Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

440 syf.
10/10 puan verdi
Avrasya'dan Makaleler
Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir Avrupa ve Asya’yı tek bir kıta halinde düşünmek, Batı merkezli bakış açısına ters düşse de Avrasya kavramı geçtiğimiz yüzyıl ve yaşadığımız dönemde oldukça popüler… Üstelik Avrasyacılığın günümüzde yükselen bir akım olarak etkisini milletlerarası politikada gösterdiği de malumdur. Ortaya atılan bir fikirden önce onun alt yapısını oluşturan bilimsel ve teorik bir temelin oluşması da zaruridir. Rus bilim adamı Gumilev fikirlerini serdederken Avrasya’yı kendisine örnek mekân olarak seçmiş olacak ki eseri “Avrasya’dan Makaleler” ismiyle raflardaki yerini almıştır. Gumilev’i bilim dünyasında ön plana çıkaran etnogenez tezidir. Öne sürdüğü tez ayrı bir bilim disiplini olacak kadar teferruatlı ve tartışmaya açıktır. Bir etnik topluluğun oluşumunun ve gelişiminin, sistematik bir bütün halinde belli kaidelere bağlı olduğunu kanıtlamaya çalışan mezkûr tez, Gumilev’in neredeyse ömrünü verdiği çalışmalarının merkezine oturur. Uzun soluklu teşrik-i mesaisini 1930 yılında başlatan Gumilev, topladığı malzemeleri 150 makale 7 kitap halinde yayımlar. Müellifin makaleleri, kendi deyimiyle bilim dünyasına armağan ettiği binanın temelindeki taşları oluşturur. Birbirinden kıymetli eserlerini ise bu taşların üzerinde yükselen binaya benzeten Gumilev, son olarak ele aldığımız eserin başındaki “Avrasya Tarihinden” isimli yaklaşık yetmiş sayfalık makalesini de inşa ettiği binanın çatısı olarak tanımlar. Gumilev’in her biri ayrı bir kitap olacak kapasiteye sahip makaleleri bu nedenle oldukça önemlidir. Her bir makalede Asya tarihinin gölgede kalmış bir sorununa dair tezler öne sürülür. İşin açıkçası tarih ilmi için en kolay şey geçmişe dair bir fikri öne sürmektir. Fakat öne sürülen tez iyi bir şekilde malzemelerle desteklenmez ise çoğu zaman havada kalır ve bilim dünyasında pek rağbet edilmez. Gumilev bu aşamada tezini öne sürerken dönemin kaynaklarını mahirce kullanır. Etnogenez tezini unutmadan aynı paralelde güçlü yorumlarını düşüncelerine sağlam dayanaklar oluşturacak şekilde serdeder. Esasında Gumilev’in üslubunu ağırlaştıran etnogenez terminolojisini, düşüncelerini ifade ederken çok fazla kullanması, bazen elverişsizlik olarak algılanabilir. Ama bütüncül düşünüldüğünde aslında Gumilev’in çalışmalarının yapbozun parçaları gibi birbirleriyle anlamlı parçalar oluşturduğu görülür. Sorun olarak ele alınan tarihi bilinmezliklere dair yapılan yorumlar için ilk aşamada bilim dünyasından destek aranır. Ama genelde sunulan fikirlerin karşısındaki bilim adamları sert biçimde hırpalanır. Bu yüzden her bir makalede fikirlerin sert çarpışmalarında ortaya çıkan kıvılcımlar yeni yangınları müjdelercesine okura sunulur. Teorik yönü güçlendiren anlatım üslubuna ek olarak Gumilev, her tarihi olaya geniş bir perspektiften bakar. Anlatılan dönem ve vaka, her ne kadar yerel bir görünüme sahip olsa da zengin tarihi bilgiyle tecessüm eden analojik örneklerle desteklenmeksizin sunulmaz. Yani tarihi olaylar, şahsiyetler, etnik topluluklar ve devletler birbirleriyle özdeşleştirilir. Tarihin geneline etki eden bir tezi kanıtlamaya namzet bir bilim adamı için bu normal görülebilir. Ama herhangi bir tezi kanıtlama kaygısı olmaksızın her tarihçinin izlemesi gereken yolun bu olması gerekmektedir. Çünkü, İbni Haldun’un deyimiyle bir su damlası nasıl diğer su damlasına benziyor ise bir milletin geleceği de geçmişine benzemektedir. Bu yüzden benzerlikler üzerinden yapılan anlatım okur için daha ikna edicidir denilebilir. Gumilev’in dikkat çekici özelliklerinden birisi de sadece tarih disiplininin dar kulvarlarında kalarak fikirlerini serdetmekten uzak durmasıdır. Bu nedenle anlatılarda bazen sosyal bir bilim dalı olan tarihin adeta deneye dayalı bir bilim dalıymışçasına ele alındığı görülür. Yine tarihe yardımcı bilim dalları Gumilev tarafından ustaca kullanılır. Özellikle coğrafya adeta tarihin hamuruna yegâne şekil veren bir etmen gibi sunulur. Her anlatının temeline yerleşen coğrafi faktörler; Asya’nın tarihinin, coğrafyasının eseri olduğuna okurunu ikna edercesine kaleme alınır. Oysaki birçok tarihçi coğrafyaya gereken ehemmiyeti göstermez. Çoğu zaman Gumilev’in dilinin ağır olduğuna dair eleştiriler getirilse de bazen bilimselliği bir tarafa bırakarak olayları fazlasıyla basitçe anlattığı dikkat çeker. Hatta bazen meselelerin daha rahat kavranmasını istediği için akademik dili bir tarafa bıraktığını itiraf ederek okurunun gönlünü alır (s.235). Buna örnek verilecek olursa karşıt fikirde olduğu tarihçiye “sen onu benim külahıma anlat !” diye satirik bir üslupla yaklaşır (s.274). Yine bazen Gumilev’in anlatısının yoğunluğuna dair eleştiriler getirilir. Ama tarih yoğun anlatılmadığı takdirde illaki açıkta kalan bir şeylerin olduğu çoğu zaman vakidir. Misal Moğol tarihine dair bir tespit yapıyorsanız, resmin tamamını göstermeden okuru hedef düşüncenizin doğruluğuna inandırmak mümkün değildir. Buna rağmen Gumilev’in bazen az sözle çok şey anlattığını da söylemek gerekir. Misal, eserde merhum çevirmen Ahsen Batur’un bulduğu nerede yayımlandığı belli olmayan Tatar etnonimine dair Gumilev röportajı üç sayfa olmasına rağmen fazlasıyla ufuk açıcıdır. Makalelerin hedef aldığı sorunlara dikkat çekilecek olursa editoryal olarak çok iyi seçildiklerini belirtmek gerekir. Zira Gumilev’in onlarca makalesi arasından yapılan seçimlerin Asya’nın ve Türklerin kadim tarihine ışık tuttuğu görülür. Türk tarihine dair anlatının oryantalistler tarafından ilk zamanlarda basitçe ele alındığı düşünülürse, ilk araştırmalar sonrası geride kalan birçok soru işaretinin varlığı dikkat çeker. Gumilev makaleleriyle bu soru işaretlerini kaldırmaya çalışır. Misal Hazarya’nın nerede olduğu, Hunların ve Moğolların tarihlerinin bilinmeyenleri, Akhunların dağlı mı göçebe mi oldukları, göçler sonunda Asya’daki demografik değişimlerin etnik olarak nasıl gerçekleştiği vb. konular ustaca ele alınır. Bu arada bazı makalelerin Hun, Tibet ve Moğol tarihi gibi makro ölçekli konulara dair olup, bazıları ise mikro ölçekli konulara ayrılmıştır. Misal MÖ 36 yılında yapılan Talas Savaşı’na dair olan makale, az zikredilen bir döneme ve olaya dikkat çeker. Gerek makro olsun, gerekse de mikro ölçekli yönelime sahip olsun her bir makalede şaşırtıcı ve ilginç bilgilerin sık sık görüldüğü göze batar. Aslında bazen uzun bir makalede akılda kalan pek fazla bir şey olmayabilir ama Gumilev’in makalelerinde sunulan farklı bilgilerin kalıcı olduğu söylenebilir. Sonuçta; tarih ilmiyle uğraşıyorsanız yaptığınız işin çeşitli güçlükleri vardır. Sunduğunuz tezin ispatına yönelik yapmanız gerekenler bir hayli fazladır. Gumilev ömrünü tezine adamış yazdıklarını ona göre şekillendirmiş birisidir. Ama esas üzerinde durulması gereken nokta teziyle uğraşırken Türk tarihine kıymetli armağanlar vermesidir. Zengin bakış açısı, yüksek analiz gücü ve eşsiz bilgi birikimiyle Türklüğe emsali az bulunur hizmetler yapmıştır. Yine bu tarz eserlerin dilimize kazandırılmasında katkısı olan merhum Ahsen Batur’a rahmetler olsun
Avrasyadan Makaleler 1
Avrasyadan Makaleler 1Lev Nikolayeviç Gumilev · Selenge Yayınları · 20057 okunma
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.