Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

512 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
43 günde okudu
"Vaktiyle yaşamak için bir ekmek çaldım, on dokuz sene tersane gölgesinde yattım. Şimdi de bir isim çalıp sizin gölgenizde yaşamak istemem!" Kitaptan en güzel alıntıyı paylaşarak başlamak istiyorum. Sefiller romanı bir çığlıktır. Yoksul insanların görülmediği bu dünyada koparılan en acı çığlık. Bu zamana kadar bu kadar sürükleyen, içimi yakan, insanlara karşı daha duyarlı olmamı sağlayan bir kitap daha okumamıştım ben. Romantizm akımının önemli temsilcilerinden Victor Hugo, bu romanda döneminin Paris'ini anlatıp o atmosferi solumamızı sağlamıştır. Romandaki o atmosfer hep parçalı bulutlu ve pusluydu benim için. Romandan bazı parçalar Hugo'nun gerçek hayatında yaşamış olduğu olaylar olduğu bilinir ve bunları modelleyerek eserine aktarır. Romanın başında bir piskoposla karşılaşmaktayız. Monsenyör Charles Myriel... Çok sevdiğim bölümler arasında yer alır bu baş piskoposun konu edinildiği yerler. Özellikle bir yer var ki beni çok etkilemiştir. Bu piskopos sarayının bitiğişinde bulunan hastaneyi ziyarete gitmiştir. Bu hastane tek katlı, alçak ve dar yapılı bir hastanedir ve küçücük bir bahçesi vardır. Onun ruhunu daraltan bir şeyler olmuştur ki hastane müdürünü sarayına davet etmiştir. Müdüre hastanedeki hasta sayısını sormuş ve bu sayıya göre hastanenin küçük olduğunu tespit ettiğini söylemiştir. Müdür bu durumu onaylamış, hastaların dip dibe olduklarını, güneşten mahrum kaldıklarını ve rahat edemediklerini söylemiştir. Bunun üzerinde Mösyö Myriel: "Burası yirmi yatak rahat alır. Dediğim gibi müdür bey bu durumda bir yanlışlık var. Siz yirmi altı kişi küçük birkaç odada, biz ise üç ihtiyar altmış kişinin barınacağı bir sarayda oturuyoruz. Ben sizin yerinizi, siz de benim yerimi almışsınız. Gelin bu yanlışı düzeltelim, bana kendi yerimi veriniz. Burası sizindir." demiş ve o yüce gönlüyle gerçek din adamı kişiliğini ortaya koymuştur. Aldığı maaşın çok az bir kısmını kendine ayırır geri kalanıyla büyük yardımlar yapar piskoposumuz. Aynı zamanda çok cesur yürekli biri olduğunu da belirteyim. Ona taş atana gülle karşılık vermiştir. Evinin kapısını kilitlemez hırsızlığın kol gezdiği o zamanlarda "ihtiyacı olan varsa sığınsınlar, eğer bu insanlar hırsızlığa mahkum olmuşlarsa bu bizim, tüm insanlığın ayıbıdır" der. Romanı okuduğunuzda bu bölümlerde yoğun duygusallık basıyor insanı, vay be ne insanlar varmış dedirtiyor göremediğimizden midir nedir bilinmez:) Yollar karanlık yollar yokuş bu dönemde; zengini tam zengin fakiri tam fakir bu insanların. Fakir ama gururlu dediğimiz o kesim de tek çare hırsızlığa sığınıyorlar. Gelelim romanımızın asıl karakteri Jean Valjean'a. Jean Valjean ekmek çaldığı için beş yıl kürek cezasına çarptırılmıştır fakat birkaç kez kaçmaya kalkıştığı için cezası ağırlaşmış, on dokuz yıla kadar esir düşmüştür. Bu adam çok güçlü kuvvetlidir, 19 yıl hapiste adeta çürümüştür ve insaniyet namına tüm iyi duygularını kaybetmiş gibidir. Hapisten çıktığında elindeki sarı kimlikle mahkûm olduğunu anlayan herkes ona kötü davranmıştır. Piskoposumuzun namı o kadar çok duyulmuştur ki Valjean ölmeyi beklediği bir anda son çare ona gider. İnsani duygusunu olmayan bu insana piskoposun merhameti, iyiliği fazla gelir ve bu adamdan başlarda nefret eder. Çünkü insani ezikliğini yaşar. Herkes böyle değil midir yeter ki vicdanımızı sızlatan biri olsun... Bu evden gümüş şamdanları çalar. Pişman olup döndüğünde ise iyi kalpli piskoposumuz bu şamdanlıkları ona hediye eder. Olaylar bundan sonra şekillenir. Bazen yaşadığımız olaylar bize bir kalbimiz olduğunu hatırlatır. Tercihlerimizi şekillendiririz. Ardından yüzümüze kapanan kapılar bir bir açılmaya başlar. Tanrı tüm kötü geçmişe merhamet eder ve geleceğimize ışık tutar. Jean Valjean'ı anlattım evet, o da bu insanlıktan çıkmış bir karakterdir. Piskoposun tüm özellikleri bu adamda şekillenmiştir artık. Yoksulları çok iyi anlar artık o da o yollardan geçmiştir çünkü. O artık Madeleine Baba'dır. Yoksuların, dara düşenin, hastanın, çaresizin Madeleine babası... Madeleine baba olundu ama geçmiş peşini asla bırakmaz. İnsanlık göremediği için insani duygularını kaybetmiş bir karakterimiz daha var, dedektif Javert. Babamızın yakasından düşmez bu adam taa ki Fransız İhtilaline kadar. İhtilalciler rehin alır Javert'i, kurtarıcısı Valjean olmuştur. Beraberinde gelen olaylar zincirinden sonra Javert bu iyilikler karşısında Valjean'ı ve kızı Cossette'i rahat bırakma kararı alır, arkasında meraklı gözler ve bir istifa mektubu bırakarak intihar eder... Kızını evlendirir ve damadına eskiden kim olduğunun sırrını verir damadının soğukluğu üzerine ve kızına eski belalarını musallat etmemek için uzak durma kararı alır. Evinde ölümü bekler. Ardından tüm gerçeği öğrenen Marius eşini de alır ve bağışlanma istemek için Valjean'ın evine gider. Valjean gözleri arkada kalmadan gayet tabii mutlu bir şekilde veda eder dünyaya. Yazdıklarım özetin özetidir. Keşke bu roman daha küçük yaşlarda zorunlu okutulsa dedim kendi kendime, tüm gözleri açsa bu roman, bu terazi bi' tekmelense. İnsanlığın bu romanda öğrenecek çok şeyi var çünkü. Her devre psikopos Mösyö Myriel ve Madeline Baba'dan lazım o zaman sırtlar yere gelmez :)))))
Sefiller
SefillerVictor Hugo · Venedik Yayınları · 201887,2bin okunma
·
137 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.