Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

293 syf.
2/10 puan verdi
·
23 günde okudu
Joanne Greenberg’in Sana Gül Bahçesi Vadetmedim romanında gençlik yıllarında akıl sağlığını kaybeden ve bu hastalıktan kurtulan biri olarak gençlik otobiyografisini yazması okuyuculara bir akıl hastasının dünyasını yansıtması açısından önemli bir romandır. Eser bir genç kızın akıl hastahanesinde iyileşme sürecinde geçirdiği zamanı anlatsa dahi yazarın okuyucuya aktarmak istediği düşüncelerden biri herkesin içinde bir delilik gizli olduğu ve bunu dışarıya çıkarmamak için normal gibi davrandıklarıdır. Bu aktarmak istediği düşüncesini doğrudan hasta bakıcı Hobbs karakteri üzerinden, Hobbs’un hastahaneden ayrılması sonrası kendini deli olarak görmesine dayanamaması sonucu intihar etmesi anlatımından görmekteyiz. Bu düşünce dışında yazarın okuyucuya aktarmak istediği başka bir düşünce normal olarak tanımlanan insanların hayatlarına kitapta birçok göndermeler yaparak, normal olan toplumun değer yargılarında mantık hataları ve ahlak eksiklikleri olduğunu göstermeye çalışması ve bize deliliğin ne olduğunu sorgulatmasıdır. Romanın edebi estetik açısından yetersiz kaldığını ama kurgu bakımından kısmen yeterli olduğunu düşünmekteyim. Romanı okurken yer yer kendinizi kitaptan kopmuş bulmaktasınız. Fakat her okurun kendinden bir parça bulacağı bir kurguya sahip bir roman. Her okurun yaşanmışlıklarından dolayı kitapta yapılan göndermelerden farklı anlamlar çıkaracağı bir roman. Bende sizlere dikkatimi çeken birkaç yerden bahsetmek istiyorum. Romanın ana karakteri olan Deborah’ın gerçek ve hayal dünyasını birbirine karıştırması gibi günümüzde insanlar özellikle entrikayı seven bireyler yaşanmamış olayları hayal dünyalarında gerçekte yaşamış derecesinde yaşamakta olup gerçek ve hayali ayıramamaktadır. Bu sebeple çevresindeki insanlarla, dostları diye bahsetmiyorum çünkü insan dostuna bunu yapmaz, olan bağları zayıflatmış olmaktadır. Bağların kopmasının sebebi iletişimsizlik olmaktadır, romanda da Deborah’ın hayal dünyasında yaşayarak gerçek dünyada doktorla iletişimini kopardığını görmekteyiz. Ama Deborah gerçek dünyayı deneyimledikçe ve korkuların gerçekten boş korkular olduğunu anladıkça gerçek dünya için çabalaması gerçek dünyayı seçmesini ve aslında oraya ait olduğunu anlamasını sağlamaktadır. Bizlerinde kendi düşüncelerimizde korkular yaratmak yerine insanlarla iletişim kurarak gerçeklik bağlarımızı korumamız gerekmektedir. Deborah’ın intihar ederken kanının uzağa gitmesini istememesini de kendisine kaygısız kalınmaması yani kendisi ile iletişim kurulmasını istediği açısından değerlendirmekte bize bunu göstermektedir. Bu intihar vakasını aynı zamanda yardım çığlığı olarak ve bazı insanların sessiz bekleyişi olarak, suskun bir insanın çağrısı olarak görmek gerekir. Bu sessiz bekleyiş karşılık bulmadığında Deborah’ın kamptan sonra içlerinde bir şeylerin ölmesi gibi kendi hayatımızda sahip olduğumuz değerler ölebiliyor ve buna sebep olan, kömüre elmas değeri vermemiz oluyor; Biz sevmeyi ve sevmenin haddini bilmiyoruz belki. “Hiçbiri benden özür dilemedi; biri bile. Ne öyle duygusuzca içime girdikleri için, ne bütün o sancıları çekmeme ve bundan utanç duymama neden oldukları için, ne de benimle alay edercesine bu kadar uzun bir süre ve bu kadar aptalca yalanlar söyledikleri için. Bu yaptıkları için onları bağışlamamı hiçbir zaman istemediler benden, bende onları hiçbir zaman bağışlamadım.” İnsanlar hayatımıza girer ve çıkarlar, biz değer veririz, büyük çoğunluğu bunu hakketmez. Yine de biz ümit var olur ve insana en güzel yaratılmış gözüyle bakarız. Onlar ise sizi bir oyuncakmış gibi kullanır, vazgeçilebilecek bir eşya gözüyle bakar, et yığını olarak görür, duygularınızın olduğunu görmezden gelir. Siz onlara elmas değeri verirken, onlar sizi silinebilecek bir kömür tozu olarak görürler. Hayat akışınıza girerler, zamanınızı çalarlar, yalandan samimi davranırlar, arkanızdan alay ederler, alay edercesine sizi görmezden gelirler ve yaptıkları için sizden hiçbir zaman bağışlanma beklemezler, sizi kaybetme kaygısı yoktur, çünkü siz değersiz bir kömür tozusunuzdur. Ellerini yıkarlar ve sizi hayatlarında bulunmamışsınız gibi akıtıp çıkarırlar. Siz üzülürken onlar umursamazlar. Onlar umursamayınca siz onlardan nefret etmeye başlarsınız. Carla’nın dediği gibi yeterince zaman geçince onlardan nefret etmezsiniz artık, onlar sizin için kömür tozu değil boşluktur ne sesleri ne de görüntüleri vardır, onlar artık sizin için görünmezdir. Deborah’ın babası Jacob’ın Deborah’ı uzaktan sinemada, lokantada izlemesi, Deborah’a sevgisini iletememesi ve bu sebeple Deborah’ın kendisine kaygısız kalındığını göstermiş ve önemsenmediğini düşündürtmüştü. İnsanlar eğer sizi gerçekten önemsiyorsa, sizden gelebilecek tepki ne olursa olsun sizinle iletişime geçer, Jacob Deborah’ın daha kötü olabileceğinden korktuğu için onunla iletişim kurmamış olabilir. Fakat dostlar birbiri ile iletişim kurarak birbirleri arasındaki sorunları çözüme kavuşturur ve birbirlerini önemsediğini göstermiş olur. Birbirlerini önemsemeyenler sırtını dönüp gider. Bırakın gitsinler, sizi değersizleştiren bu insanlar kaybedilmeli. Böylece hayatınızı yenilemiş olur, kendinize ayıracağınız vaktiniz çoğalır. İnsanları kaybetmeyi göze almak bu sefer size kim olduğunuzu sorgulatıyor, inandığınız değerlere ters mi davranıyorsunuz diye düşünüyorsunuz. İnsanlara faydası dokunan en hayırlı olan ise insanların vefasızlığını görmezden mi gelmeliyiz? Biz bu dünyada neden varız, adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa, bizim var olmamız ne işe yarıyor? Uyan, kahvaltı yapabilecek vakit bulursan yap, işe git, eve dön, akşam yemeğini ye, uyu; hayat bu mu? Varoluş amacımız bataklığa dönüşen bu döngüyü yaşamak için mi? Birilerinin çarkında diş olmak mı? Alem bunun için mi yaratıldı yoksa biz mi alem için yaratıldık? Ne kendimize vakit ayırabiliyoruz ne de başkasına faydamız dokunacak vaktimiz oluyor. Kendimiz için ayırabildiğimiz vakit yemek yeme ve uyuma ile sınırlı kalıyor, başkaları için vakit ayıracak olursanız da o kişilerin büyük çoğunluğu sizin verdiğiniz kıymeti size vermeyecek kişiler olacaktır. Bu sebeple insanların vefasızlığını düşünerek kendimizi yoracağımıza olanları hayat tecrübesi olarak görmek bizi gerginlikten koruyacaktır. Kendilerine verdiğimiz hakları aynı şekilde bize vermeyenlerle samimi dostluklar kurmamak bizim için en doğru olanı olacaktır,
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Sana Gül Bahçesi VadetmedimJoanne Greenberg · Metis Yayınları · 202114bin okunma
·
103 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.