Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ne yola geldik, ne yolu terk ettik. İşte şimdi buradayız. Yol bizi bekler. Yol, hiç bitmez Yola devam. Yolu hiç bırakmadık, özgürlük savaşımız hep sürdü. Uğruna ölecek bir fikir bulamadım demişti bir şair. Daha çok şiire ihtiyacımız var, daha çok sevmeye, yolda olmaya… Hey sen, hiçbir zaman umut olmadığını söyleme bana, çünkü umut asla tükenmez. Lizard King’in dediği gibi “Bir şey arıyoruz bizi çoktan bulmuş olan” Renkli dünyalara sıradan birer karakter çizdik, yıldızlara üfledik nefesimizi… Orada bir çığlık yükseldi, (Per aspera ad astra)Zorlukları aşarak yıldızlara doğru! Gecesine yıldız tozu bulaşanlar, güne geç kalmazlar… Kalbini aç, eve geliyoruz! Bir gün buradan gitmenin bir yolunu bulacağız. Burada olmak, buraya ait olduğun anlamına gelmez. Dünya üzerinde sesimizin ve şiirlerimizin duyulmadığı kara parçasını kalmayana dek yoldayız. Yıldızlar bizlere her zaman yol göstermiştir. Aynı düşün farklı renkleriyiz, aynı kozmosa dağılan… Yıldızlar kalabalık ve parlak, yol kadar sonsuz ve yarınlar kadar umutluyuz Yıldızlara giden yol bile tek bir adımla başlar Yine bir gece yola karışacak izlerimiz ve unutulmasın biz birbirimizi buluruz. Başka bir dünya mümkün! Ellerimizle yoğuracağız taşını toprağını. Uyan! Çünkü artık uyanmanın zamanı geldi. Sigarandan bir duman al ve dinle Şiirlerimizin ve şarkılarımızın yankılandığı kulaklara selam olsun Ve sesler yeniden yankılanıyor. Hiçbir şey bitmedi. İyi geceler Satürn, iyi geceler yoldaşlar… Buraya ait değilsin. Aç kalbini. Satürn fısıldayacak Adımlarımız sessiz, kimliklerimiz yırtık. Hayatın anlamsızlığına anlam katmak için yoldayız. Biz bir uğultuyuz uzaklarda bir yerde seni çağıran… Ait olduğumuz yeri bulana kadar aynı ateşin başında buluşacağız ve yolumuz hiç bitmeyecek demiştik. zaman çılgın olanları ağırlar Bizim olanı almaya geliyoruz. Biz buradaydık. Yeniden biz geliyoruz, güneşi ardımıza aldık geliyoruz… Yıldızlara koşarken uzun soluklu olmalı insan… Yıldızların sarhoşluğunda, yeryüzünde yalınayak yazıyorum. Yarınlar uzak değil, yarınlar biziz. Yoldaydık, kendini kaybetmiş ama yolunu kaybetmemişler olarak… Kimi zaman yağmurdan değil gözyaşımızdan ıslanıyorduk. Yoldaydık bu lanet çağa, bu lanet insanlara inat… Yolu unutmadın… Gitmeyi unutmadın… Şehir şehir toplanmayı unutmadın… Sakladığın yerden çıkart o duygularını Satürn fısıldıyor. Biraz şehirler geçeceğiz, biraz uçurumlar… Birimiz sustuğu vakit, diğerleri sesimiz olur. Yol bitti derken yeni gezegenler keşfederiz. Ve biz farklı yerlerden, aynı düşünceyi hedefleriz. Kelimelerin ahengi, yıldızların ışığıyla Yıldızlara erişmenin tam zamanıdır şimdi Bir dolmuşun camında buldum kendimi dostum, bir otobüs camının yansımasında. Bir göletin kenarında buldum kendimi, belki de bir öğretinin yollarında… Yumruğum nemli, gözlerim kahkahalarla dolu Otoban kenarlarına kurulan çadırlar, kalkan başparmaklar özgürlüğümüzün birer simgesi olacak YENİDEN DİRİL! Kendini umutsuzluğa bırakma. İyi şeyler düşün, çünkü evren senin gibi düşünenleri sana yakınlaştıracaktır. Gidiyordum, ellerim delik ceplerimde, Göğün altında yürüyordum… ah Tanrım, ne muhteşem aşklar düşledim! Bitmedi, daha sürüyor o kavga ve sürecek! Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! Alexander Supertramp’ın, Ulrike Meinhof’un ya da Yavuz Çetin’in ölüme gülümsemesini düşün… Bizimle uçmak ister misin? Düşünceleriniz de yürüyebilmelidir. Kendilerini ortam fark etmeksizin içinize sinen, şehrin kalabalığı içinde ya da bir dağın yamacında rastlayabilmelisiniz. Her seferinde, her seferinde düşsek de deneyeceğiz tekrar… 68’de Paris düşmedi, 69 Woodstock’ı hiç görmedik 2013’te Kızılay’da Satürn fısıldadı ve tekrar fısıldayacak da… Brautigan’ın söylediği gibi: “Bedenen dışarıda olmak pencereden veya kapıdan bakmaya hiç benzemiyordu.” Belki bundan seneler sonra hiç karşılaşmadığımız bir şehirde aynı yıldızın altında bu simülasyon bizi bir araya getirecek ve Satürn fısıldayacak! Gri yok; gri ölü. Siyah beyaz. Belki varsın, belki varlar… Çok karmaşık… Tavandaki kopan ipe borçluyuz yaşamayı, mutluluğumuzu ise Perasperaadastra’ya Aşkın özgürlük verici bir kalitede olması lazım, sana zincir vurması değil; sana kanat takıp mümkün olduğunca yükseklere uçmanı sağlaması lazım. İçinden gelen sesler vardır, susturamadığın, kaçamadığın ve memnuniyetle teslim olduğun… Olma! Kabuğundan çık ve kelebeğin etkisini bekle, döneceğiz. Bazen öfke, hâlâ yaşayan taraflarımızı işaret eder. Öfke; karşı çıkıştır. Karşı çıkış, gösterilenin dışını/etrafını algılayabilmekle başlıyordu. Üzerinde bulunduğumuz Dünya’ya dair öfke hissediyorsak, bu, umuttur. Daha farklı bir yol olabileceğine dair umut. Bir gün kelebeğin çığlığını duyacaksın ya da Satürn sana fısıldayacak Bir gün Satürn kesinlikle fısıldayacak. Tüm kayıp ruhlar, bir fısıltıyla! Yeniden PerAsperaAdAstra Çevrenizde yaşama çabası olanlara bakın ve gülümseyin. Yıldızların yer değiştirdiğini mi görmek istiyorsun, senin de onlarla birlikte dönmen gerek. Uykuda olsa da bilincin, duyacaksın: Perasperaadastra “Ben günahkârım, bana vurun!” O günlerde Dostoyevski’yi okuyordu. Küçük düşürüldüğün mukayeseler vardı, hürlüğünün özgünlüğüydü maksatsız. Metanetini sağaltıyordu fasılasız. Cioran’ın da vaktiyle itiraf ettiği: “Özgür olmak isteyen kimse, her türlü aşağılamaya dayanmak zorundadır” ŞİMDİ HİÇBİR AŞAĞILANMAYA YER YOK, ÖZGÜRCE: Perasperaadastra Çılgın minnettar ölüleri tanıyorum. Onlar 27 yaşın kahramanları ve yalnız saatlerimin ziyaretçileri. Neyle karşılaşırsak karşılaşalım yürümekten asla vazgeçmedik. Hep birlikte keşfedilmemiş yerlere motorlarımızı sürüyoruz… Olmayan bir şey, olandan çok sarsıyor beni. “Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz ya da olanlar, olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir!” Yalnız görmek için yaşamaktır. Köksüz bir ruhu olmak! Kimseye ait olmamak, kendime bile! Durmadan gitmek, sonu olmayan bir yokluğun peşinde… Ve ona ulaşma isteği içimde! Bulunduğun yere, zamana, hatta kendi bedenine ait hissetmiyor olabilirsin. Zamanın ve tüm diğer kavramların ötesine çağrı: Perasperaadastra Evrenin döngüsü bizi yolda birleştirdi. Biz kazanacağız çünkü güzel olan biziz! Şehrin karanlık ve kuytu sokaklarından geliyoruz, elimizde sigaramız kentin meydanına akıyoruz bir sel gibi duvarları yıkmak için… Nereden geldiğini unutanlara hatırlatma olsun Sen ruhsal deneyim yaşayan bir beden değil, bedensel deneyim yaşayan sonsuz bir ruhsun. Sırtımızda evimiz, yuvaya gidiyoruz Umutlarımız hep canlı ve yüreğimizde hissettiğimiz Kendi hikayemizi yazmaya geliyoruz! Düşlerimizde mükemmel bir enerji ile yeni yarınlar kuracağız Yağmur epey hafifledi, artık ufku görebiliyoruz; gökyüzünün açık grisi ile denizin koyu grisini ayıran keskin bir çizgi. Bir zamanlar biz Satürn Komünü’nde çok güzel şeylere inandık… Bir yanda müzik olacak, bir yanda yol. Ve sen sokaklarda özgürlüğe adım adım koşacaksın. Yıldızlar seni beklerken, Satürn’e kulak ver! Kulaklarımızda çınlayan o ses, bizi bir yere davet ediyordu ve perasperaadastra diyordu. Yine İstiklal’in sokaklarında kaybolacağız, Neo-Beat yazan kaldırımların arasında… Alexander Supertramp’ın ölüme gülümsemesini düşünde gördün mü hiç? Her seferinde biraz daha yorulacaksın kendini anlatmaktan. Özet geçmeye çalışacaksın her şeyi. Özetler de birbirinin özeti olacak. Gitgide kısa ve kestirme cümleler kurmaya başlayacaksın. En sonunda ya tamamen susacaksın ya da bambaşka şeyler anlatmaya başlayacaksın. Ama #SUSAMAM! Ölüme gözü kapalı gidenlerin, ardında bırakacaklarının tek bir kuşak olduğunu sadece biz biliriz. “Hoşça kalın, aşkla yaşayın” demişti Mehmet Pişkin. Hayallerimizi Satürnize edip, yıldız tozuna bulaşarak ve hep birlikte geliyoruz. Bu dünyaya ait değilsin sen.” Var mısın ki, yok olasın? İnsan başlı başına protestodur. Duygulu sevişmek protestodur, nefretle savaşmak protesto. “Yalnızlığım bir mutluluk arayışı değil, çünkü yapımda yok mutlu olma yeteneği; Hiç kaybetmemiş olanlar dışında kimsenin elde edemeyeceği huzur da değil peşinde koştuğum” Uzaktaki şehrin ışıkları yol oldu bize, gökyüzündeki yıldız rehberimiz, ulaşmak istediğimiz yer sonsuzluk nehri… Çok olmadığımız kesin, çok olan tarafta değiliz, çok olan tarafta olmayacağız. Başka bir dünya daha mümkün! Yıldızlara baktığımızda yazdığımız bir hikâye var. ‘’Toplum denen bataklıkta ne kadar batarsan bat, gökyüzünü görebiliyorsan hala yıldızlara gidebiliriz.” Yaz yağmuru gelmeli. Issız bir kumsalda The Doors dinlemeliyiz, rüzgâr saçlarımızı savurmalı…. Bir sırt çantasıyla terk etmeliyiz bu şehri… Ait olduğumuz yerlerde dinlenip ait olduğumuz yerlerde dans edeceğiz. Müzik durmayacak. Müzik ruhumuzda. Ruhunu rüzgâra bırakmış, özgürlüğe sarılmış herkes orada olacak Ve sesleri gökyüzüne değecek. Aynı şarkıya tanıklık etmiş herkes bir gün, birbirini bulacak. Nietzsche’ye göre “İçimizde kaos olmadan yıldızlarımız doğmayacaktır.” Öyleyse bir kez daha Ad Astra! Bir şiir nereden baksan şairini seçebilir. Hey sen! Daha beni tanımadan, sesimi duymadan, sadece okuduğun bu satırlar yüzünden içinden “Birlikte ayaktayız, düşeriz bölününce” diyen arkadaş, Aynı yıldız tozlarını yutup, aynı hayallerde buluştuğumuzda daha yüksek fısıldayacağız: Perasperaadastra Ait olduğumuz yere döneceğiz Sen hiç bitmeyecek bir yolsun Perasperaadastra, Dünya’nın her parçası Ütopya olsa da… Ruhun bedeni aştığı zamanlara Çünkü yükselmek bir nevi düşmektir, Yaşam bir simülasyondur Ve bütün bunlar bir fizik kuralı sayılabilir Söz özünü giyindi. Ruhsal uyanış başladı. Zorlukları aşarak yıldızlara doğru ilerliyoruz… Topluma rağmen, bulantımıza rağmen… Beş parasız, yalnız, mutsuz olabiliriz. Ama hala şarkılar var ve bizim için çalmaya devam ediyorlar… Aynı yıldızın tozları buluşurlarsa, o yıldız yeniden parlar. Her şeyin başladığı ve ait olduğumuz yere doğru yalınayak yola çıktık. Kurşun kalemlerimiz ve gökyüzünden kağıtlarımız var. Artık bizi durduramazsınız! “Eğer bir gün intihar ettiğimi söylerlerse, bil ki beni öldürmüşlerdir” dedi. Ulrike Meinhof çok güzelsin… Gökyüzü bize hiçbir zaman uzak olmadı… Satürn fısıldadığında her gece bize göz kırpan yıldızın kucağında buluşacağız bir çığlık kopardık gelen özgürlüğe! Pink Floyd ve yıldızlara! Daima! Müziğin sesini sonuna dek aç. Ve gökyüzüne bakmayı unutma. Bir gün gelecek Gün ışığında yollara çıkacağız. Elbet bir gün. Aslında hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilim; alışverişi keseli çok oldu. Ama son kez bir iletişim denemesi yapabilirim. Uzaya gönderilen, hedefi yüzyıllarca ışık yılı uzakta olan sinyaller gibi. “Biliyorum nerede ötekilerin yürekleri: göğüslerinde… Bilmeyecek ne var bunu? Gelgelelim bende sapıttı gitti anatomi, koskoca yüreğim ben tepeden tırnağa, atarım güm güm…” Müziğin sesini duyuyor musun? Bu bizim en güzel dansımız olacak Hep birlikte gökyüzüne umutla bakmanın heyecanı inanılmaz bir şey Bütün dünya bir sahnedir, bizim manzaramız ise karanlık gökyüzünü süsleyen yıldızların hayallerimize eşlik ettiği bir şölen oldu Ve biz daima özgür kaldık Hikayemiz yol, bizi birleştiren ritmimiz, ışığı görüyor musun? Şimdi gözlerini kapat ve dans et benimle Rüzgârı havalandırıyor perdeler… Dumanı küllüğe, külleri ciğerlerime döküyorum. Mark Twain ‘e Kerouac’a, Ginsberg’e selam olsun! Binlercesinin taşıdığı o tuhaf endişeyi göremezsin bizde. Bizim acelemiz yok. Bir şey de aramıyoruz. Bir sonraki sokakta bir başkası tarafından beklenmiyoruz da. Biz ne yapıyoruz bu hayatta? Birileri demiş, sınırları çizmiş, burada yaşayacaksın demiş. Birileri demiş ki sen bu maaşı alacaksın demiş, bu okula gideceksin demiş, bunlara karşı çıkmayacaksın demiş. Bunların hepsi ben söylemeden birileri tarafından söylenmiş. Biz istemedik ki bunların hiç birisini. Biz sokaklarında dans edebileceğimiz özgür sokaklar, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ına, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ına inandık. Hayatta erişilmemiş hisler senin dudaklarından giyinecekler. Hadi uyan! Uzay sonsuz, zaman sınırsız ve yolculuk keyifli. Çantanıza bir havlu koyun ve gördüğünüz ilk yıldıza otostop çekin. Oralarda görüşmek üzere… Mutluluk bazen sigaraydı, bazen de şarap ama asla sıcak bir omuz olamadı. Bakkallarda yoktu, poşete sığamazdı çünkü. Götür beni buradan, çok uzaklaraaa… Sen Ay kadını, Ay’ın karanlık yüzü! Gece çöktüğünde buradaydık, ışık olmak için. Ay’ın karanlık yüzünü aydınlatan çocuklardık. Yol bizi bir amaç için birleştirdi. Yol uzun, yol güzel, yol evimiz… Bundan böyle ışıkları açmaya, Satürn’ün derinlerden gelen fısıltısını haykırmaya geliyoruz. Biz kozmik bir yolculuktaki gezginleriz… Yıldız tozuyuz, girdaplarda dönüyoruz ve dans ediyoruz sonsuz anaforlarız… Hadi şöyle yapalım, bu gece oturup yıldızları sayalım. Bittiğinde hepimiz özgür olacağız. Seni tanımasam da, seninle tanışmasam da, seninle gülmesem de, seninle ağlamasam da, seni öpmesem de seni seviyorum. Bütün kalbimle seni seviyorum! Geri geleceğiz güneşli bir günde ve Satürn fısıldayacak Özgürlüğü anlatan tüm şarkı ve şiirleri korkmadan birlikte haykırabilmek için: Ad Astra! Arayış bizim bu dünyaya gönderiliş amacımızdır. Onu gerçekleştirmek için varız, onun sınırları kadar varız. O en daraldığın an, balkona çıktığında kafanı yukarı kaldır, bizim intiharımız gökyüzüne doğru olandır. Toplum denen bataklıkta ne kadar batarsan bat, gökyüzünü görebiliyorsan hala yıldızlara gidebiliriz. “Kimse uzun zaman umutsuzluk içinde yaşayamaz. Umutsuzluk insanı eninde sonunda ya ölüme ya da eyleme götürür.” Çırpıyorum kanatlarımı sonsuzluğa hissediyorum her zerresinde özgürlüğü ruhumda “Sizi yolculuğa çeken yolun sonu değil, yolun kendi de olabilir. Belki sadece gitmeyi seviyorsunuzdur.” “Varsın kırmızı ışıkta dursun otomobiller; ben serilip yere, gökte kaç yıldız var acaba, diye sayacak kadar hayalperest, pervasız, korumasız ve sonsuza kadar salak kalacağım! Yemin ettim, ruhumun üstüne kuma almayacağım!” “Damla nasıl inci olur denizde: Sedefler içinde gizlenerek” der Hayyam Umut et, beklentin olmasın. O zaman belki hayal kırıklığı yerine bir mucize yaşarsın. Gece içinde beyazı saklar, gün içinde siyahı saklar. İyi ve kötünün gerçekten uzak olduğu sahte bir dünyadan uzakta ama bir o kadar yakın bir yer var. Yol içinde o cenneti saklar: Ütopya… Öyle ki On the Road’da da Kerouac, ne zaman yol ve aşk arasında kalsa yolu seçmiştir Aşk; Neo-Beat’tir! Seni seviyorum #Perasperaadastra “Çünkü benim ilgimi çeken insanlar deli olanlardır, yaşamak için deli olan, konuşmak için deli olan, her şeye aynı anda ihtiras duyan, hiçbir zaman esnemeyen ya da sıradan bir şey söylemeyen.” diyor Kerouac “Bu kim? O kim? Bütün bu deli insanlar da kim!” Varlığa, yokluğa ve en çok da hiçliğe dönmeye başla kendi özüne. “Yıldızlar da zaman yolcusuydu. Şu kadim ışık kaynaklarından kaçı ölü güneşlerin son yansımalarıydı? Bu gece bizimki dışında tüm güneşler yok olsa koca evrende yalnız kaldığımızı anlamamız kaç ömür sürerdi?” Şu kana bulanmış yer kürede düş kuranların tek avuntusu olan Ay. Çılgınların, katillerin, kodes kuşlarının, şairlerin ve sapmışların gezegeni Ay. Tıpkı gerçek bir sevgili gibi, bin yıllık yolculuğumuzda bizi hem avutan hem çıldırtan Ay, Tanrı’nın gözbebeği! Issız bir adada, bir türlü konuşmadığım Cuma’larla kuşatılmış bir Robinson’dum. Uzaklarda bir gemi aramak istiyordum ama ufuk çizgisi yoktu burada. Ben sana yıldızları gösterdim ama sen sadece benim parmağımın ucunu gördün. Sen tek boyutlu yaşadın, tek boyutlu bir şekilde düşündün, inançların üzerine rahat bir hayat kurdun. Sonra yeni bir şey kapını çaldı. Ve vazgeçmek, var olduğun yerden, olduğun ana. Gökyüzünün perdeleri açıl desem açılır mı masalların ülkesine Sonbaharda kar yağar mı şimdi, uzakta rüzgarların tahtındasın Belki masal diyarlarında Kaf Dağı’nın ardındasın uyan, uyan uykulardan… Sonsuz sırlar arasından gökyüzünün kapısından bana yıldız toplar mısın? Gitmek… Başlangıcın bitişine, bitişin başlangıcına, umarsızca gitmek… Ve ancak düşüşümüzün derinliği kadar yükselebileceğimizi biliyordum. Slavoj Zizek’in söylediği gibi, sistemi savunan kişilerin birleşmeleri kolaydır. Ancak KARŞI’da olanlar bütün olasılıkları değerlendirdikleri için zaman zaman farklı yollardan ilerlemeyi seçebilirler. Özgürsün, nereye ve nasıl bakarsan bak Satürn fısıldıyor, hayallerin hemen perdenin arkasında çık yol her yerde “Düşünsene, kimsenin seni tanımadığı, kimsenin senin kim olduğunu bilmediği bir yerlere gitmek ne kadar güzel olurdu.” Anlam, anlamsızlaşacak. Gündüz-gece kavramı yok olacak. Kavramlar yok olacak. Dibi hissedeceksin, sonra dönüşüm başlayacak. ‘Hayat, batmak üzere olan bir tekneye adım atıp denize açılmak gibidir.’ Bizler koşullarımızın kurbanı değil yaşamlarımızın mimarıyız. Kaybolarak var olduk bu dünyada… Franz Kafka’nın da inandığı gibi, belki de karanlığı geride bırakmamıza sadece bir adım kalmıştır! Umut olsun, umut daima var olsun… Yol almıştır, ben yol almışımdır ve şimdi bakıyorum hala yoldayım. Ben hep yolda olacağım. Kafanı kaldır gökyüzüne baktıkça yıldızların çoğaldığını fark edeceksin İçine dolduğunu hissettiğinde gözlerini kapat, açtığında çoktan yola çıkmış olacaksın. Yıldızlara en yakın olanlar, duvarın öte yanını düşlemekten hiç yorulmayanlardır. Hiçbir yere ait hissetmeyenler için döneceğiz. Yola çıktık, bir gün tekrar dönmek üzere Rotamıza katılanlar ile birlikte güçlüyüz. Biz hep buradaydık, hep kalabalıklardaydık. Ve unutulmasın ki en kalabalık bizdik. Yıldızlara doğru… Özgürlüğe doğru! Son öpücük… Son dans… Son bir uyku… Ve hatta son bir nefes… Hayata dönmek için mi yoksa ölü kalmak için mi… Karar ver!!! Ve sonra üstatların dediği gibi: “Doğru ile yanlışın ötesinde bir yer daha var, orada buluşalım!” Bir gün hepimiz bir şehirde bir araya geleceğiz. İsmini Utopia ya da Cosmos koyacağız. Pink Floyd çalacak sokaklarda… -Anlaşılmaktan vazgeçerek susmuştuk. -Susarak konuşmalıydık. Bize yaşamayı öğrettin; #Perasperaadastra Gizlendiğim yerde bul beni…” diyecek Pink Floyd Ve ben senim ve gördüğüm şey benim. Savaşmadan teslim olma! Kaybolurum ritminde bir şarkının, dizesinde bir şiirin ve haykırırım özgürce Kelimeler aklımdan düşüyor hece hece Kim olduğumu, ne olduğumu unuttum ben bu gece. Gerçekten seni anlayan birine kendini anlatmak, Karmaşık bir günün sonunda eve dönüştür. Ve her düştüğünde hiç korkmadan elini uzatmak… Hüzünlü bir şarkıyı al ve daha güzel bir şeye dönüştür! Bazen, o karanlık anda bütün dünya susarken, bir gülümseme mavi gökyüzünü getirir sana. Ve o şiir gelir aklına: “Bir umudum sende, anlıyor musun?” Tekrar buluşacağız, Bilmiyoruz nerede, Bilmiyoruz ne zaman Ama güneşli bir günde…
·
964 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.