Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1890 yılında, Akmescit'te, tanınmış bir Kazak ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Çokayoğlu, daha 27 yaşında iken, yeni kurulan bir hükümetin başkanlığına getirilecek, fakat bu devletin Bolşeviklerce yok edilmesiyle ülke dışına çıkmak zorunda kalacaktır. Dışarıdaki ilk durağı Tiflis olmuştur. Burada Ahmet Salihov tarafından çıkarılan Volnıy Gorets (Hür Dağlı) ve Barba (Savaş) gibi gazetelerde bir süre çalıştıktan sonra, Gürcistan Hükümeti'nin de desteğiyle, Na Rubezhe (Hudutta) isimli bir gazete çıkardı. Ukraynalı mültecilerin de katkıda bulunduğu bu dergi, ancak 6 sayı çıkabilmiştir. 1921 yılı Şubat ayında Gürcistan’ın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesi üzerine, karısıyla birlikte, İstanbul üzerinden Paris'e geçti. Bu dönemde Çokayoğlu, demokratik bir Rusya kurulabileceğine ve bu Rusya içerisinde otonom bir Türkistan’ın olabileceğine inanmaktaydı. Aslında Kadet Partisi içerisinde yer alan veya bu partiye sempati duyan bütün azınlık liderleri için bu fikir geçerliydi. Avrupa'ya gelmeden önce, Paris'te toplanan Versay Barış Konferansı'na Tiflis'ten gönderdiği telgraftaki şu satırlar Çokayoğlu'nun bakış açısını çok açık olarak göstermektedir: "Türkistan'da yaşayan kavimlerin kendi isteklerini, Rusya'da kurulacak demokrat ve federatif cumhuriyet çerçevesinde hür olarak ortaya koymaları sağlanmalıdır." Diğer taraftan Çokayoğlu, Hokand'da kurulan muhtar hükümetin yıkılmasından hemen sonra ülke dışına çıktığı için ne Bolşevizm ile, ne de bu uygulamanın temel unsuru olan Rus şovenizmi ile yoğun bir ilişki içerisinde olmuştu. Rus sosyal demokratları tarafından savunulan Tek ve Birleşik Demokratik Rusya fikrinin uygulanabilirliğine olan inancını korumaktaydı. Ayrıca, o dönemdeki birçok Türkistanlı seçkin gibi, tam bağımsız bir Türkistan'ın kendi ayakları üzerinde duramayacağı ve o günkü uluslararası dengeler içerisinde varlığını sürdüremeyeceği düşüncesine sahipti. Nitekim Türkistan'ı terk ettikten yıllar sonra, 1923 yılında, Orient et Occident isimli bir Fransız dergisine yazdığı Rusya Siyaseti ve Türkistan Milli Siyaseti başlıklı makalesinde, Tiflis'ten Versay Barış Konferansı'na gönderdiği telgraftaki görüşlerini tekrarlamaktadır. Bu hayli uzun makaledeki konu başlıkları Türkistan'ın Türk İslam âlemindeki konumu, Türkistan'ın Ruslar tarafından işgali, Rus müstemleke siyaseti ve sonuçları, 1917 İnkılabı, Türkistan'da Bolşevikler, Türkistan'da Otonomi Hareketi, Sovyet siyaseti sonucunda ortaya çıkan açlık, eğitim ve ekonomi konularındaki başarısızlıklar ve istiklâle doğru şeklindedir. Söz konusu makale, bir Türkistanlı tarafından yazılan ve Avrupa dergilerinde basılan ilk bilimsel siyasi yazı olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu düşüncelerin etkisi altında olan Çokayoğlu, Paris'e geldikten sonra, muhacerette yaşayan Bolşevizm karşıtı Rus sosyal demokrat çevrelerle yakın bir ilişki kurmuştu. Menşevik lider Kerenski'nin çıkardığı Dni ve Kadet Partisi lideri Milyukov'un çıkardığı Posledniya Novosti gazetelerinde, bir süre için düzeltmen olarak çalıştı. Bu dönemdeki çalışmaları, düşünceleri ve sosyal demokrat Rus çevreleriyle olan ilişkileri daha sonraki yıllarda, özellikle Zeki Velidi tarafından yoğun bir biçimde eleştirilecek ve çeşitli anlaşmazlıkların yaşanmasına neden olacaktır. Nitekim daha Paris'te ilk karşılaşmalarının ardından Zeki Velidi, Çokayoğlu'nun, o dönemde bile bağımsız Türkistan fikrine sıcak bakmadığını, Kazan1 lider Sadri Maksudi (Arsal) ve Azerbaycanlı Ali Merdan Topçubaşı'nın da aynı fikirde olduklarını ve bu nedenle de kendileriyle uyuşamadığını belirtmektedir.? Fakat kısa bir süre sonra, Türkistan’ın Bolşeviklerce parçalanması ve yeni siyasi yapılanmaların oluşturulmasıyla birlikte, demokratik bir Rusya ve onun içerisinde kendi varlığını koruyabilen bir Türkistan düşüncesinin bir hayal olduğu çok açık olarak ortaya çıkmıştı. Artık, Çokayoğlu da dâhil olmak üzere, dış dünyadaki tüm Türkistanlı aydınlar için tam bağımsız Türkistan anlıyışı geçerliydi. Nitekim Mustafa Çokayoğlu daha sonraki yıllarda şöyle yazacaktır: 1917 yılı başlarında bizler hepimiz federalistlik ve unitaristlik gibi umumi bir hastalığın etkisi altında idik. Hepimizi etkileyen bu hastalık Rus inkılabı demokrasisine olan güçlü inancımızdan kaynaklanmaktaydı... 1917 yıl inkılabı başında “milli istiklál" programını ortaya koysaydık halkımız arasında karşı çıkmayacak bir kesimin olduğuna ben şüphe etmiyorum. Bununla beraber biz birdenbire bu yola girmedik. Zira yukarıda belirttiğim gibi biz, Rus sosyal demokrasisine çok inanmıştık. Ayrıca kendi gücümüzle kendi devletimizi kurup yürütebileceğimize inanmıyorduk. Rusya içerisinde kalıp yurdumuza kendi idaresini kurma hakkını isteyerek “federasyon” siyasetini arzu ettik. Dış dünyadaki Türkistan Hareketi'nin en önemli yönlendiricilerinden birisi ve başlangıç yıllarının belki de en etkin siması Ahmet Zeki Velidi (Togan) olmuştur. Garip bir tesadüf eseri Mustafa Çokayoğlu ile aynı yıl dünyaya gelen bu Başkurt Türkü, güçlü bir siyaset adamı olduğu kadar, etkin bir bilim adamı olarak da tanınmış ve Türkistan mücadelesinin her safhasına aktif olarak katılmıştır. 1917 İhtilâli sırasında düzenlenen Müslüman kongrelerinde topraklı bağımsız fikrinin savunucusu olmuştu. Togan'ın düşüncesine göre Rusya, her toplumun kendi topraklarında otonom olacağı bir devletler federasyonu olmalıydı. Bu devletlerin dayanacağı yönetim felsefesi ise, sosyalizm olacaktı. Bu temel yaklaşım içerisinde, ihtilâl yılları boyunca, otonom bir Başkurdistan oluşturabilmek için mücadele etmiştir. İhtilâl sonrasında kurulan Millî Başkurt Hükümeti'nde harbiye ve dâhiliye bakanlıkları yaptı ve 1919 yılında hükümet başkanlığına getirildi. Daha sonra, 15 ay süreyle, Bolşevik yönetimiyle aynı cephede, Beyaz Ruslara karşı savaştı. 1920 yılı başlarında, başta Lenin olmak üzere, Bolşevik liderlerin ikiyüzlülüğünü fark etmiş ve kendi kaderini tayin hakkı sözlerinin tamamen bir safsata olduğunu anlamıştı. Kızıllar cephelerde başarı kazanıp ülkedeki kontrollerini güçlendirdikçe dişlerini daha açık göstermekteydiler. Artık Rus şovenizmi üzerine temellendirilen komünizmin, Rus dışı milletlere hayat hakkı tanımayacağı açık olarak görülmekteydi. Akıbetinin Sultan Galiyev gibi olacağını fark eden Zeki Velidi, Bolşevik yöneticilere mektuplar yazarak ortadan kayboldu. Daha sonra Türkistan'a geçti ve millî mücadeleye katıldı. Bu arada Türkistanlı sosyalist aydınlar tarafından kurulan Sosyalistler Tüdesi'nin kurulmasında rol oynadı. Bu fırka daha sonra Erk Partisi ismini alacaktır. 1920 yılı sonlarında, Türkistan Millî Mücadelesi’ni yürüten farklı düşüncedeki grupların bir araya gelerek kurdukları Orta Asya Müslümanları Milli Avami İhtilâl Cemiyetleri İttifakı'nın başına getirildi. Basmacılık hareketinin büyük ölçüde gerilemesi üzerine Türkistan dışına çıkmaya karar verdi ve 1923 yılında, İran üzerinden Afganistan'a geçti. Bazı cemiyet üyeleriyle birlikte Afganistan'da bir süre çalıştıktan sonra Hindistan ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitti.
·
80 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.