I.
Karanlıklar, aydınlıklarla yaralanır.
Aydınlıklar, karanlıklarla lekelenir.
II.
Buydu!
Karanlığın sabrında ve soluğunda,
İhtişamlı kürsüler uzağında,
Devrilen sevda yanı çığının
Yutup da çoğalan alevlerindi.
III.
Sen Vaiz!
Milyon yıldır, kemirilmiş yorgun bedenin,
Yalın ayak çarıksız kıl sıratında.
Çırılçıplak ilahlar can verdi suratında.
Köhne anıtlar devrildi gönül sütunlarında,
Buydu!
Hak edilmemiş, kutsal gönül vebası,
Kokuşup çürüyen inleyen bir cesetsin.
Usta, riyasızca hangi kurtlar yiyecek seni?
Ey sabrın ve sevginin kadavrası!
Sen Vaiz!
Ey kutsanmış ceset!
İsmi kulaklarına fısıldanmayan
Kaç asrın ihtişamlı koynunda; yaralı heykelliğin inledi? Mavera dünyaların ardında; dirice kaç lahitin gizlendi?
Kanlı topraklar altında...
Yorgun topraklar altında...
Bulunamayacak lahitin kara topraklar altında.
Sen Vaiz!
Tapınak kurnazlarının uzağında,
Ayakları kan fışkıran süvarilerin,
Ölülerle iz bırakan havarilerin,
Cennet kıtmirlerinin olsun sarıl ona!
Karanlığın parşömenleri seni inliyor ona
Ruhunda Allah'ın sancıyan açlığı...
Çürük ve dökülmüş dişlerine, paramparça cesedini ısmarla.
Sen Vaiz!
Çıktın işte yalnızlığının dağına.
Şimdi söyle neydi? İnsan adına gördüğün neydi? Çürümüş ve kokuşmuş bir manzaradan başka!