Gönderi

Almanların meşhur yazarlarından Karl May; ancak okuduklarına dayanarak, gidip görmediği bir hayli ülke, mesela Amerika'nın Kızılderilileri, Orta Doğu'nun Arapları hakkında macera romanları kaleme almıştı. Karl May'ın Alman toplumu üzerindeki etkisi bugün dahi o kadar fazladır ki, romanları filmlere konu olmakta, eserlerinin sayısız yeni baskıları yapılmaktadır. Vasat bir Alman'ın gözünde Amerika işte Karl May'ın verdiği bilgilerde olduğu gibidir. Onun verdiği bilgilerde hayli de hata mevcuttur. Ancak bir romancı olduğu için bu konuda onu kimse suçlayamaz. Biz sosyal bilimlerle uğraşanların ise bu nevi bir lüksümüz yok; her ne kadar yazdıklarımız bir romancının yazdıkları kadar etkili olmasa da, hatalı bilgi verdiğimiz takdirde büyük tenkitlere ve suçlamalara maruz kalırız; çünkü bizden bilim adına eser verdiğimiz için bunun gereği olan objektif ve doğru bilgiler vermemiz beklenir. Bir bilim adamının bazı siyasetçiler yazarlar veya gazeteciler gibi bilerek veya bilmeyerek yalan- yanlış söylemek, yazmak, yarı hakikatleri sıralamak gibi hürriyeti de yoktur. Dolayısıyla bilimle yakından veya uzaktan ilişkisi olmayan şahıslar tarafından dahi tenkit edilme ihtimali ile karşı karşıya kaldığımızdan bilimsel çalışma ve gözlemlerimizden çok ihtiyatlı neticeler çıkarmak zorundayız. İşte İdil-Ural bölgesine gerçekleştirdiğimiz bilimsel ekspedisyon hakkında yazarken bu nevi endişeleri taşıdık. 1991 yılının Aralık ayında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin beklenmedik şekilde dağılması ile ortaya 5 tane yeni bağımsız Türk cumhuriyeti (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan) çıktı. Bu yeni bağımsız ülkelerin Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınması ile olayın heyecanını hemen hemen her Türk vatandaşı duydu; çünkü bu bir tarihi dönüm noktasıydı. Bugüne kadar kendileri hakkında dolaylı, kısıtlı bilgi alabildiğimiz, kendileri ile serbestçe temas kuramadığımız soydaşlarımızla artık kucaklaşabilecektik. Gerçekten de onları sevgi ile kucakladık; elimizden geleni de gelmeyeni de vaad ettik. Bu hatayı biz de yaptık. Bu ekspedisyondan yararlanarak, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü olarak Sayın Cumhurbaşkanı'mız himayesinde gerçekleştirmeyi planladığımız Ulusararası T ürklük Araştırmaları Kongresinin davetiyelerini bizzat dağıttık. Arıcak gerekli bütçe bulunamadığı için bu kongreyi gerçekleştiremeyerek, bir yerde vaadimizden dönmüş olduk ve belki de Türkiye'ye muhabbet veya şüphe ile bakan bir hayli meslektaşımızda "İşte Türkler böyledir" gibi menfi intiba bıraktık ki, bunun acısını hala yüreğimizde hissediyoruz. Müteşebbislerimiz, maceraperestlerimiz, diplomatlarımız, kültür adamlarımız, ailevi veya kabilevi bağları olan bir sürü insanımız o c. ımhuriyetlere akın etti. Aradan 5-6 yıl vakit geçti, "cicim ayları" sona erdi; her iki tarafın ayakları da suya erdi, birbirimizi daha iyi tartmaya ve tanımaya başladık hatta bazıları ile ilişkilerimiz kopma derecesine de geldi. Sonunda farkına vardığımız, soydaşlarımızı tanımadığımız gerçeği oldu. Şimdi ise onları tanımak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu gaye ile apar topar kurulan resmi kuruluşlarımız dahi ilk yayınlarında bir hayli hatalar yaptılar. Cumhuriyetlerin şehirlerinin adlarını bile hatalı olarak bastılar. Buralara giden yazar-çizer takımı, hatta bilim adamları ilk heyecanla intibalarını kaleme alarak bunları okuyucuya aktardılar. Arıcak bazen sırf kendi nokta-i nazarlarından bilgi verdikleri için hataya düştüler, yanlış yorumlar getirdiler. Bu nevi yayınlar tabii ki uzun vadede zarar getirecek veya bunların etkisinde kalanları yanlış yönlendirecektir. İşte ekspedisyonumuza başladığımızda bu nevi menfi örnekleri de gözönünde tutma mecburiyetimiz vardı. Ekspedisyon alanımız aslında bağımsız Türk cumhuriyetlerine değil, Rusya Federasyonuna dahil bağımlı özerk T ürk cumhuriyetleri Başkurdıstan,. Çuvaşıstan ve Tatarıstan'a oldu. Bunu tercihimizin nedenleri var mıydı sorusunu evet diye cevaplamamız gerekir. Bugüne kadar genelde, arkeologlarımızın dışında, tarihçilerimizin dış ülkelerde ekspedisyon yaptıkları nadirdir. 1991 yılının Nisan-Haziran ayları arasında UNESCO'nun gerçekleştirdiği "İpek Yolu Projesi" çerçevesinde Orta Asya'ya yapılan ekspedisyona katılma şansını elde ederek bu nevi bir bilimsel ekspedisyonun insana ne kadar yeni şeyler öğrettiğini, kazandırdığını anlamıştım. Arıcak bunun hem organizasyon hem de katılanlara verdiği meşakkatler yönünden ne kadar zor olduğunu da görmüştüm. Çünkü en alışmadığınız iklim, gıda, konut şartlarına katlanmanız gerekiyor, bu şartlar bir takım sıhhi problemler (bazen gayet de ciddi) yaratıyor, kısacası bazı günleri sizi pişman ediyordu. Yani bir konferans veya toplantı için yurtdışında medeni şartların hüküm sürdüğü bir şehre gitmekle, bu nevi bölgesel bir ekspedisyona çıkmanın arasında farklar çok idi. "İpek Yolu Projesi" çerçevesinde Aşhabat-Alma Atı arasında otobüsle 2,5 ayda gerçekleştirilen ekspedisyonun verdiği tecrübe doğrultusunda İdil-Ural bölgesine de bu nevi bir bilimsel ekspedisyon gerçekleştirmek fikri doğmuştu. Ancak, bunu gerçekleştirecek UNESCO gibi bir teşkilat yoktu. Yani organizasyonu da kendimiz gerçekleştirmemiz gerekiyordu. Ayrıca ekspedisyon yapmayı düşündüğümüz bölge bağımsız Türk cumhuriyetlerinin bulunduğu Orta Asya da değildi. Yani her ne kadar ilişkilerimiz düzelmeye başlamışsa da, eski rakibimiz Moskova'dan gerekli izin almamız gerekiyordu. Tabii bu i:z.ni almadan önce İdil-Ural bölgesinden bir bilimsel kuruluşun desteğine ihtiyacımız vardı. Elimizi kolumuzu sallayarak bilmediğimiz bir bölgeye giderek ne yapacaktık. Bu konu kafamda oluşmaya başlayınca, Tatarıstan İlimler Akademisinin Alimcan İbrahimov Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü müdürü Prof. Dr. Mirfatih Zeki(yev) ile temasa geçtim. O bu teklifime sıcak baktığını ifade edince, şimdi işin en mühim kısmı, bu ekspedisyonu finanse etmek meselesini çözmek kalmıştı. Marmara Üniversitesi Araştırma Fonu 1994 yılının bütçesinde büyük payı sosyal bilimlere ayırmıştı. En mühim kaynak bu olabilirdi ve ben projemle müracaat ettim. Tabii ki benim gibi çeşitli bilimsel projelerle müracaat edenlerin sayısı da bir hayliydi. Ancak şansımız yaver gitti ve Araştırma Fonunun değerli üyelerinin destekleri sayesinde en büyük bütçe bizim ekspedisyona verildi. Bununla da iş bitmiyordu; karşı taraftan gerekli resmi daveti almak ve Başbakanlığın bu bütçeyi tasdik etmesi gerekiyordu. Karşı taraftan, yani Kazan'dan endişe ile beklediğim gerekli resmi davet geldi, ancak ekspedisyon tarihimiz yaklaşıyor; fakat Başbakanlıktan gerekli izin bir türlü çıkmıyordu. Bu sıkıntıları Ankara bürokrasisi ile uğraşanlar gayet iyi bilir. Nihayet endişeli bekleyişlerden sonra son anda gerekli izin geldi. Ancak 3 Araştırma Görevlisinin bu ekspedisyona katılması nedense gereksiz bulundu; neticede biz ikimiz, yani ben ve Araştırma Görevlisi İsmail Türkoğlu 15 Haziran 1995'de Kazan'a uçtuk. İdil-Ural bölgesini tercih etmemizin nedenlerinden biri, bu bölge hakkında önceden hayli bilgi ile donatılmış olmamdan kaynaklanıyordu. Bölgenin tarihini incelemiş, bu konuda kitap ve makaleler olmak üzere çeşitli eserler vermiştim. Bölgedeki yerel dillerden Tatarcayı iyi derecede, ayrıca bölgenin daha da etkili dili olan Rusçayı da biliyordum. Bunun dışında 1990 yılında ilk defa olarak Kazan Devlet Üniversitesi ile SSCB Bilimler Akademisi Kazan Şubesinin müşterek daveti ile Kazan'a davet edilmiş, kaldığım 2-3 haftalık sürede T üben Kama ve Çallı şehirlerine de gitme fırsatını elde etmiş, bir hayli yazar, gazeteci ve bilim adamı ile tanışmıştım. İkinci ziyaretim ise 1992 yılının Mayısında Uluslararası T ürkoloji Konferansı ve Dünya Tatarları Kurultayı dolayısıyla olmuştu. 1993 yılında ise Altın Orda Devleti Tarihi Uluslararası Konferansı dolayısıyla başta Kazan'da, daha sonra Astrahan'a (Hazar denizi sahilinde) kadar İdil (Volga) üzerinde gerçekleştirilen vapur gezisine katılmıştım. Her gidişimde yeni insanlar tanıyor, yeni şeyler keşfediyor ve her geçen yılı diğeri ile karşılaştırma fırsatı buluyordum. Ancak'bu ziyaretlerim belirli bir program ve organizasyon çerçevesinde gerçekleştirildiğinden, gene tam, bütün bilgileri aldığımı zannetmiyordum. Yıllarca Sovyetler Birliğini, onun tarihini, siyasi, kültürel ve sosyal yapısını, ayrıca bölgenin tarihini de incelemenin verdiği avantajlarla, İdil-Ural bölgesini daha iyi kavramayı, nelere dikkat edilmesi, ne gibi bilgiler toplanması ve ne gibi sorular sorulması gerektiği fikri kafamın içinde oluşmaya başlamıştı. Ayrıca Türkiye'nin dışında uzun yıllar Almanya ve bir sürede Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamış bulunmak, değişik Avrupa ülkeleri, Suudi Arabistan'da ve Orta Asya'daki 5 eski Sovyet cumhuriyetine ziyaret yapmış olmak, İdil-Ural ülkesini, insanlarını, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel şartlarını mukayese etmekte hayli üstünlük de sağladı. Bütün ön şartları sağlamıştık; ancak, şimdi acaba İdil-Ural bölgesinde planladığımız gibi bilimsel ekspedisyonumuzu gerçekleştirebilecek miydik? sorusu kafamızı meşgul ediyordu. Süremiz bir aydı; 9 milyondan fazla insanın yaşadığı ( 4+3,7+1,4 milyon) ve 220 bin kilometrekarelik (143+68,8+18,3 km2) bir alandaki Başkurdistan, Tataristan ve Çuvaşistan'ın ne kadarını görebilecektik. Ayrıca her bir cumhuriyetin kendi yerel yönetimleri mevcuttu; acaba ne kadar yeri görmemize izin vereceklerdi; çünkü üçü de birbirine rakip durumdaydı. Ancak endişelerimiz oldukça yersiz çıktı. Bunda şüphesiz Tataristan İlimler Akademisi üyesi Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü'nün müdürü Sayın Prof. Dr. Mirfatih Zeki(yev)'in büyük rolü oldu. En başta bize bir araba tahsis etti ki, 7.500 km.'lik ekspedisyonumuzu bununla gerçekleştirdik. Çok sayıda şehir, kasaba ve köy dolaştık. Programımızın sıkışık olması dolayısıyla çok yoğun bir çalışma temposu içinde idik; ben iki fotoğraf makinası ile (biri slayt çekimi içi) çekim yapıyor ve görüşmelerimizi bir ses cihazına (teyp) kaydediyordum. İsmail Türkoğlu ise video kamerası ile görüntüleri tespit ediyordu. Bu bir aylık ekspedisyonumuz esnasında otuz rulo film çektik, on beşe yakın ses kaseti doldurduk ve 9 kaset video çekimi yaptık. Bunun dışında günlük tuttuk ve kitap, dergi, broşür gibi basılı malzeme topladık; bunların da toplam sayısı yüz civarında idi. Türk-Tatar ortak ekspedisyonu esnasında, Prof. Dr. Mirfatih Zeki(yev)' in şahsiyeti, bir hayli yere önceden bilgi verilmiş olduğu için çok şeyi hazır bulduk ve iyi karşılandık. Bu ekspedisyonun güzel tarafı idi; ancak yorgunluk, aşırı tempo gibi zorlukların dışında, yerel şartların yarattığı bazı sıkıntılar da olmadı değil. O anda bu sıkıntılar belki bizi hayli rahatsız etmiş olmasına rağmen bunun doğal olduğu bir gerçek. Şayet bu sıkıntıları yaşamasaydık, gerçekleri kavramakta da zorlanacaktık. Bir aylık malzeme toplama işini aslında büyük başarı ile gerçekleştirdik ve vaktimizi boşuna geçirmemiş olmamanın mutluluğu ile 13 Temmuz 1995'te sevgili İstanbul'umuza geri döndük. İciil-Ural bölgesi ekspedisyonumuzun diğer mühim safhası ise topladığımız malzemeleri tasnif etmekti. Başta film malzemelerinin banyosu ve tasnifi yapıldı. Basılı malzemeler fişlendi. Bundan sonra filim, video ve ses kayıtlarının değerlendirilmesi ve kağıda dökülmesine sıra geldi. Tabii ki bu arada bu ekspedisyonumuzun mühim bir kazancı enstitümüz Araştırma Görevlisi İsmail Türkoğlu'na Kazan Üniversitesinde Türkçe ders vermek ve bilimsel araştırma yapmak için imkan bulunması oldu. Bu imkanın ayrıca eserimizi yorumlamaya da katkısı oldu. Çünkü kısa süre bir konferans veya turistik gezi ile bir ülkeyi tanımakla, orada belli bir süre yaşayarak, günlük hayatın tecrübesini edinmenin arasında çok büyük farklar olmakta ve ikinci şık çerçevesinde bir ülkeyi tanıyanların o ülke ve insanları hakkında yorum yapma imkanları daha da fazla artmaktadır. Ekspedisyonumuzun bir diğer faydası Marmara Üniversitesi ile Kazan Üniversitesi arasında ilişkiler kurulması oldu. Üniversitemizle Kazan Üniversitesi arasında düzenlenen protokol sayesinde, enstitümüzden iki Araştırma Görevlimiz (Arzu Ocaklı, Gün Soysal) Tatarıstan'a davet edildiler. İsmail Türkoğlu Kazan'da bir yıla yakın bulunduğu için malzemelerin tasnifi ve yazım işinin oldukça mühim kısmı bana kaldı. Ancak eğitim yılının başlaması, diğer bürokratik ve akademik çalışmalar ve bu arada benim ABD Wisconsin Üniversitesi (Madison) tarih bölümünde 1996/97 ders yılının ilk sömestrinde ders vermem İdil-Ural ekspedisyonunun en mühim safhası olan yazılım safhasını geciktirdi. Ekspedisyondan yaklaşık bir buçuk yıl geçtikten sonra bu çalışmanın hazır edebilmesi belki en büyük kusur. Sunulan bilgiler artık aktüel değil gibi tenkitlere maruz kalabilir. Ancak her eser, baskıdan çıktığı anda bile artık eskimiştir. Ayrıca verdiğimiz bilgilerin de bu kadar sürede geçersiz hale geleceğini de hiç tahmin etmiyoruz. Bu eserde mühim bir iş gerçekleştirdiğimiz kanısındayız. Çünkü eserimiz bu alanda yapılan ilk çalışma olma özelliğini taşımakta. Ayrıca Türkiye'de pek az kişinin bildiği bir bölgeyi incelemekle, eserin değerini herşeye rağmen koruyacağını düşünmekteyiz. Bu çalışmada bizzat görerek ve duyarak tespit ettiklerimizi tarihi verilerle de besleyerek, türünde (seyahatname) değişik bir yaklaşımı da sergilemek istedik. Tahminimiz İdil-Ural bölgesinin bilhassa sosyal ve kültürel yapısını merak edenler için mühim bir el kitabı olacağıdır. Şimdi ise bu ekspedisyonun gerçekleşmesinde katkısı olan kuruluş ve şahıslara şükranlarımızı arz etmek istiyoruz. Tabii ki ilk olarak Marmara Üniversitesi Araştırma Fonu'nun o dönemdeki Sayın başkanı Prof. Dr. Beyazıt Çırakoğlu ile üyelerine, T.C. Başbakanlığına, TürkTatar Bilimsel Ekspedisyonunu fiilen gerçekleştiren Tatarıstan Bilimler Akademisi Alimcan İbrahimov Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü ile Sayın müdürü Prof. Dr. Mirfatih Zeki(yev)'e, ilk seyahatimiz olan Çuvaşıstan'da iken görüştüğümüz Rusya İlimler Akademisi Dil Enstitüsünden Prof. Dr. Ali Çeçenov'a, Çuvaş Devlet Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Kurakov'a, Batır Rayonu yöneticilerine, Komsomolsk Rayonu yöneticisi Kıyyam Miftahuddin(ov)'a, Tatarıstan Yar Çallı eğitim müdür yardımcısı Raif Ziynatull(in)'e, Baulı Rayonu yöneticisinin Mansur Abdull( in)'e, Başkurdıstan'da İsterlitamak Rus-Tatar bölümü öğretim üyesi İlşad Nasıyr(ov)'a, Ümit Gençler Gazetesi (Ufa) yazı işleri müdürü Raif Fahreddin(ov)'a, Başkurt Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Şeyhul Almas(ov)'a, Ravil Ütebay Kerimi'ye, Başkurdıstan İlimler Akademisi ve Rusya İlimler Akademisi Başkurdıstan şubesi başkc:cnı Prof. Dr. Robert Niğmetull(in)'e, Prof. Dr. Rail Kuzey(ev)'e, Bakalı Rayonu yoneticisine, Tatarıstan'da Aktanış Rayonu yöneticisi Şefiull( in)'e, Kazan'da yazar, tiyatro yazarı ve parlamento üyesi, Tatarıstan Milli Kütüphanesi müdürü değerli dostum Razil Veli(yev)'e, aynı şekilde dostum gazeteci Remzil Veli(yev)'e, Arça Rayonu yöneticisine, Tukay Müzesi (Kırlay) müdürüne ve burada adını sayamadığım veya saymayı unuttuğum bize bilgi veren veya değişik yardımlarda bulunanlar ile bizi binlerce kilometre kazasız belasız gezdiren şoför Vadim'e teşekkürlerimi sunuyorum. Özel teşekkürü ise ekspedisyonun başından sonuna kadar organizasyonda gösterdiği becerisinin dışında, bu eserin yazım safhasındaki katkıları için İsmail Türkoğlu'na sunuyorum. Oldukça uzun bir önsözle bu kitabın ortaya çıkış macerasını sizlere özetlemek istedik. Belki böylece bu nevi ekspedisyonlar gerçekleştirmek isteyenlere de bir şekilde yol göstermiş oluruz diye düşündük. Şüphesiz bu eserde bir takım eksik veya fazlalıklar, bazılarına göre yorum hataları, hatta bazı bilgi eksiklik ve yanlışları olacaktır, çünkü bu bir kul yapısıdır. Ancak hatası ve sevabı ile yazdıklarımıza sahip çıktığımızı hatırlatmayı da elzem buluyoruz. Prof. Dr. Nadir Devlet İstanbul, 1997
·
336 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.