Gönderi

222 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Sabahattin Ali ile başlayan bir cümlede ona olan hayranlığımı belirtmeden geçmek istemiyorum. Yazdıklarının uzunluğuyla değil içeriğiyle etkiliyor, sadece bir paragrafıyla bile insana ne çok şey anlatılabileceğini kanıtlıyor sanki her yazısında. Daha önceden de belirttiğim gibi yaşadığı toplumu çok iyi gözlemlemiş, gerçekleri benimsemiş ve bunları ifade etmede oldukça başarılı bir yazar Sabahattin Ali. Yusuf, daha çocukken, bir gece yarısı anne ve babası öldürülüyor. Ailesinden başka kimsesi olmadığını öğrenen Kaymakam Salahattin onu evlat edinerek evine götürüyor. Çocuğun şahit olduğu olaylara rağmen tepkisizliğine karşı şu cümle kuruluyor kitapta: "Zaten, bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir." Yusuf'un, aslında çok da mutlu bir aile hayatını olmadığını Salahattin Bey ile Şahinde Hanım arasındaki ilişkiyi kendi anne babası arasındaki ilişkiyle kıyaslayışından anlıyoruz. Burada iki farklı aile yapısı gösteriliyor bizlere. Babası çalışıp eve ekmek getiren, yorgunluğunun hıncını karısından alan; annesi ise tüm bunları sessizlikle karşılayan, adeta 'kaderine boyun eğmiş, çaresiz, muhtaç' bir kadın. Salahattin Bey ise babasının aksine her ne kadar her gün çalışıp evi geçindiren o olsa da karısına iyi davranan, aslında hayal ettiğinden çok farklı bir evlilik yaşıyor olsa da kavga çıkarmayan sessiz bir adamken Şahinde Hanım paragöz, aile kavramından çok uzakta yaşayan, bir türlü mutlu olamayıp evde sürekli 'dırdır' eden, çocuğunu bile umursamayan bir kadın. Yazar Salahattin ile Şahinde arasındaki evliliğin aslında bir toplumsal baskı sonucunda 'istesen de istemesen de bir süre sonra kendini içinde bulduğun bir durum' olarak gerçekleştiğini anlatıyor. Bunlardan farklı olarak toplumda konumunu kötüye kullananları es geçmiyor Sabahattin Ali. Hilmi ile oğlu Şakir, Hacı Etem, Avukat Hulusi, Yeni Kaymakam... Ve bu insanların toplumda ne kadar baskın olduğunu, diğer insanların onlardan çekinip de köşeye sindiklerini, tavır değişikliklerini acı bir gerçek olarak sunuyor. "Hapishane ancak serseriler, köylüler ve aşağı tabakadan insanlar içindi; bir Hilmi Bey'in oğlu, adam öldürse bile, onlarla bir tutulamazdı." (s. 96) Bütün bu toplumsal düzene çocukluğundan beri isyan ediyordu Yusuf. İnsanları anlayamadığından şikayetçiydi. "Hakikaten, ne yaparsa yapsın, kimlerle arkadaş olursa olsun, alışamıyordu bu şehirlilere vesselam... Kendisini mütemadiyyen yabancı ve ayrı buluyordu. Onların işlerine akıl erdiremiyordu."(s. 26) Kitabın hemen hemen her bölümünde Yusuf'un yalnızlığını, yabancılığını hissediyorsunuz bu şekilde. "Düşüncelerini hangi istikamete koşturursa koştursun, karşısına kimse çıkmıyordu. Şu anda bu koskoca dünya üzerinde kendisini düşünen bir tek kişi bile mevcut olmadığına o kadar emniyeti vardı ki, acı bir kabadayılıkla kendisi de hiç kimseyi düşünülmeye layık bulmuyor; fakat bundan, sebebini anlayamadığı bir üzüntü duyuyordu." (s. 75,76) Ve Muazzez... Salâhattin Bey'in kızı, Yusuf'un hem abilik hem de babalık ettiği Muazzez. Burada gördüklerimizin bizi ne kadar yanıltabileceğini anlatmaya çalışıyor sanki yazar. Dışarıdan bakıldığında saygın, varlıklı görünen bir ailenin içerisinde ne kadar kopukluklar olabildiğine şahit oluyoruz. Dışarıdan gelmiş bir çocuğa bırakılıyor Muazzez'in bakımı. Yusuf'u küçük gören, evinde istemeyen Şahinde Hanım bile sırf rahat rahat gezebilmek, çocuğunun bakımından kaçabilmek adına sesini çıkarmamaya başlıyor Yusuf'a karşı. Yusuf bir trajik aile öyküsünden başka birine geçiş yapmış, başka bir boyutu yaşıyor gibi sanki. Şahinde Hanım'la Yusuf arasında belki de tek uzun bir konuşma yaşandığı sırada Yusuf'un sözlerine bakarsak ne demeye çalıştığımı daha iyi anlayabilirsiniz belki. "Babam da sağ iken söz bana düşmez diye ağzımı açmazdım, sen de bizim gözümüzü bağlayıp arkamızdan dolap çevirmeye kalkardın. Ana olacaksın, o zaman bile kızını senden korumak bize düşerdi." (s. 194) Aralarındaki ilişki kardeşlikten farklı bir boyuta ilerlemişti zamanla ama bu ilerleyiş her ikisini de zorlu bir yola sokmuştu. Yine de her şeye rağmen aralarındaki o saf, güzel ilişkiyi şöyle tarif etmişti Sabahattin Ali: "Etraflarına yabancı olduklarını hissettikleri nispette birbirlerini ararlar, bu kısa müddet esnasında içlerinde günlerce anlatmakla bitmeyecek şeylerin toplanıp biriktiğini sanırlardı. Halbuki ilk fırsatta birbirlerini arayıp bulunca ikisi de ezki sükûtlarında devam ederler, yan yana oturarak veya ağaçların altında dolaşarak beraberliklerinin tarif edilmez saadetini duyarlardı. Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar yoruyordu."(s. 145,146) Muazzez ile Yusuf arasındaki ilişki hakkında duygu ve düşüncelerimi yazmaya kalksam bu inceleme daha da uzar gider. Bu yüzden artık burada bıraksam iyi olacak. Keyifli okumalar dilerim hepinize.
Kuyucaklı Yusuf
Kuyucaklı YusufSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021176,1bin okunma
·
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.