Gönderi

Diakene yenilgisinden sonra Bizans ordusu Edirne'ye çekilirken Peçenekler büyük bir gururla Makedonya'yı istila, tahrip ve talan etmeye devam ettiler zira artık karşılannda kendilerine müdahale edecek bir güç yoktu. Peçenekler üç kat daha zengin ganimetler elde ederek ülkelerine geri döndüler. Ancak bir süre sonra bunun onlara yetmediğini gördüler ve o yüzden yenilmez ve rakipsiz olduklarını Bizans'a göstermek isteyerek 1049-1050 yılının kışında hiçbir karşılık görmeden Trakya'yı yağmalamaya devam ettiler. Bizans ise bütün kışı yeni bir ordu hazırlayarak geçirdi ve bilhassa Doğu Anadolu'dan yeni kuvvetleri Trakya'ya getirdi. Bizans ordu komutanı hadım başmabeynci Konstantin Arrianietes, 1050 yılının ilkbaharında Peçeneklere karşı Edirne'ye doğru yola çıktı ve kısa bir süre sonra da şehre ulaştı. Bu seferin amacı Peçenekleri ülkelerine sokmamaktı ama Peçenekler Bizans'ın neler yaptığından haberdardı ve ona bir sürpriz hazırlamaya kararlıydılar. Peçenekler 8 Haziran 1050 günü Konstantin Arrianietes'in liderliğinde takviye edilen Bizans ordusunun bulunduğu Edirne şehri önlerinde göründüler. Gerçi Attaleiates komutan Konstantin'in Edirne ve çevresine çok sayıda askeri tabur getirdiğini, bunları uygun noktalara konuşlandırdığını, ardından Esvapçı Mikhael Dokeianos'un tavsiyesini dinleyerek çevreyi siper ve hendeklerle sağlamlaştırdığını, Peçenekleri pusuda beklediğini, çok geçmeden de geldiklerini, Rum ordugahının karşısında bulunan ovanın tümünü kapladıklarını, sayılamayacak kadar kalabalık olduklarını ve Rumlara doğru yöneldiklerini belirtmektedir. Peçenekler daha başlangıçta Bizans ordusunun herhangi bir harekette bulunmasını engellediler. Aynı zamanda Magistros rütbesine sahip Arrianietes'in ordugah içinde kalarak kendilerini korumaları yönündeki teklifini Bizans komutanı kabul etmediği gibi; hendeklerin dışındaki çevre yerlere akınlar yürüttükleri için yorgun düşüp geriye çekilmeye çalışan Peçeneklere de saldırmadı. Saldırsa idi belki bir şeyler yapabilirlerdi. Ama o ve askerleri kendilerinde cesaret bularak şehrin önlerinde, bağ ve bahçe çitleriyle dolu sürülmüş tarlalarda savaşmayı tercih ettiler. Ancak bu tercih az kalsın ordugahının Peçenekler tarafından ele geçirilmesi ile sonuçlanacaktı. Düşmanın yüksek derecedeki atılganlığı bir süre beklemeleri gerektiğini düşündürttü. Bu cesaretsizlik ile şehrin kalın surları arkasında kalarak sadece savunma yapmaya çalıştılar. Kedrenos'a göre "Başkumandanın çadırında muhafaza şekli müzakere edilirken, kaledeki piyade kuvvetlerinin komutanı "cesur ve mağrur olan" Samuel genel emre itaat etmeyip, kalenin kapılarını açtırdı ve piyade askerlerinin kaleden çıkarak Peçeneklerin üzerine saldırmalarını emretti. Savaş Edirne'nin üzüm bağlan arasındaki sürülmüş topraklarda yaşandı. Kısa bir süre sonra Bizans piyadeleri, Peçenekler tarafından perişan edildiler. Bu durum üzerine Samuel kaleden yardım istedi, başkumandan da şehirdeki bütün kuvvetlerini surların dışına çıkararak Peçeneklere karşı savaşmalarını emretti. Peçenekler, Bizans piyadeleri karşısında kazandıkları bu küçük zaferden dolayı daha büyük bir şevkle savaşhlar ve Bizans ordusunu sıkıştırdılar. Peçeneklerin birkaç defa tekrarlanan saldırılan karşısında Bizanslılar pek çok ölü verdikten sonra dayanamayarak ölülerini savaş meydanında bırakarak kaleye geri çekildiler. Bizans ordusunu yöneten ve aralarındaki en önemli komutanlardan biri olan ve bir yıl önce de Peçeneklere karşı başarı ile savaşan Konstantin mızrakla vuruldu ve esir düştü. Yaralanmasının üzerinden üç gün geçtikten sonra da öldü. Dikeianos da esir edildikten sonra öldürüldü. Dokeianos'in esir edildikten sonra insafsızca öldürülüşünü Attaleıates şöyle anlatmaktadır: "Dokeianos Peçenek başbuğunun huzuruna götürüldü ve yanında bulunan bir kişinin kılıcını korkusuzca kapıp aldıktan sonra başbuğu boynundan yaraladı ve sağ elini de keserek şöyle dedi: "Ben dahi bir düşman öldürmüş olayım bundan korkmuyorum''. Bunun üzerine Peçenekler hiddetlenerek onu, ellerini ve ayaklarını kestikten sonra parça parça ettiler, karnını deştiler, bağırsaklarını dışarıya çıkardılar ve böylece canlı bir şekilde öldürdüler". Ertesi gün yeniden savaşmaya devam edildi. Bozguna uğrayan Bizans ordusu siperleri terk etmediği için korunarak sağlam kalmış olan kısmı kuşatmanın burada durdurulması gerektiğini çok iyi anladı. Peçenekler ise hendekleri taşlara ve etraftaki üzüm bağlarından kesilmiş asma dalları ile doldurmaya çalışıyorlardı. Karargahı ele geçirmeleri an meselesi idi. Bizans'ı bu durumdan sadece bir mucize kurtarabilirdi o da kısa bir süre sonra gerçekleşti. Bizanslılar tarafından kaleden atılan bir taş (mancınık) başbuğları Selçe (Sulçe)'ye isabet etti. Selçe atıyla birlikte ölünce Peçenekler birden afalladılar tam bu sırada Bulgar kuvvetlerinin de yaklaştığını görünce kuşatmayı kaldırıp geri döndüler. Kedrenos'a göre "eğer bu olay olmamış olsa idi Peçenekler muhasaraya devam edecekler ve şehri alacaklardı". Aslında Kedrenos haklıdır, çünkü Peçenekler için başbuğ son derece önemlidir, onun sayesinde zaferler kazanırlar, başbuğundan, dolayısı ile komutanından eksik bir boy başarıya ulaşamaz. Bunu en iyi Peçenekler biliyorlardı zira Turak ile Kegen arasındaki mücadeleden iyi ders almışlardı. Bu yüzden şehri zapt etmekten vazgeçtiler. Ayrıca şehrin çok müstahkem surlarının olması şehri zapt etmeyi zorlaştıracağı için burayı almaktansa Makedonya ile Trakya'yı yağmalamayı daha uygun buldular. Kedrenos'a göre "Peçenekler yerli halka binbir eziyet yapmakla kalmamışlar, emzikteki çocukları bile öldürmüşlerdir''. Yine kaynaklara göre; Tarlaları mahveden, köyleri yakan, buralarda yaşayan insanları esir alıp beraberinde götüren ya da döven Peçenekler bebeklere dahi acımadılar, onları annelerinin göğüslerinden vahşice çekip aldılar. Hatta bazı gözü pek birlikler nerede ise İstanbul önlerinde göründüler. Bizans devletinin Peçenek akınlarını durduracak bir kuvveti yoktu bu yüzden bu sırada imparatorun hizmetinde olan Kegen'den tekrar istifade edilme yoluna gidildi. Kegen, Peçenek tarihinde ilk defa 1048'de Bizans'ın hizmetine giren başbuğ olarak bilinmektedir. Bu hizmete Kegen daima samimi olarak yaklaşmış ve kendisinden istenileni sadakatle yerine getirmiştir. Bu yüzden de Bizans'ın güvenini kazanmış ama kendi ırkdaşlarının baş düşmanı olmuştu. Bizans, Kegen'e sadakat yemini ettirdikten sonra 1051 yılı başlarında Bizans elçisi olarak boydaşlarının yanına gönderdi. Ancak bu plan herhangi bir HOnuç vermediği gibi Kegen'in hayatına mal oldu. Boydaşları, kendilerini aldattığı ve bu kadar kötülüğün yaşanmasına sebep olduğu için bedelini onu parça parça edip öldürerek ödettiler.9 Bizans'ın Peçenekler ile bu qönemde yaşadığı sıkıntı Urfalı Mateos'un eserinde de görülmektedir. Ona göre, 9 Mart 1050 ile 8 Mart 1051 tarihlerinde Roma büyük bir felaketin içerisine düştü. Birçok eyaleti tahrip edildi ve halk kılıçtan geçirildi. Kana susamış olan menfur Badzinag milleti tarafından büyük katliamlar yapıldı ve Romalılar aalı günler geçirdiler. Zira yılan milleti hareket edip Khardeşler/ Hardeş (Macarlar? Sarılar?)1° önlerinden sürdüler. Göç eden Khardeşler de Uzları ve Badzinagları ileriye sürdüler ve bütün milletlerin müttefik olarak hiddetlerini Romalılara çevirdiler. Urfalı Mateos sözlerine şöyle devam etmektedir: "İstanbul büyük sıkıntılar içine düştü ve meşhur prensler esir edildiler. Romalıların o yıl içinde duçar oldukları felaketleri nakletmek imkan haricindedir. Çünkü bunlar vahşetle hareket edip Romalıları merhametsiz bir surette esaret altına aldılar. Dehşet içine düşmüş olan imparator, onlara karşı çıkmağa cesaret edemedi. Çünkü düşman askerleri, sayısız denecek kadar çoktu. Düşman, günlerce orada kaldıktan sonra kendi memleketine döndü ve Roma memleketinde asyiş tekrar yerine geldi".
Khardeş veya Hardeş boyunun etnik aidiyeti hala tartışma konusudur. Bunların Kıpçak, Kayı, Macar ve Sarılar olduğu ileri sürülmektedir
·
93 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.