Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Minibüs tıklım tıklım, ayakta zor duruyoruz. Yolcular önden değil de arkadan minibüse alınıyor, o derece yani. Şapkasını beğendiğim (şapkamın aynısı) bir genç arka kapıdan minibüse bindi. Şapkası, askılı gömleği ve şık giyimiyle genç ve efendi bir yüz. Tam mütebessim bir şekilde selam vermek isterken, alenen küfrü basmaz mı minibüsünü laçkalı yolda sağa sola savurarak süren şoförüne. Hemen elimdeki dergiye odaklandım ve selamı esirgedim. Az sonrasında kentkart'ını uzatıp "arkaya uzatır mısın" dedi. "Lan dallama zaten arkadayız" dedim ama içimden tabi, ne olur ne olmaz bir küfür de biz yemeyelim. Öndeki tatlış kıza "lütfen öne doğru uzatır mısın kardeşim" dedim. "Kardeşim mi?" demez mi? "Şeyy" dedim, hem de elimle bel altımdan hizalı avuç içimi yere parelel açıp: "hani ufaksın ya". Kız "saçmalama lan.." diyerek baktı sanki, ya da ben öyle uydurdum ama "çıkk çıkk" dediğini duydum, kesin bilgi. Neyse hava sıcak, ayaktayız, bunaldık, derken önünde durduğum tekli koltuktaki teyze (Bu arada teyze, yenge, apla diyenlere kızılıyor, zaten hoş değil, biraz saygı lütfen! -aslında kardeşim de öyle, neyse orada ayıp etmiş olabilirim) kucağındaki kocaman çocukla kavga etmez mi? "etlerim ağrıdı, oraya oturma!, telefon var orada, ayağımı kopardın köpek!" diye feveran ediyor. Kadına da üzülüyorum, çocuğa da. Yanımdakiyle uzun zaman sonra göz göze gelip gülümsediğini görünce bir cesaretle “şapkan çok güzelmiş” dedim, “evet çok cool gösteriyor” dedi. “Benim de var aynısından, sen nereden aldın?” dedim. Aynı yerdenmiş. Sonra “yaran mı var?” dedim. Dedi ki “nasııı yanii?” “Yani kaşın üstünde yara bandı var ya yara mı var?” dedim. “Haaa önemli değil, sivilceydi kopardım, o da kanadı” dedi. “Hmm gönlün yaralı olmasın” dedim. “Abi şairsin galiba” dedi, “sabahtan beri şiir okuyorsun ve kendi kendine gülüyorsun” iye de ekleyerek. “Şairler işte öyledirler biraz …..” dedim ve durdum. Ne desem…, neyse bir şey demeyip yarım bıraktım. Onlarca kafa, bu iki kafaya dik dik bakıyor. Canlar sıkkın anlaşılan. Memlekette huzur yok sanırım. “Şairlik nerde, biz nerdeyiz” diyebildim kısık sesle. Yarım saat oldu, yandaki kadın, aceleyle, elindeki eşyaları, telefonu döke döke kapıya ulaştı, yanında çocuk da var. Ona sürekli bir şeyler diyor ve kızıyor. Çocuk mıy mıy ve homurdak. “Anaaa bizim adam inmiş yaaa!” dedi ve acil düğmesine basılmış ya da yangına acele eden itfaiye aracı gibi panik halde “aç, aç kapıları!” dedi. Ben de dedim ki “teyzecim birazdan durakta inersin şimdi yoldayız araçlar vızıl vızıl” dedim ama duyan kim. Kadıncağız panik mi panik. Birazdan kapı açıldı, inmeye yeltendiler. Çocuğa bağırıyor, kızıyor ve elinden sertçe çekiyor ki tam kapıdan inerken çocuğu düşürdü. Çocuğun yüzünü ilk defa gördüm yere düşünce. Engelli bir çocuk. Tüm minibüs olanı biteni seyrediyor ve herkes “cık cık” modunda. Kadına yükleniyorlar. “Çocuğu öldürecek” vs. diyorlar. O an düşündüm, kadın da mağdur. O babaya ne demeli. Hiç minibüste olmadı ki. Uzak bir köşeye geçti ve çocuğunu anasının kucağına bırakıverdi. Sonra da onlara bir şey demeden önceki durakta iniverdi. Çocuk kadar masum o kadın. Üzüldüm. İndim. Dalgın dalgın yürüdüm. İçim içimi yedi. Neden? diye sorguladım. Sonra kafede şiir konuşmaya doğru yöneldiğimde şair bir arkadaşımla karşılaştım ve unuttum herşeyi. “Oğuz Atay’ın Günlük’ünü okuyorsun değil mi?” diye sordu. “Onu oku, birlikte değerlendireceğiz” dedi. Ben o genci, o çocuğu, o anneyi, babayı, yolcuları, minibüsü unuttum ve kendimi şiir konuşulan şairlerin ve şiirseverlerin oturduğu masaya bıraktım, herşey çözümlendi, aydınlandı dünya. Adaletin batsın dünya…
·
156 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.