Gönderi

bilimin determinist yorumunu bilmeden bilimin aslı kabul eden biri, zamanla determinist bir kâinat anlayışını özümsüyor. Gizliden gizliye, sebep-sonuç zincirini benimsemiş oluyor. Gerçi yine “Herşeyi yaratan Allah’tır” diyor, ama pekâlâ meyveyi ağaçtan, ağacı tohumdan, tohumu meyveden bilebiliyor. Ya da, yağmuru buluta, bulutu su buharına, su buharını yağmura verebiliyor. O haliyle, kendisi inancının sağlamlığından istediği kadar emin olsun, Allah’ı ancak ‘İlk Sebep’e indirgemiş oluyor. O’nu, birçok filozofun ve de birçok bilim adamının kabullendiği üzere, ‘kâinatı yaratıp da saat gibi kurmuş; işleyişinin devamını kâinatın kendisine bırakmış’ görebiliyor. Bu yüzden, ilâhî sanatın nice tecellîsini, kâinat içinde onun zahirî sebebi görünen şeye veriyor. Sözgelimi, güneş ile yeryüzünde hayat arasında bir bağ görüyor. Buradan yola çıkıp, farkına bile varmadan, hatta güneşi vesile edip Allah’ı anma adına, ‘hayat kaynağımız Güneş’ diyebiliyor. İlâhî bir vasıf olan ihyayı, yani hayat vermeyi, dolayısıyla da Muhyi ismini, böylece Allah'ın bir mahlukuna da izafe etmiş oluyor.
·
75 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.