Gönderi

Türkçe ibadet karmaşa yaratır! Diyanet İşleri Başkanı namazda Kur'an'ı Kerim'in Türkçe çeviriyle okunmasının yurtiçinde ve dışında tartışma yaratacağını söyledi. 15 Aralık 1997 günlü Milliyet'ten: (…) "Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz "Herkesin ana dilinde ibadet yapmaya kalkışması, peygamberimizin öğrettiği ve bugüne kadar uygulanan şekle ters düşeceği gibi, içinden çıkılmaz tartışmalara da yol açar," dedi.(…) "Herkesin kendi konuştuğu dille ibadet yapmaya kalkışmasının vatandaşların birliğini zedeleyeceği ve bir takım huzursuzluklara yol açabileceği dikkatten uzak tutulmamalıdır." ANKARA- MİLLİYET 15 Aralık 1997 günlü Hürriyet'ten: Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz; Türkçe ibadet konusuna açıklık getirdi: "Yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir." Milliyet gazetesi; Nilgün Cerrahoğlu'nun Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'le Pazar Söyleşisi'nden: Toplu ibadet Arapça olmalı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk: "Toplu ibadet, camide, mescitte yapılan ibadet Türkçe olmaz. İslam birliğinin ortak dili Kur'an. Camide niçin çeviri okutacaksınız? Camide namaz kıldıracak adam; resmi olsun, gayrı resmi olsun, ehliyet sahibi bir adamdır.(…) Camideki toplu ibadette, Kur'an dili korunur. O, Müslüman toplumların birliğini gösterir. Kur'an'ın orijinal (Arapça) metniyle İslam dünyasında yaşatılmasının da bir garantisidir." Görüleceği üzere, bu yetkililer, sanki yeryüzündeki Müslümanlar bir birlik içerisinde imişler de, eğer ulusal dillerinde tapıma kalkışacak olurlarsa bu birliklerini yitirip bölünürlermiş gibi bir yel estirmektedir- ler. Çeviriyle toplu tapımı İslam birliğini bölecek bir eylem olarak görmektedirler. Oysa, gerçek böyle değildir. Müslümanlar ana dili Arapça olan Müslüman önderler eliyle - çeviri olmaksızın- bölünmüşlerdir. Şöyle ki: Ellerinde Kur'an'ın Arapçası bulunan, üstelik kendi ana dilleri de Arapça olan Arap Müslümanlar, bin yılı aşkın bir süre önce, bu bölünmelerin ilk gerçekleştiricileridir. Eşdeyişle bu bölünmeler, önce birbiriyle çelişen çeviriler ortaya çıkmış da, bu nedenle çelişkili, birbirini tutmayan çevirilerden doğmuş değildir. Tersine, önce bu bölünmeler ortaya çıkmış; sonra da çevirmenler, bağlı bulundukları inanç öbeğinin anlayışını destekleyici çeviriler ortaya koymuşlardır. Bu durum, Kur'an'ın hiç çevrilemez olduğunu değil; çeviri işinin çoğunlukla özel öbeksel çıkarlara uygun olarak yapıldığını kanıtlar yalnızca. Ortada Kur'an'ın yalnızca bir tek, doğru, Arapçasına upuygun çevirisi olsa bile; yine bir tek İslam toplumu olmayacak; çeşitli inanç öbekleri, yine varlıklarını sürdüreceklerdir. Çünkü birbirleriyle çelişen mezhepler, birbirleriyle çelişen çevirilerden çok önceleri ortaya çıkmışlardır. Örneğin. Türklerin Müslümanlığı benimsedikleri yıllarda, ana dili Arapça olan Araplar arasında en azından on mezhep, yol, dal bulunuyordu. Türkler, başlangıçta bunlar içerisinden Hanefiliği benimsemişlerdir; çünkü İslam'ı benimsedikleri yıllarda, en yaygın yol buymuş. Ayrıca o dönemdeki Halife bu yolun yolcusuydu.
Sayfa 127 - Payel YayınlarıKitabı okudu
·
49 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.