Dördüncü Düsturunuz: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve fazîletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihâr etmektir.
Ehl-i tasavvufun mâbeyninde
“Fenâ fişşeyh,” “fenâ firresûl” ıstılâhâtı var.
Ben sofî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim mesleğimizde “fenâ fil’ihvân” sûretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna ‘tefânî’ denilir. Yani, birbirinde fânî olmaktır. Yani, kendi hissiyât-ı nefsâniyesini unutup, kardeşlerinin meziyât ve hissiyâtıyla fikren yaşamaktır.
Zâten mesleğimizin esâsı uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürîd mâbeynindeki vâsıta değildir. Belki hakîkî kardeşlik vâsıtalarıdır. Olsa olsa bir üstâdlık ortaya girer.
Mesleğimiz ‘halîliye’ olduğu için, meşrebimiz ‘hıllet’tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedâkâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civânmerd kardeş olmak iktizâ eder. Bu hılletin üssül’esâsı, samîmî ihlâstır.
Samîmî ihlâsı kıran adam, bu hılletin en yüksek kulesinin başından sukût eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimâli var. Ortada tutunacak yer bulamaz.