaret duyuyorum, dünyaya açılmak için, Dayanmak için dünyanın keder ve mutluluğuna; Geliyor kasırgalarla boğuşmanın cesareti, Korkmamanın, gemi batarken çatırtılarla. Tepemde bulutlar toplanıyor Ay, ışığını gizliyor Işığı sönüyor lambanın! Dumanlar yükseliyor! - Başımın çevresinde, Kırmızı ışınlar uçuşuyor - Yukarıdan, Bir soğuk esip çarpıyor bana, Farkındayım, Uğruna yakardığım o Ruh geldi. Sen, uçuyorsun çevremde, açıl bana? Ah! Kalbim parçalanıyor sanki! Duyularım bilmediğim algılarla kabarıyor! Yüreğimi tümüyle sana teslim ettim! Mecbursun! Mecbursun! Yaşamım pahasına olsa da! (Kitabı kavrar ve gizemli bir biçimde Doğa Ruhu'nun işaretini söyler. Kızıl bir alev parlar, alevin içinden de Ruh çıkar.)
·
255 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.