Bir anda tepetaklak olan her şeyin ardından kapıldığımız kaçmak fikri, kendimizden uzaklaşmak mı yoksa çevremizden elimizi ayağımızı çekmek midir? Cevaptan yoksun bir soru, farkındayım.
Gerbrand Bakker da benim gibi düşünmüş olacak ki Dolambaç'ı okurken her sayfada bir şeylerin çözümlenmesine rağmen biraz belirsizlik hissettim.
Anlatım gayet yalın ve düz ilerliyor. Evet, duygusallıktan yoksun çünkü ne şiirsel bir dili ne de kelime oyunu var. Ele aldığı konu oldukça sert. Yine de öyle bir kurgu oluşturmuş ki sonradan keşfediyor insan.
Yaşadığı hayattan, kocasından ve ailesinden uzaklaşan Emily(!), taşındığı kasabadaki eve alışma sürecinde kasaba halkı ve doğayla uyum problemleri yaşıyor. Tabii her ne kadar yalnız kalmak istese de bunu başaramadığını görüyoruz.
Dolambaç'ın, aynı kategoride değerlendireceğimiz diğer eserlerden farklı bir yanı var: Emily'nin derdini kendinden dinlemiyoruz. Tanrısal anlatıcının ve kocasının sesinden zamanda yapılan sıçramalar aracılığıyla kurgunun nabzını tutuyoruz.
Yukarıda Ses Yok kitabıyla Uluslararası Dublin IMPAC ödülü alan Gerbrand Bakker'ın tarzını, dertlerini ve kitaplarını seviyorum.