Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Hakkari'de Bir Mevsim
fsunesen.wordpress.com/2023/05/12/hakk... Hakkari’de Bir Mevsim Ferit Edgü Türk edebiyatının usta yazarlarından Ferit Edgü’nün kült eserlerinden biri olan Hakkari’de Bir Mevsim yazınımızda önemli değişikliklere kapı açmış bir eserdir. Eser hem edebi değeri, hem de çoğu kişi için çok uzak ulaşılması mümkün olmayan coğrafyaya görünürlük kazandırması bakımından önemlidir. ‘’Hakkaride Bir Mevsim’’ Japonca ve Çince gibi diller dahil olmak üzere pek çok dile çevrilerek Dünya edebiyatında da kendine bir yer edinmiş ve pek çok ödül kazanmıştır. Kitap, yazarın gözlem gücünü düş gücü ile harmanlayarak ortaya çıkardığı bir eserdir. Eserde iki üst kurmaca yaratılmıştır. Yani yazar öykü içerisinde öykü anlatımını gerçekleştirmiş, bunu yaparken de anlatım dilinin yalınlığından ve anlaşılırlığından kesinlikle ödün vermemiştir. Yalnızca bu bile Ferit Edgü’nün ne derece usta bir kalem olduğunu gösterir. Ferit Edgü aileden mali durumu iyi bir yazardır. Beykoz’da bir yalıda ikamet eder. Askerlik döneminde kendi isteğiyle Hakkari’de görevlendirilme için dilekçe verir. Bu dönemi Hakkari’de tamamladıktan sonra İstanbul’a dönen Edgü, Beykoz’daki yalısında ay ışığının boğazın sularına vuruşunu seyrederken bu eseri kalem almış ve gördüğü manzarayı ‘’Hakkari’de ay ışığının karlar üzerindeki yansıması’’ olarak betimlemiştir. Kitabın başında Carlos Costenada’nın ‘’Joruney to Island’’ yapıtından bir alıntı bulunuyor. Alıntıda kızılderili bir büyücü ile bir etnologun diyaloguna yer verilir. Diyalog sırasında ‘’Düş gerçekten daha gerçektir, bu düş gücü ile insan hayatını değiştirir. Gerçekte olanlar düşte olabilir, düşte olanlar gerçek olabilir’’ deniyor. Freud bu konuda ‘’Her insanın hayal ettikleri, gündüz düşleri lafları ve sayıklamaları ile görünür hale gelir ‘’ diyor. Bahse konu alıntı ile, insanın kendi gerçekliğini kendisinden dahi saklamasına vurgu yapılıyor. Anlatıda öğretmenin düşlerinden sıklıkla bahsedilmesine karşılık hiçbir zaman ‘’rüya’’ sözcüğü kullanılmıyor. Düş kelimesinin tercih edilmesinin nedeni, sözcüğün ‘’gündüz rüyaları’’nı anlatmasıdır. Rüya gece uykuda görülenleri tanımlarken, düş gündüz hayallerini anlatmak için kullanılır. Eserin başında bir öğretmen, nasıl olduğu kesinlikle bilinmeyen bir deniz kazası geçirerek kendini ‘’Hak’’ kentinin ‘’Pir’’ köyünde bulur. Bunun bir metafor olduğu tartışmasızdır. Çünkü bilindiği gibi kitapta bahsi geçen Hakkari bölgesinde deniz yoktur. Deniz kazası metaforu edebiyatta çeşitli anlamlarda kullanılır. Bunlardan bazıları yaşamın iniş çıkışlarını, uğranan zorluları ve haksızlıkları kayıpları anlatır. Bazı eserlerde deniz kazası metaforu insanın maruz kaldığı dış etkenlere karşı aczini ve savunmasızlığını betimlemek için kullanılır. Deniz kazası aynı zamanda doğayla insan arasındaki çekişmeyi ve insanın doğal çevreye karşı güçsüzlüğünü ortaya koymak için de tercih edilebilen bir temadır. Öğretmen teknesi ile kayaya çarptıktan sonra kendini sarp kayalar, sert ırmaklar, nereden gelinip nereye gidileceği belli olmayan yolculuklar gibi KAFKAESK imgeler arasında bulur. Romanda bütün bunlar son derece akıcı bir anlatımla verilmiştir. Yer yer şiirlerle bezenmiş eserde yapılan tanımlama ve tasvirler yazarın aynı zamanda resim sanatına da ne derece hakim olduğunu okura hissettiriyor. Roman kişinin ötekileştirdiği toplumda, öteki ‘’O’’ olmasını anlatır. Öğretmen İstanbul’da yaşarken kendini ayrı bir birey saymaktadır. Fakat Hakkari’nin yaşam koşullarına girdiğinde bu toplulukta bir birey olmadığını, orada yaşayan insanlar için sadece ’’O’’ olduğunu anlar. Daha açık bir anlatımla yazar kendisini kimse sanırken aslında sıfır olduğunu anlar. Kendisinin sıfır olduğunu, yani ‘’O’’ olduğunu kavraması ile birlikte bir ‘’sıradan insan’’ ‘’bir kimse’’ olmanın ayrıcalığına erişir. Eserde öğretmenin yaşadığı manevi dönüşüm ve gelişmeye vurgu yapılmaktadır. Edebiyat öğretmeni geçirdiği kazadan öncesini kesinlikle hatırlamamaktadır. Hatta kendi yüzünün bile neye benzediğini tahmin edemez. Kendisini görüp tanıyabilmek için berber dükkanına giderek, aynaya bakar. Kendi yüzünü gördüğünde bütün geçmişini hatırlayacağını düşünse de, bunun hafızasına bir yararı olmaz. Kahramanımız ‘’Aynada gördüğüm yüz diğerlerine benziyor’’ diye düşünür. Kazazede öğretmen her ne kadar kendi yüzü ve diğer insanların yüzleri arasındaki farkı görse de, aslında kendisinin de kimseden farklı olmadığını vurgulamaktadır. Kitapta berber dükkanının yanında yer alan sahaf da önemli bir başka metafordur. Eserde sahafın sahibi Süryani’dir. Süryanilerin tarihte en önemli özelliği, kervanların geçtikleri yollardaki hanları işletmeleridir. Bu özellikleri nedeni ile pek çok dil bilirler ve bütün dünya insanları ile iletişimleri olduğu kabul edilir. Süryani sahaf insanlığın ortak hafızasını temsil etmektedir. Süryani sahaf kahramanımıza 10 adet kitap verir ve bunlarla kendisini bulmasını ister. Kitapların 10 adet olması, tek Tanrılı dinlerde yer alan 10 emire yapılan bir göndermedir. Kişinin kendini bulması için 10 emri uygulaması ve arınması gerektiği anlatılmaktadır. Hakkari’de Bir Mevsim doğudaki kadının kimliksizliğinden, ezilmişliğine, çocuk yaşta yaptırılan evliliklere, yoksulluğa, insanların aynı ülkede bir başka yörede yetişen meyvelerin tadını bilmemesine varan izole edilmişliğine, bebek ölümlerine, salgınların durdurulamayışına kadar çok çeşitli toplumsal konulara dikkat çekiyor. Kahramanımız köyde yaşanan sorunları yönetime bildirmek üzere ilçedeki resmi kuruma gittiğinde bazı öğretmenlerin masanın başında uyuduğunu görür. Uyuyan öğretmenlerin ‘’mantık’’ ve ‘’felsefe’’ öğretmeni olması da bir başka ironi olarak eserde yer alıyor. Her eserde olduğu gibi bu yapıt da irdelendikçe farkına varılacak çok çeşitli noktalar bulunuyor. Hakkari’de Bir Mevsim zaman içinde unutulması söz konusu olmayan, her dönemde farklı bakış açıları ile farklı şekillerde yorumlanabilecek bir klasiktir.
Hakkari'de Bir Mevsim
Hakkari'de Bir MevsimFerit Edgü · Ada Yayınları · 197710,2bin okunma
·
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.