Gelelim sana aşk'i.
Her kitabın bir hikayesi vardır, isterseniz kısaca hikayesini anlatayım sizlere.
Değerli bir ablam bana bu programı önermişti ve bende fizik matematik kimya aşığı biri olarak yüklemiştim. Türkçe dilbilgisi sevmeyen hayatı boyunca çalışmamış, şiir nedir, roman nedir bilmeyen biri olarak buraya gelmiş oldum diyebilirim. hikayesini anlatamam ama biri çıktı karşıma ve bana göğe bakma durağı şiirini armağan etti, bende sonradan ona ilk kez bu şiir sesli okudum. kendimce şiirler yazmaya başladım, zaman geçtikçe güzel sevmek denilen ve her zaman içimde beklettiğim, bir kadını bedeni için değil içindekini seveceksin. Kaşının gözünün güzelliği gider bir içindeki kalır onu kaybetme diyerek hayata kadına kadınlara her zaman güzel bakmışımdır hele hele bu ülkede bu çok değerli bir şey.
zamanla şiirler yazdım şirin ne olduğunu bilmeyerek, yazdığım şiirler şu an aşk'i de, belki de hiç bir edebi değeri yoktur kurallara bağlı kalmış şairlerin yazarların gözünde. ben şu an şiiri öğrendim ama bilinen veya kitaplarda gösterileni değil. ben geceleri çok özledim birini, her gece soluma baktığımda görmek istediğimi ama göremediğimi, gözlerimi kapattığımda onunla tanıştığım bir kaç gün içinde çizdiğim resimlerini gözlerimin ardına astım. gözlerimin ardına astığım gibi her zaman karşımda olmayan ama gözlerimin ardında her zaman asılı olana armağan ettim aşk'i yi.
Benim iddiam kendime efendiler, düz yazı gibi okuyup geçebilirsiniz belki de bunlar ne de diyebilirsiniz. onların dilinden ben anlarım.
kısa bir süreliğine yanında olduğunuz kokusunu, ellerinin yumuşaklığını aklınızda tutmayı öğrenmek için kısa bir süreniz, yürüğünüz yoncalı yolların kenarında bekleyip dört yapraklı aramak için bile vaktiniz olmadığında ne yaparsınız?
ben şiir yazdım.. bir kaç kelime gibi gelebilir ama bana birkaç kelime destan gibi geliyor..
kısaca böyle.. iddiam yok.. şükrü erbaş, özdemir asaf vb değilim..
ben benim.. bunlarda benim şiirlerim..