Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

33. Kaide: Sûfîler de kemali istemeye dair örnekler
Bir şey, misali aracılığıyla bilinir ve tanınır. Dayandığı delillerle güçlenir, kuvvet kazanır. Cebrî zındık'ın misali, [dini] hükümleri ve [bunların dayanağı olan] hikmetleri iptal etmeyi arzulayan birisi olmasıdır. Sünni'nin misali, mağarada mahsur kalıp, en faziletli amellerini vesile kılarak Allah'tan yardım isteyen üç kişinin bulunduğu durumdaki kişi gibidir. Bu kişinin temel ilkesi, terğib ve terhib28 üzere zahiri delillere tutunmaktır. Sûfi'nin misali ise, Buhârî'nin zikrettiği bir hadisteki Rasûlullah (s.a.v.)'ın anlattığı israiloğullarından iki kişi arasında geçen ödünç para vermesine dair hikâyesindeki kişi gibidir.29 Şu ayet de muhteva olarak sûfî'yi karakterize eder. "Biz sizi, sadece Allah'ın rızasını kazanmak için doyuruyoruz. Bundan başka sizden ne bir ücret ne de bir teşekkür bekliyoruz! Biz Rabb'imizden korkarız."30 ayette geçen "korku" aklın etkisinden uzak olarak zikredilmiştir. Anlatıldığına göre, Şiblî (r.a.)'ye: "Beş deveye ne kadar zekât düşer?" diye soruldu. O da: "Bir koyun, ama bize göre malının hepsini vermek gerekir? dedi. Soru soran: "Peki bu hususta dayanağınız nedir?" diye tekrar sordu. O da cevaben: "Dayanağım, Hz. Ebûbekir (r.a.)'dir. Çünkü o, malının tamamını Allah ve Rasûlü uğruna vermiştir!" karşılığını vermiştir. Sonra sözlerine şöyle devam etti: "Malının tümünü verenleri önderi Hz. Ebubekir, malvarlığının bir kısmını verip diğer kısmını kendine ayıranların piri Hz. Ömer'dir. Allah için alıp veren; Allah için toplayıp onun rızası için alıkoyanların önderi ise Hz. Osman dır. Dünyayı, onun ehline bırakanları piri de Hz. Ali efendimizdir. Sonuçta dünyayı terke götürmeyen her ilim, gerçek ilim değildir." Bu, konusunda son derece değerli bir sözdür. ------------------------------- 28 Bu, dinin emirlerini yapmaya teşvik eden delillere sarılarak, yasaklarından da çekinerek amel eden kimsedir. 29 Bu hadis İmam Buhârî'nin kitabında zikrettiği şu uzun hadistir. [Bkz. Hadis no: 2291] Ebû Hüreyre'nin Rasûlullah (s.a.v.)'tan rivayet ediyor: Bir defasında Rasûlullah (s.a.v.), İsrailoğullarından bir adam zikretti. O adam israiloğullarının birinden ödünç olarak bin dinar vermesini istedi. Para vermek isteyen zat: "Buna şahit tutacağım, şahitleri getir." dedi. Ödünç isteyen: "Şahit olarak Allah yeter." [el-Feth, 28] dedi. Ödünç verecek olan bu sefer de: "Haydi bana kefil getir." dedi. O adam: "Kefil olarak Allah yeter " dedi (Bu, âyet değildir) Para sahibi: "Hakikaten doğru söyledin." dedi ve belirlenen bir vade ile ona bin dinar verdi. Parayı alan müteakiben deniz seferine çıktı. İşlerini gördü. Sonra kendisine ödünç veren zata gelmek üzere bineceği bir gemi aradı. Belirlenen müddet geliyordu. Fakat bir gemi bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp, onun içini oydu. İçine bin dinarı ve bir de kendisinden o arkadaşına yazdığı bir mektup sayfasını koydu. Sonra o oyuk yerin ağzını sıkıca kapatıp düzeltti. Sonra o odun parçasını deniz kenarına getirdi de şöyle dua etti: "Ya Allah, sen bilmektesin ki, ben falan kimseden bin dinar ödünç istedim. O benden bir kefil istedi. Ben "Kefil olarak Allah kâfidir." dedim. O, Senin kefilliğine razı oldu. Bir de benden şahit istedi. Ben yine "Şahit olarak Allah kâfidir." dedim. O yine Senin şahitliğine de razı oldu ve bin dinarı verdi. Ben vadesinde borcumu ödemek kaygısına düştüm de ona bu parayı göndereyim diye bir gemi bulmaya çalıştım. Fakat bulmağa muktedir olmadım. Artık ben şu bin dinar borcumu Senin koruyuculuğuna emanet ediyorum! dedi de o odunu denize attı. Odun denizin içine girdikten sonra kendisi geri döndü. Borçlu bu hususta kendisini beldesine çıkaracak gemi bulmağa çalışırken, alacaklı da onun dönmesini umarak deniz kenarına çıktı da belki bir gemi malını getirmiş olabilir diye gözetliyordu. Bu sırada birdenbire sahilde içinde mal bulunan o odunu gördü. Onu ailesine yakacak bir odun olarak aldı. Evde onu parçalayınca içindeki paraları ve mektup sahifesini buldu. Sonra borçlu kimse kendisine borç verene geldi ve ona bin dinarı getirdi de: "Allah'a yemin ederim ki, malım sana getirmem için bir gemi arayıcısı olmakta devam ettim. Fakat sana geldiğim şu zamandan önce bir gemi bulamadım." dedi ve borcunu verdi. Alacıklı: "Sen bana bir şey gönderdin mi? dedi. Borçlu: "İçinde sana geldiğim şu günden önce bir gemi bulamadığımı sana haber veriyorum." dedi. Alacaklı: "Şüphesiz ki, Allah senin odun içinde göndermiş olduğun borcunu senin adına ödemiştir. Binaenaleyh tekrar vermek için getirdiğin bu bin dinarı, bir raşit olarak sevinçle götür, dedi. 30 el-İnsan, 9.
Sayfa 57 - Gelenek Yayınları - Haziran 2015
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.