amanımızın felsefesi süjenin, bilincin formlarıyla işlevlerinin çözümlenmesinden, yeniden şeylerin, doğanın ve tarihin ve böylece de genellikle varlığın ele alınmasına geçti. Bu yöneliş, özellikle Almanya’nın günümüz felsefesi için geçerlidir. Daha önce Nicolai Hartmann’ın ontolojiyle ilgili olan yapıtlarını, Martin Heidegger’in ontoloji karaştırmalarını (insan varlığını kalkış noktası olarak ele alan bir “temel ontoloji” tasarısı) ve Günther Jacoby’nin “gerçekliğin genel ontolojisi”nden söz etmiştim. Fakat bu ontoloji, Kant’tan önceki ontolojiden tümüyle başka bir yolda yürür. Kant’tan önceki ontoloji, var olanın temel tarzlarıyla, temel yapısına sadece kavramları çözümlemekle varmak istiyordu. Bu konuda şöyle bir sanı vardı: Bizim kavramlarımız, var olanla, var olabilen şeylerin genel olan özünü kendilerinde taşırlar. Varlık hakkında açık bir bilgiye erişmek için, kavramların çözümlenmesi, onların en son öğelerine ayrılması gerekir. Fakat aslında düşünmenin eski bir geleneğinden kaynaklanan bu kavramlar, daima iyice incelenmemiş, hakkında bir hesap verilmemiş, olduğu gibi alınmış birçok teoriyi birlikte taşır. Bu, ontolojinin gelişmesinin duraklamasına neden oldu. “Salt aklın” kavramlarından kalkan bir ontoloji, Kant’ın haklı hücumlarına uğradı ve onun tarafından yadsındı. Bu eski ontolojinin tersine hareket eden bugünün ontolojisi şöyle bir yol izliyor: Bütün kavramlar, bize verilen şeylerle, fenomenlerle karşılaştırılmalı ve yapılan çözümlemeler doğrudan doğruya gösterilebilen şeylere dayanmalıdır. Kant’tan önceki ontolojide, mantıksal ve deduktif olanın kuşku götürür üstünlüğüne karşılık, günümüzün düşünürleri -her birisi kendi tarzında- deneyim ve fenomenlerle sıkı bir bağlılık içinde kalmaya önem veriyorlar. İmdi bu “ilk felsefe” (ontoloji), “varlık”tan ve “var olan”dan söz eder; “var olan” şeylerin genel varlık niteliklerini ele alır. Aslında “varlığın” ne olduğu tanımlanamaz. Düşünme, gözlem ve araştırmalarımızın bu gibi son öğeleri ya da objeleri, ancak tasvir edilerek, örneğin kendisinin karşıtı olan bir şeyle karşılaştırılarak açıklanabilir; çünkü bu gibi şeyler, en son ve genel olan objeler, öğeler olduğu için, daha aşağı bir düzeyde bulunan bir şeyle bağ kurulup açıklanamazlar. “Varlığın” karşıtı “var olmayan”dır; ya da varlığı, sadece insanların sanılarına, sadece düşünmeye, hayal etmeye dayanan şeylerdir.