Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

558 syf.
10/10 puan verdi
·
35 günde okudu
Altın Kanatlı Sinek Nana ve Narsist Kişilik Bozukluğu
Yunan mitolojisinde suda gördüğü yansımasına âşık olan ve kendisini arzulayan tüm su perilerini reddeden Narkissos, kendini bir türlü yansımasından alamaz, çaresizce günden güne erir, sonunda açlık ve susuzluktan ölür. Narkissos'un yok olduğu yerde daha önce görülmemiş güzellikte açan çiçeklere 'Nergis' adı verilirken; 'kişinin kendi bedensel ve/veya zihinsel benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan' kişilik bozukluğuna da 'narsizm' adı verilmiştir. Şimdi gelelim ilk kez mitolojik bir karakterde ortaya çıkan narsizmin, Nana romanında karşılaştığımız izlerine... 19. yüzyılın büyük Fransız romancısı Émile Zola’nın, bir ailenin tarihini anlatan yirmi romanlık dizisi Rougon-Macquart'ın en ünlülerinden biri olan Nana; bir tiyatro oyuncusu olan Nana'nın yükselişinin ardından hazin sonunu konu alır. Meyhane kitabında; doğumuna ve çocukluğunun ilk yıllarına tanık olduğumuz Nana'nın 'dehşet bir şey' olacağı daha o yıllarda bellidir. Çocuk yaşta çevresindeki tüm yumurcakların üstünde hüküm süren, sonunda tokadı hak ettiren tüm oyunların önderliğini yapan Nana; güzelliğini fark ettiği gençliğinin ilk yıllarına geldiğinde, sefalet içindeki ailesini terk ederek süslü bir arabada, bir vikont ile mutluluğuna doğru yola çıktığı görülür. Geride bıraktığı ailesinin içinde bulunduğu yoksulluğu düşünmeyen Nana; kişisel güce, statüye ve hayal ettiği zengin yaşama ulaşacak kapıyı aralamış ve narsist kişiliğinin tohumları ilk filizlerini vermeye başlamıştır. • Bir tiyatro oyuncusu olarak yıldızının parlamaya başladığında ise Nana kendisini, içinde yer aldığı eğlence toplumunda diğerlerinden daha yetenekli, üstün ve güzel bulur. Diğerleri tarafından saygı görmek ister. Umursanmamaya katlanamaz. Diğer kadınların eline su dökemeyeceğini düşünür. Tiyatroda rol aldığı Venüs rolünde, sesi ve yeteneği olmamasına rağmen bedeninin güzelliğini kullanarak çevresindekilerin hayranlığını kazanmayı başarır. Nana bu güzelliğinin farkındadır ve buradan aldığı özgüvenle zaman içinde erkekleri kolaylıkla baştan çıkarabileceğini, kendi arzularına kul köle edebileceğini de çok geçmeden anlar. • Suda kendi aksini izleyerek büyülenen Narkissos gibi Nana da aynalı dolabının önünde geçip soyunmayı, aynada uzun uzun kendi bedenini seyretmeyi sever. " Kendi bedenine kendisi de aşıktı sanki; ipek gibi tenine, belinin o çevik, hoş çizgisine bayılıyordu. Ciddi bir tavır takınıyor, dikkat kesiliyor, kendine karşı beslediği sevgiye dalıp gidiyordu. (...) Bunun üzerine Muffat kızıyor, Nana da onun bu haline şaşıyordu. Ne oluyordu ona sanki? Başkaları için yapmıyordu ki bunu, kendisi için yapıyordu.“ (s.250) • Chamont Şatosu civarındaki bir gezintide, kilise önünde karşılaştığı Madam İrma'nın gördüğü saygınlık, sahip olduğu şatonun görkemi Nana'da yoğun kıskançlık duyguları uyandırır; bu ziyaretin ardından davranışları değişen Nana düşlerinde 'çok zengin ve çok saygıdeğer' bir Nana imgesi görmeye başlar. • Kısa bir zamanda; Paris kaldırımlarından, sefaletten, çamaşırcı annesinden, sarhoş babasından sıyrılarak Varietes Tiyatrosu'nda şık bir kadına dönüşen Nana, _imgesinde olduğu gibi_ Paris'i gittikçe daha görkemli bir şekilde aydınlatmaya başlar. Kazandığı bu zaferlerle herkesi şaşırtmak, hiç kimsenin onun kadar güzel olamayacağını göstermek için - her ne kadar kendisinden uzak olsa da- işi namuslu bir kadın gibi kibar davranmaya kadar götürür. Çevresindeki erkeklerin onun uğruna saçtığı paraları, güzelliğine de güvenerek pervasızca harcamaktan çekinmez, aşıkları iflas ettikçe bununla gururlanır. Karnını doyuracağından emin, karşısına çıkacak ilk dalda tüneyip uyumaya hazır bir kuş gibi yaşayan Nana'nın tek kaygısı ise 'güzelliğini korumak'tır. İçinde bulunduğu aczin, işlemiş olduğu günahın çığlığı olan 'ölüm korkusu' gelip kapısını çaldığında bile Tanrı'nın lanetine uğrayacağını bildiği halde, o günahı işlemekten geri duramaz. Bir demirci ocağına benzeyen konağında bitmez tükenmez arzularıyla koca koca servetleri eritmeye devam eder. Bir saatlik bir hevesi ne kadar pahalıya mal olursa, kendisini de o kadar mutlu sayar. • Gazeteci Fauchery, kaleme aldığı 'Altın Kanatlı Sinek' başlıklı yazısında Nana'yı güneş gibi altın renkli bir sineğe benzetir. Bu doğal felaket, çöp yığınının üzerinden kalkar, yollar boyunca bırakılmış leşlerin üzerinden ölümü alıp vızıldayarak, dans ederek, değerli taşlar gibi parıltılar saçarak pencerelerden sarayların içine girer ve erkeklerin üzerine konduğunda onları zehirler. Felaketine sebep olduğu hiçbir şey için de kendini suçlu olarak görmez. İflas eden aşıklarına kapıyı gösterirken, uğrunda ölen aşıklarını da eksilen bir rakip olarak değerlendirir. • Özetlemek gerekirse; Nana'nın kendi güzelliğinin farkında oluşu, kendi bedenine duyduğu hayranlık, kendisini çevresindekilerden üstün biri olarak görmesi ve buna bağlı olarak çevresindekilerin ona saygı duymalarını beklemesi, kendisinden daha iyi statüde olan Madam İrma'ya karşı sezilen kıskançlığı ve değişen davranışları, dış dünyasında olan şeylere duyduğu kayıtsızlığı, benmerkezciliği, statü ve güce ulaşma arzusu, güzelliğini kaybetme korkusu ve ölüm korkusu gibi pek çok unsur Nana'nın narsist kişilik bozukluğunun izlerini taşıdığını gösteriyor. " Gerçek ile efsane, fahişe ile canavar, kadın ve tanrıça " nitelikleriyle benzersiz bir roman başkişisi olan Nana'nın; Anna Karenina, Madam Borvary gibi klasik edebiyatımıza derin izler bırakan kadın kahramanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar sahneye ve beyaz perdeye uyarlanan kitapta, en yetenekli oyuncuların bile Nana'yı romandaki kadar etkileyici kılamadıkları düşünülürse okunmaya ve pek çok açıdan üzerinde fikir yürütmeye değer klasik yapıtlarımızdan.
Nana
NanaEmile Zola · Can Yayınları · 20034,332 okunma
··
615 görüntüleme
Alonso Quijano okurunun profil resmi
Zola romanları hep sosyolojik analizlere konu olmuştur. Bu inceleme doğru bir okumayla aslında psikolojiye de çok fazla malzeme çıkabileceğine dair iyi bir örnek olmuş. Kaleminize sağlık :))
The  Misanthrope okurunun profil resmi
Çok teşekkür ediyorum. :) Diğer yorum ve incelemelere göz gezdirince Nana'nın namus kavramı, ilişkileri, yaşama tarzı, cinsel eğilimleri ... gibi konularda eleştirildiğini fark ettim. Ben ise Nana'yı daha iyi tanımak gerektiğini düşünüyorum. Nana hayatında/karakterinde natüralizm akımına bağlı olarak doğduğu ve var olduğu çevrenin izlerini taşıyor. Her ne kadar toplumsal yozlaşmaya sebep olsa da onun mizacının oluşumuna sebep olan da yine aynı toplum... :) üzerinde daha fazla düşünmek gerekiyor. Bu nedenle sizinle aynı fikirdeyim. Emile Zola'nın kitapları, üzerinde uzun uzun düşünmeye ve incelenmeye değer kitaplar...
Alonso Quijano
Alonso Quijano
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.