Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

687 syf.
·
Puan vermedi
Tüm Gerçekliğiyle Raskolnikov!
“Bence, gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar.” (Sf. 330) ‘Suç ve Ceza’yı yıllar önce, henüz kitaplarla pek bir tanışıklığımın olmadığı zamanlarda okuma gibi bir yanlışa düşmüştüm. Daha da ileri gidip okuduğum ilk eserlerden biriydi dersem abartmış sayılmam. Takdir edersiniz ki okumaya başlamak için doğru bir seçim sayılmaz “Suç ve Ceza”. Ve şimdi bir kez daha okurken farkına vardım ki ben aslında bu eseri hiç ama hiç anlamamışım. İtiraf etmem gerekirse zaten o zamanlar bazı kısımlarda sıkılmış fakat buna rağmen inatla bitirmiştim romanı. Şimdiyse bu eseri soluksuz okudum. Ne diyebilirim ki? Kitapların dünyasında henüz emekleme aşamasındaki bir insana da Dostoyevski okutmazsınız. Bunun için erkendir. Önce emeklesin, sonra bebek adımlarına geçsin ve daha sonrasında Dostoyevski “İnsancıklar” kitabıyla yürümeyi deneyebilir sanırım. En azından ben böyle düşünüyorum. Yazarın olgunluk döneminin önemli romanlarından ilkidir Suç ve Ceza. 1866 yılında yayımlanmıştır. Akıcı bir üslupla yazılmış, sürükleyici bir başyapıt. 687 sayfalık bu eseri bitirdiğinizde “Keşke devamı da olsaydı.” Derken bulacaksınız kendinizi belki de. Romanı yazdığı yıllar yazar için çok zor zamanlardır. Karısı Mariya Dmitriyevna, kardeşi Mihail Mihailoviç, yakın dostu ozan ve eleştirmen Apollon Grigoryev’i arka arkaya kaybetmiş ve büyük bir yalnızlığın içinde bulmuştur kendini. “Suç ve Ceza” polisiye ile psikolojinin ustaca harmanlandığı bir başyapıttır. Mesele katil kim meselesi değildir. Katil en başından bellidir. Sadece katil ne yapacak merakına düşeriz. İtiraf edecek mi acabasını yaşarız biraz. Daha çok psikoloji ön plandadır. Katilin düşünceleri, teorileri, bencilliği, hastalığı, gerginliği, sayıklamaları, vicdanıyla giriştiği kavgası… Özetle; kendimizi bir bakıma Raskolnikov’un kafasının içinde buluruz. Onun düşüncelerinin arasında kaybolmuş, gerçeklik algısını yitirmiş ve kendini tamamen yazarın kaleminden dökülenlere bırakmış bir okuyucudan ibaretizdir. Ama bu öyle büyülü bir kalemdir ki Porfiri’nin tuzak soruları karşısında gergin kahkahalar savuran ve öfkeye kapılan bizzat bizizdir aslında. Eserin konusuna geçmeden önce değinmek istediğim küçük bir nokta daha var: Dostoyevski 1849 yılında I. Nicola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanır. Daha sonra idama mahkûm edilen yazar, kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrilir. Ve yazar en önemli eserlerini mahkumiyetinden sonra verir. ‘Suç ve Ceza’da da bu olayın izlerine rastlıyoruz: “Kurşuna dizilmeye götürülen mahkumların da kafaları herhalde böyle yolda gördükleri her şeye takılıyordur…” (Sf. 89) “Bu duygu, birdenbire ve hiç ummadığı bir anda bağışlandığını öğrenen bir idam mahkumunun duyabileceği heyecanla karşılaştırılabilirdi ancak.” (Sf. 231) Gelelim eserin konusuna… Eski bir Petersburg evinin küçücük çatı bölmesinde adı Rusça ‘raskolnik’, ‘aykırı görüşlü’ sözcüğünden gelen Raskolnikov adında bir genç yaşar. Bu kasvetli odadaki yalnızlığının içinde oluşan düşünceler ve bu düşünceleri ispata kalkışması onu bir cinayet işlemeye sürükler. “Biliyor musun Sonya, alçak tavanlar, daracık odalar insanın aklını ve ruhunu öylesine boğar ki!.. Ah, nasıl nefret ederdim o rezil odadan! Ama yine de oradan dışarı çıkmak istemezdim. (…) En sevdiğim şey uzanıp yatmak ve düşünmekti.” (Sf. 521) Altı ay önce yazdığı cinayet üzerine bir makalede açıkladığı teorisidir aslında onu bu yola sokan. Yazısında insanları sıradan insanlar ve sıra dışı insanlar olarak ikiye ayırmıştır. Sıra dışı, yani yeni bir şeyler söyleme yeteneği olan insanların toplum ve insanların iyiliği adına yasaları çiğneme, gerekirse kan dökme hakkı vardır. “Büyükler bir yana, toplum içinde birazcık sivrilen, yani topluma söyleyecek birazcık yeni bir şeyleri bulunanlar, doğaları gereği, tabii kimi az, kimi çok, birer suçlu olmak zorundadırlar.” (Sf. 323) “Genel olarak yeni düşünceleri olan, hatta yeni denebilecek bir şeyler söyleme yeteneğinde olan insanlar pek seyrek doğarlar, hatta şaşılacak kadar seyrek doğarlar.” (Sf. 327) Peki, Raskolnikov hangi gruba girer? Cevabını merak ettiği ve öğrenmeyi çok istediği bir soru vardır kafasında: “Bende herkes gibi bir bit miydim, yoksa bir insan mı?” (Sf. 523) Bu soruya bir cevap arayışındadır Raskolnikov. Amacı kendini denemektir, özel seçilmiş bir insan olup olmadığını görmek istiyordur. Hatta belki de kendini onlardan biri sayıyordu. Raskolnikov, kötü, acımasız bir katil değildir. Evet o rehinci cadıyı öldürmüştür lakin bu suçu ispat için işler. Pişmanlık da duymaz üstelik. “Onu bu eyleme iten şey sandığı gibi başkalarının iyiliğini düşünen insancıl biri olması değildi, kendi gücünü denemek için son derece bencilce bir istekti. Özellikle I. Kısımda öne çıkan yanıltıcı ipuçları, okura Raskolnikov’un tamamıyla maddesel, toplumsal ve psikolojik nedenlerle hareket ettiğini düşündürür ama kitabın kendisinde böylesine gerekirci bir bakış açısına savaş açılmıştır.” (Dostoyevski: Çağının Bir Yazarı, Joseph Frank, Sf. 515) Rodion Romanoviç Raskolnikov, soğuk, yoksul ve gururlu (şeytansı bir gururdur bu) bir üniversite öğrencisidir. Toplumsal eşitsizliklere karşı nefret duyan aydın bir gençtir. Kibirli ve bencil olmasının yanında iyi yüreklidir, dürüsttür. Lakin doğuştan gelen aşırılıkları vardır. Üniversitedeyken hiçbir eğlenceye, toplantıya katılmadığından hemen hiç arkadaşı olmamıştır. Dostluk ilişkisi kurabildiği tek kişi üniversiteden tanıdığı Razumihin “Doğrusunu isterseniz, birbirine ters iki ayrı karakter sanki nöbetleşe yer değiştirir gibidir onda.” Der Raskolnikov için. (Sf. 265) Hastalığın, hummalı sayıklamaların pençesindedir ve deli bir yanı vardır. Öyle olmasaydı cinayet işlemezdi sanırım. Razumihin neşeli, herkesle kolayca kaynaşan, saf denecek kadar temiz, erdemli bir delikanlıdır. Ekonomik durumu kötüdür ve eğitimine devam etmek için çabalıyordur. En önemli karakterlerden biri olan sorgu hâkimi Porfiri Petroviç akıllı ve kuşkucu bir adamdır. Kimseye güvenmez, eski bir yöntem olan oyuna düşürmeyi sever. Kültürlü biridir. Raskolnikov’un altı ay önce yayımlanan makalesini okumuştur ve onun düşünüş tarzını biliyordur. Çok küçük derecede bir memurun dul karısı olan rehinci Alyona İvanovna, altmış yaşlarında, küçücük, kupkuru bir ihtiyar cadıdır. Kız kardeşi Lizaveta İvanovna ise ablasının kölesi gibidir; gece gündüz onun için çalışır ve ondan çok korkar. Katerina İvanovna, sinirli, gururlu, dediğim dedik bir kadındır. Çocuk gibidir, dürüsttür, temiz ruhludur. Adalet arar. Çektiği acılar yüzünden mutsuzdur, çok mutsuz! Raskolnikov’un kız kardeşi Avdotya Romanovna uzun boylu, güzel, endamlı bir kızdır. Sebatlı, aklı başında, sabırlı ve yüce gönüllüdür. Dunya’nın nişanlısı Pyotr Petroviç Lujin, kamu hizmetinde üst düzey bir avukattır. Kibirli, kendini beğenmiş, gösterişli bir adamdır. Akıl ve yeteneklerine büyük değer verir. Yalnızken aynada hayranlıkla yüzünü seyredecek kadar, hastalık derecesinde kendine hayrandır. Sonya, yaradılıştan ürkek, fedakâr, masum, iyi niyetli bir kızdır. Dinsel inancının göz kamaştırıcı temizliğini gözler önüne seren bir ruha sahiptir. Svidrigaylov nefreti hak edecek derecede kötü, ahlaksız bir karakterdir. Lakin bazı davranışlarıyla kafamızı öyle bir karıştırır ki neredeyse ona merhamet etme noktasına geliriz. İçindeki iyiyi görebilmek için gözlerimizi kısarak bir kez daha bakarız belki de. Gelin görün ki ondan öyle bir koku gelmektedir ki o iyiyi aramaktan vazgeçeriz. Ne kokusu mu? Mide bulandırıcı bir çürümüşlük kokusu! Çarpıcı da bir sonu olmuştur bu bir tuhaf karakterin. En sevdiğim roman karakterlerinden biridir Raskolnikov. Onu bu kadar sevdiren şey yazarın dehası, insan psikolojisinin derinlerine süzülüp dehlizlerinde gezinerek ruhunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serebilme yeteneğidir. Raskolnikov’un bir roman karakteri olduğuna inanmak güçtür. Çünkü o, sayıklamalarıyla, alaycı ya da sinirli gülüşleriyle, sararan yüzü, titreyen dudaklarıyla ve aklıyla, düşünceleriyle tüm gerçekliğiyle karşımızda durmaktadır! Porfiri, Dostoyevski’nin eşsiz dehasının ortaya konduğu hayranlık uyandıran bir başka karakterdir. Raskolnikov ile olan diyaloglarını öyle bir tedirginlik ve gerilimle okudum ki soluğum kesildi desem abartmış sayılmam. Raskolnikov ile aynı korku ve endişeyi, hatta öfkeyi yaşayabildiysem bu Dostoyevski’nin dehası ve alkışlarla göklere çıkarmaktan kendimi alıkoyamadığım yeteneği sayesindedir. “Saldırınızı açıktan yapsanıza, ne kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorsunuz?” (Sf. 316) “Yine kriz başlıyor! Porfiri az önce bana göz kırptı mı, kırpmadı mı?” (Sf. 316) “Sizi kimlere benzetiyorum biliyor musunuz? Etleri dilim dilim doğranırken, cellatlarına gülümseyerek bakan insanlara!.. (Sf. 575) Sonuç olarak bu başyapıt “Okumadan ölmeyin!” dediğim eserler listesinin başında yer alıyor. Tam bir Dostoyevski tutkunu olan ben, Mazlum Beyhan çevirisiyle taçlandırılmış bu şaheseri okumanız konusunda ısrarcıyım. Eserden inciler: “Hem her şey insanın kendi elinde, hem de insan yalnızca korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor...” (Sf. 2) “Ne dersin, bir küçük cinayet, binlerce güzel işe değmez mi? Bir hayata karşılık, kurtarılmış binlerce hayat...” (Sf. 80) “Hastalık mı suçu doğuruyordu, yoksa suç mu kendi yapısına uygun, hastalığa benzer bir şeyleri geliştiriyordu?” (Sf. 87) “Hiçbir eksiği bulunmasın diye bakacak olursak, dünyada kaç tane iyi insan kalır dersin?” (Sf. 163) “Aslında düşünmek de istemiyordu. Düşünce denen şeyi kovmuştu kafasından; acı veriyordu düşünceleri ona.” (Sf. 190) “Ben de senin gibi kaç kez böyle insanlardan kaçmışımdır, ama her seferinde de geri döndüm...” (Sf. 207) “Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise bir papağan! Biz şimdi neyiz?” (Sf. 249) “... namuslu bir insanım diye övünülür mü hiç? Herkes namuslu olmak zorunda değil midir?” (Sf. 261) “Kilitleyecek hiçbir şeyi olmayan insanlar mutludurlar herhalde, öyle değil mi?” (Sf. 301) “Ben bir düşünceyi, yani tohumu ekerim... Bu tohumdan bir gerçek filizlenir.” (Sf. 458) “Hiçbir şey düşünmeden, kendinizi olduğu gibi yaşamın akışına bırakın; hiç kaygılanmayın, kendinizi kıyıda ve ayakta bulacaksınız.” (Sf. 575) “Yalnızca ölümden korktuğu için yaşayabilir mi bir insan?” (Sf. 653) “Bir tutkudur onda edebiyat! Edebiyat ve sanat!” (Sf. 660) “Yalnızca var olmuş olmak için yaşamak! Ama o eskiden de bir düşünce, bir umut hatta bir hayal uğruna bütün varlığını binlerce kez feda etmeye hazır bir insan değil miydi? Yalnızca var olmak ona her zaman az gelmiş, o hep daha fazlasını istemişti.” (Sf. 678)
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159,3bin okunma
·
169 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.