Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hissetmek ne renktir acaba?
“Hissetmek ne renktir acaba?” Sizi binlerce kez kucaklıyorum, kalbim sizinle, daima sizinle.” Bu cümlelerin altındaki dipnot ile canım bir kez daha yanıyor. Fernando Pessoa 1916 da bir arkadaşına yazdığı mektubu bu şekilde bitirmiş. Dipnotta ise bu mektubu alan arkadaşının altı hafta sonra intihar ederek yaşamını kaybettiği yazıyor. Daha kitabın başındayım. Gözlerim doluyor. İçimdeki dayanılmaz acının kendini kandırma şekli bu. Sanki buna ağlıyormuş gibi yapıyorum. Kapatıyorum kitabı. Bir uygulama ile günde kaç sayfa okuduğumu, kaç dakika okuduğumu kaydediyorum. Ama bu birkaç sayfa mektup kaç onlarca sayfaya değer? Beni derinden sarsan birkaç sayfa ile anlamsız bir hikayenin onlarca sayfası sadece niceliksel olarak mı değerlendirilmeli? Kimin umurunda ki! Pessoa da acı çekmiştir muhtemelen. Benim içimdeki de simsiyah bir acı olmalı. Cevap veriyorum: simsiyah dostum! Şimdilerde simsiyah içim, yüzüm, karnımın içi, ağzımın tadı. Pespembe olduğu vakitler de olmuştur en derinlikli sevgi hissettiğimde. Hatta zaman zaman kıpkırmızı bir tutku olmuştur deli gibi istediğimde şimdiki acımın müsebbibini. Bembeyaz düşler de kurmuşumdur kimseciklerin haberi olmadan. Ancak şimdi saydam gözyaşlarım süzülürken yanaklarımdan içimdeki simsiyah bir karanlık. Işığı kapatıyorum ki okumayayım artık. Düşünebileyim. Hatta kendimden bile saklamak için gözyaşlarımı, hızlıca silip yatağa kıvrılıyorum cenin pozisyonunda. İnsanın içinin acıdığı zamanlarda üşüdüğünü, midesinde hafif bir sızı duyduğunu, yemeden içmeden; üstüne üstlük yalandan bir gülüş bile olsa gülmeden kesildiğini, kendine hiç mi hiç acımadığını bildiniz mi? Eğer bilemediyseniz acı çekmemişsiniz. İşte öyle anlarda insan kendi içine girmek ister. Böyle küçülür küçülür ki acı çeken yerleri azalsın. Cenin pozisyonu bu durumda en çok işe yarayandır tavsiye ederim. Böyle bir halde kıvrıldım köşesine yatağın. İçim simsiyah dışım kapkaranlık inlemeden sessiz sessiz bir iki damla daha dökülüyor. Kendi yalnızlığımda yaşıyorum acımı işte. Ne anlatılabilir ne de yazılabilirdi. Okunabilir, dinlenebilir şeylerde hissetmeye çalışıyorum ben de. Paper Kites dan By my Side şarkısını açıyorum kulaklıklarımı takıp. Benim dünyamda kitaplarım ve şarkılarım ile birlikte simsiyah bir acı ile tekrar tekrar dinleyerek uykumun gelmesini bekliyorum. Huzursuzluğun Kitabı başucumda ki kokusunu alayım, şarkım da şarkımız da kulaklarımda. Alarmımı kuruyorum kadın solist girerken. E sabah iş var, hayat böyle. Acını yaşa ama işi aksatma kardeşim. Sabah uyanıp duşumu alıyorum hızlıca ve bir şey yemeden çıkıyorum. Unutmak istemiyorum içimdekini. Geceki cenin pozisyonundan sırtım ağrımış. İyi oluyor ağrısı, hatırlatıyor kendini. İşe girerken yalandan günaydınlaşıyorum yüzlerini gördüğüm ancak adlarını bile bilmediğim insanlarla. Takıyorum yeniden kulaklığımı ve kimseyle konuşmadan işime dönmeye çalışıyorum. Bir an olsun unuttursun bana diye. Hani unutmayacaktın ya acını? Azıcık unutayım canım yanmasın. Günler uzuyor. Şarkılar uzuyor. İnsanlar renksiz görünüyor. Sık sık sigaraya kaçıyorum kimselerin olmadığı taraflarda. Kimseyle konuşasım yok. Ona çorabımın rengini bile anlatmak isterdim. İstemsizce gülümseyip ayaklarıma bakarken çoraplarımın renklerinin farklı olduğunu görüyorum. Birisi simsiyah, diğeri gri. İçimdeki acı ve saydam gözyaşlarıma benzetiyorum. Bak yine güldüm. Kızıyorum kendime, yaşadığım acıya ihanet ediyormuş gibi hissediyorum. Hissediyorum nasıl deliler gibi özlediğimi. Özlemek ne renktir Pessoa kardeşim. Özlemeyi hissetmek ne renktir diye de sordun mu ilerleyen sayfalarda acaba? Okuyup göreceğiz. Sormadıysan yuh sana! Ben sana söyleyeyim masmavidir özlemek. Onunla deniz kıyısında olmaktır özlemek. Daha önceleri özlediğimi sanmışım meğerse ben. Deniz kenarında suyun kokusu ile onun kokusunu içine çekmek ve doymaktır otuz altı yılın sonunda ilk kez. Sevgiye, şefkate, akla, mantığa ve hasretle beklediğin hiç tatmadığın aşka doymaktır. İnsan öğrendikçe anlıyor ne denli cahil olduğunu. Bunların cahiliymişim ben. Dokunmak hele. Dokunmak ne renktir Pessoa? Bence toz pembedir. İncecik bir pembe. Sakınarak,kollayarak, incitmeden dokunmak. Kıyamazsın yahu dokunmaya. Öyle bir pembe işte. Orada var olan bu pembeyi içine sokasın gelir. Simsiyah rengini hafifçe açsın diye. Pembe işte orada al sok içine. Sakla ki azıcık merhem olsun. Kararmaktan yüz tutacak için yoksa; ciğerlerin mesela azıcık olsun açılsın. Düşünceden düşünceye savuruyor beni sigaramın dumanı. Koklayarak öpmek ne renktir diye düşünüyorum. Şimdi ikinciyi yakarken koklayarak öpmeyi düşünüyorum. Böyle içime çeke çeke. Tam o sırada biri gelip saçmasapan bir şey soruyor. Cevaplıyorum ama öfkeliyim. Tam koklayarak öpmeyi düşünürken olacak iş mi bu? Eminim o da benim bunu düşündüğümü bilseydi sormazdı diyorum. İnsanlarımız renkler konusunda çok hassastır. Yemyeşil olmalı. Sıcak bir günde, yüksek ağaçlı yemyeşil bir ormanda bir ağacın altında koklayarak öpüşüm geliyor aklıma çünkü. Ayakkabılarımızı çıkarıp tırmanamadığımız yeşil bir bayır canlanıyor gözümün önünde. Yeşil ve hafifçe ıslak otlara basarken kollarımı dolayıp koklayarak öperim ben onu düşlerimde, geçmişlerimde. Otların kokusu ile onun kokusu birbirine karışır. Ah Pessoa ne hallere saldın beni. Mesainin bitişini beklemek hiç de öyle kolay olmuyor. Çıkarken yakın arkadaşlarımdan biri ile laflayarak arabama doğru gidiyorum. - Nasılsın ? diyor. - İyi değilim. diyebiliyorum. Soruyor. Anlatıyorum biraz. Eskisi gibi olamayacağımı söylüyorum. Başta inanmıyor. Birkaç gün sonra anlıyor. Saatlerce anlatıp ağlamak isteği var içimde. Hallederiz diyor. Geçmeyecek ama hallederiz. - Yapabileceklerim var. diyorum. - Zaman kaybetme. diyor. - Eyvallah kardeşim. diyorum. - O değil de içerim simsiyah. O geçer mi? - Bembeyaz bir gülüşe bakar - Aha Pessoa mı ? - Efendim? Anlamadım. - Bembeyaz bir gülüş ile geçer mi ki? - Simsiyah bir şey bembeyaz bir gülüş ile açılır elbette - Hakimsin bu konuya - Tek sen misin bu dertten muzdarip? Tecrübe kitaba tur attırır ! İçim umutla dolu olarak gülümsüyorum. Bagajımdaki kedi mamalarını saçıyorum etrafa. Herkesi her şeyi mutlu edesim var. Tüm canlıları cansızları kucaklıyorum. İçim içime sığmıyor. Bambaşka biri olarak biniyorum arabama. Etrafta hep güneş görüyorum. Hava da kapalı aslında. İncecik montumun içinde gerindikçe geriniyorum. Büyüyorum. İçimdeki umut da benimle kocaman oluyor. Nasıl da düşünemedim. Tabii ya. Tüm renkler içinde en masumunu en çabasızını unuttum. Bembeyaz bir gülüşe bakar!!!
·
207 görüntüleme
Deniz Karaca okurunun profil resmi
En sevdiğim renk neyse odur bence
tachicardia okurunun profil resmi
Ne hissettiğinize göre değişmez mi? Acı mı sevgi mi özlem mi? Bu bencesi tabii ki.
3 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.