Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

ESİR MİLLETLER CEPHESİ: PROMETE Promete Cephesi'ni oluşturan gruplar tek başlarına Sovyetlerle mücadele edebilecek güce sahip değillerdir . Dolayısıyla, söz konusu cephe, şartları getirdiği bir zorunluluktan başka bir şey değildir. Tahir Şakir (Çağatay) Promete hareketinin kökleri: Prometheus, Yunan mitolojisinde ateş tanrısıdır. Zeus'un istememesine rağmen, insanlığa ateşi ve dolayısıyla uygarlığı getirir. Fakat Zeus'un intikamı korkunç olacaktır. Prometheus bir dağın tepesinde zincire vurulur. Zeus tarafından görevlendirilen bir kartal, gün boyunca Prometheus'un karnını parçalamakta ve karaciğerini yemektedir. Gece boyunca karaciğer kendisini yenileyerek eski hâlini almakta ve Prometheus iyileşmektedir. Ertesi sabah kartal yeniden gelmekte ve parçalama işlemine başlamaktadır. Bu olay böylece sonsuza kadar tekrarlanıp devam edecektir. Etrafı güçlü komşularla çevrili Polonya tıpkı Prometheus gibiydi. Tarih boyunca güçlü komşuları tarafından birkaç kez parçalanmış, her seferinde yeniden doğmuştu. 20. yüzyıla girerken de Polonya toprakları, bir kez daha, Rusya, Prusya ve Avusturya-Macaristan devletleri arasında paylaştırılmış durumdaydı. Son olarak 1864 yılında, Polonya'nın Rus kesiminde başlatılan isyan kanlı bir şekilde bastırılmış, Rusya ve Prusya kendi işgal bölgelerinde ciddi bir asimilasyon politikası uygulamaya başlamışlardı. Buna karşın Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bünyesinde kalan Galiçya bölgesinde, nispi bir bağımsızlık vardı ve bu bölgedeki Polonyalılar kendi millî kimliklerini koruma imkânını bulmuşlardı. 1900'lere gelindiğinde, Rusya'daki partilerin ortaya çıkışına paralel olarak, çeşitli Polonya partileri kurulmuş durumdaydı. Bunların en önemlileri Roman Dmowski önderliğindeki Ulusal Demokratik Parti, Josef Pilsudski yönetimindeki Polonya Sosyalist Partisi ve Sosyal Demokrat Parti'ydi. Joseph Pilsudski'nin Sosyalist Partisi, programı itibarıyla daha radikal bir konumdaydı ve koşulsuz bir bağımsız hedeflemekteydi. Pilsudski, Rus İmparatorluğu parçalanmadan Polonya'nın bağımsız olamayacağına inanmaktaydı. Bu inancını, daha Rus-Japon Savaşı öncesindeki yıllarda, Japon Hükümeti'ne sunduğu bir memorandumda dile getirmişti. 13 Haziran 1904 tarihli bu memorandumda Pilsudski, Rusya'nın parçalanması için çarlık bünyesindeki Rus olmayan milletlerle ve Osmanlı Türkleriyle iş birliği yapılmasının şart olduğunu vurgulamaktaydı. Taleplerinin Japon Hükümeti'nce kabul edilmemiş olmasına karşın, bu memorandum sebebiyle Pilsudski, Prometecilik hareketinin babası olarak kabul edilmektedir. Pilsudski, Türkiye-Polonya iş birliği konusuna da çok önem vermekteydi. 1912-1913 yıllarında Krakow'da bir Polonya-Türkiye Dostluk Cemiyeti kurdurmuştu. Cemiyetin kurucuları arasında, daha sonraki yıllarda Polonya dışişleri bakanı olacak olan, Doğu milletleri uzmanı Leon Wasilewski ve Pilsudski'nin yakın arkadaşı Michel Sokolnicki de vardı. 1916 yılında Pilsudski, Budapeşte'deki Türk Konsolosluğu aracılığıyla Osmanlı Hükümeti'ne bir memorandum sundu. Polonya, Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya karşı bir birlik oluşturmasını teklif ediyordu. Böylece Vistül nehri boylarından Süveyş Kanalı'na kadar uzanan bir cephe ortaya çıkmış olacaktı. Pilsudski'nin Türkiye'ye olan ilgisi daha sonra yıllarda da devam edecek ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni liderleriyle temas yollarını arayacaktı. Nitekim 1922 yılında, Lozan görüşmeleri sırasında, Yarbay Tadeusz Schaetzel başkanlığındaki bir Polonya heyetini, Türk heyeti başkanı İsmet İnönü ile gizli görüşmeler yapmak üzere İsviçre'ye göndermiştir. Birinci Dünya Savaşı Polonya’yı, Avusturya ile Rusya arasındaki mücadelenin önemli bir unsuru hâline dönüştürmüştü. Polonyalı askerlerden bir lejyon oluşturan Pilsudski, savaş sırasında Avusturya cephesinde yer aldı. Buna karşın Polonya Ulusal Komitesi'ni oluşturan Dmowski ve partisi, Rusya'yı desteklemekteydi. Savaşın ilerleyen dönemlerinde Çarlık Rusyası'na karşı savaşan cepheyi güçlendirebilmek için, Almanya ve Avusturya-Macaristan ittifakı, Polonya'nın kendi işgalleri altında bulunan kesiminde bir Polonya Krallığı kurulacağını ilan ettiler. Bu gelişme, Polonya'daki bağımsız bir cumhuriyet oluşturmayı amaçlayan Pilsudski'yi tatmin etmemişti. Fakat yine de kurulan Geçici Devlet Konseyi'nin Askeri Kanat Sorumluluğu'nu kabul etti. Bu olay Pilsudski'ye, Alman desteğini kullanarak, kendi askeri birliklerini oluşturma şansını vermişti. Bu sırada Rusya'da başlayan Bolşevik İhtilâli ve sonrasında Rusya'nın savaştan çekilmesi, oluşan dengelerin bir kez daha bozulmasına yol açtı. Rusya ile savaşın bitmesi, Doğu Cephesi'nde rahatlayan Almanların Polonya politikasının bütünüyle değişmesine sebep olmuştu. Polonya birliklerinin kontrolünü yeniden ele almak isteyen Almanlar, Pilsudski'nin ciddi direnci ile karşılaştılar. Bunun üzerine Alman yönetimi, Pilsudski'yi tutukladı ve Geçici Devlet Konseyi'ni iptal etti. Fakat bu sıralarda Bauli İtilaf devletleri, Paris'teki Polonya Millî Komitesi'ni resmen tanıyarak bir “Vekiller Konseyi” kurulmasını kararlaştırmışlardı. Bu durumda Almanya, Pilsudski'yi hapisten çıkarmak zorunda kaldı. Polonya Vekiller Heyeti de Pilsudski'yi Askeri Kanat Başkanlığı'na getirdi. 1918'in Kasım ayı ortalarında Varșova'ya gelen Pilsudski, üç gün sonra devlet başkanı ilan edildi. Alman yenilgisi sonrasında Polonya'daki Alman yönetimi de son bulmuştu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Versay Barış Antlaşması ile Polonya topraklarının büyük bir kısmı hâlâ Rusya'nın kontrolü altındaydı. Bu olay yeni bir Rusya-Polonya savaşının sebebi oldu. Bu savaş Pilsudski'ye, Rusya içerisindeki Rus olmayan milletlerle ortak bir cephe oluşturulması şeklindeki düşüncesini uygulama fırsatını da vermişti. Polonya ordusu içerisinde Müslümanlardan oluşan bir birlik kurulması kararını verdi ve hemen uyguladı. Polonya ordusu Kiev'e girerken Mustafa Ahmetov komutasında Kuzey Kafkasyalılar, Azeriler ve Tatarlardan oluşan bir alay da onlarla birlikteydi. Polonyalılar bu savaşta başarılı oldular ve 1921 yılı Mart ayında Riga'da yapılan antlaşmayla ülke son şeklini almış oldu. Bağımsızlık sonrasında yapılan seçimlerde Pilsudski devlet başkanlığına aday olmadı ve genelkurmay başkanlığına getirildi. Fakat 1923 yılında, hükümette tasvip etmediği bir siyasi anlayışın hâkim olduğu gerekçesiyle bu görevinden ayrıldı, emekli oldu ve Sulejowek'e yerleşti. Polonya bağımsızlık çabalarının en önemli aktörü olan Mareşal Pilsudski, son iki yüzyıl içerisinde ülkesini birkaç kez işgal eden ve iki kez de dünya haritasından silen Rusya'nın gelecekte de benzer girişimler yapacağından hiç kuşku duymuyordu. Bu ihtimali ortadan kaldıracak tek seçenek vardı: o da Rusya'nın dağılmasıydı. Bunun gerçekleşmesi ise Rus işgali altındaki milletlerin bağımsızliklarını kazanmalarıyla mümkündü. Dolayısıyla, mareşale göre, Rusya esiri milletlerin meseleleriyle ilgilenmek Polonya'nın bizzat kendi meselesi olarak kabul edilmeliydi. 1922'den itibaren göreve gelen hükümetler, Pilsudski'nin Promete projesini rafa kaldırmışlardı. Fakat Promete düşüncesine inanan bazı devlet görevlileri, hükümetlerin bilgisi dışında, projeyi canlı tutmaya devam ettiler. 1922-1926 yılları arasında mülteci liderlerle temaslar, Yarbay Schaetzel, 2. Büro4 görevlisi Yüzbaşı Suchenek ve Hariciye Bakanlığı'nın Doğu Dairesi'nden Lukasiewitz aracılığıyla yürütülmüştür. 1924 yılı sonbaharında Schaetzel, İstanbul'a askerî ataşe olarak tayin edildi. Schaetzel'i Sulejowek'teki evine davet eden Pilsudski, ona özel olarak, Sovyetler Birliği içerisinde kalan milletlerin dışarıdaki bağımsızlık hareketlerinin temsilcileri ile temas kurmak görevini verdi. Schaetzel Ukraynalılarla, Gürcülerle, Kafkasyalılarla, Azerilerle, Kırımlılarla, İdil-Urallılarla ve Türkistanlılarla diyalog kuracak; bağımsızlık arzularının yoğunluğunu ve bu yönde gösterdikleri çabaları değerlendirecekti.
58 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.