Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Muhtemeldir ki Abdullah'ın bu ani ölümü onu lider tanıyan Şiîleri bir belirsizlik ortamına sürükledi. Sâdık'a isnat edilen bir rivayet öyle görünüyor ki bu kritik süreçte önemli bir işlev gördü. Bu hadis, "Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den sonra imametin asla bir kardeşten diğer kardeşe geçmeyeceğini" söylüyordu. Keşşî'nin kaydına göre, Abdullah'ın vefatından sonra onu lider tanıyanlar küçük bir grup o müstesna Musa Kâzım'a tabi oldular. Yukarıdaki rivayete uydular ve Abdullah'ın hakiki bir imam olmadığı, imameti Musa'ya doğrudan babasından kaldığı kanaatini benimsediler. Fakat belli bir grup, Musa Kâzım'ı yeni imamları olarak tanımakla birlikte, Abdullah'ın iki aydan az süren liderliğini de meşru saymayı sürdürdü. Bu Şiîlere göre, kardeşlerin birbirleri peşine imam olmalarıyla ilgili yukarıdaki hadis sahihti; ancak Abdullah'ın ve ardından Musa Kâzım'ın imametini meşru sayan başka sahih rivayetler bulunmaktaydı ve zaten Sâdık imam olabilecek evlat bırakmadan Abdullah'ın vefat edeceğini çok önceden biliyordu. Bu nedenle kardeşlerin art arda imam olamayacaklarını bildiren hadisin hükmü, ilk kardeşten geriye imam olma salahiyetine sahip bir erkek çocuğu kalması durumunda geçerli olmalıydı. Eğer Abdullah örneğinde olduğu gibi halef olabilecek bir erkek evlat ortada yoksa, zaruret halinden ötürü bir kardeşin bir önceki imam olan kardeşinin makamına geçmesi meşru sayılmalıydı. Eftahiyye'ye göre Musa Kâzım'ın imameti, babası Sâdık'ın nas ve şehadetiyle değil ağabeyi Abdullah'ın nas ve şehadetiyle sabit olmuştu. Yine Eftahîler, "susan (sâmit) imam" hakkındaki erken dönem Şiî inan- cını yorumlayarak, gerçek ve "konuşan (nâtık) imam" olan Abdullah hayattayken Musa'nın "susan imam" konumunda bulunduğunu ileri sürdüler.
Sayfa 90 - M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARIKitabı okudu
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.