Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

310 syf.
·
Puan vermedi
·
23 günde okudu
Kitap, bitişine kadar istikrarlı bir şekilde haz vermese de, bazı noktalarında hazzı doruklara çıkardığını söyleyebilirim. Genel hatları NLP'den destek alarak oluşturmuş. Dilts'ın kendi kitabına yorum özeti şöyle;  "Birkaç sihirli kelime, herhangi birinin yaşamını kısıtlayıcı inançlardan arındırarak çok daha zengin seçenekler sağlayan farklı perspektiflere taşıyabilmiş ve o kişinin yaşamında önemli gelişme ve iyileşmeler yaratabilmiştir. Tüm ve buna benzer birçok örnek doğru zamanda sarf edilen doğru kelimelerin nasıl güçlü ve olumlu etkiler yaratabileceğini bize en uygun biçimde aktarabilmektedir. Ancak ne yazıktır ki bu kural bazen tersine de işler, yani kelimeler bizi kolaylıkla olumlu yönde etkiler ve güçlü kılarken yine aynı kolaylıkla olumsuz yönde de etkileyip kısıtlayabilmektedirler. Bu kitap her iki anlamda da bizlere kelimelerin ve dil kalıplarının etkilerini anlatmakta ve onların yıkıcılıktan yapıcılığa doğru nasıl değiştirilip kullanılabileceğini gösteren bir yol haritası niteliğini taşımaktadır." Kitabın bütünsel olarak kavranması Dilts'ın belirttiği şekilde kolay olsa da parçaların anlaşılması biraz daha özveri istiyor. Kitapta da geçen Russell'ın güzel bir sözü vardır "Parçaların bir araya gelerek oluşturduğu bütün, kendini oluşturan parçalardan farklıdır." der. Benim için bazı detaylarını okumak çok zevkliydi. Pars pro toto diyebileceğim birkaçını aktarmak istiyorum: İnsanlık tarihi boyunca olumlu/olumsuz  tüm gerçekleştirilenler dilin kullanımını kapsar. İnsan olarak bizler ise dili iki şekilde kullanırız. ilki, deneyimlerimizi temsil etmek içindir. Düşünme, hayal etme, anlamlandırma diye adlandırırız. Dili deneyimlerimizi temsil etmek için kullanarak yarattığımız dünya modeli, dünyayı algılama biçimimize dayanır. Algılarımız ise kısmen temellerimiz veya modellerimizce belirlenir. Kullandığımız dil zihinde anlamlandırdığımız dünyayı yansıtırken, aynı zamanda zihnin içindeki dünyayı değiştirebilmektedir. Kullandığımız dil mi zihin haritalarımızı belirliyor, yoksa zihin haritalarımız mı kullandığımız dili var ediyor? Bu, Dil bilimcilerinin de pek uzlaşamadığı bir konudur. Argümanlarını okuyunca hepsi kendi içinde tutarlı ama bu konuda net bir şey söylemek mümkün değil. -Bu konu bağlamında John Locke'un eserleri çok etkileyici, tavsiye ederim- İkincisi, dünya modellerimiz hakkında birbirimizle iletişim kurmak içindir. Dilin iletişim kurmak amacıyla kullanılmasına da konuşma, tartışma, yazma, hatta şarkı deriz diyor. Wittgenstein'e göre öyle bir şey mümkün değildir mesela ama Dilts, Austin gibi dile daha pragmatik yaklaşır.  Konuşulan kelimeler zihinsel deneyimlerimizin, yazılı kelimeler ise konuşulan kelimelerin sembolüdür. Dünya üzerindeki tüm insanlar aynı yazıyı kullanmamış olsa da, zihinsel deneyimlerimiz ortaktır. Var olan bir nesne farklı dille ifade edilse de zihinde aynı şekil ve sembolle temsil edilir. Yani zihin dilimiz tüm insanlık için ortak ama yüzeye çıkınca farklı parametrelerin etkisi ile değişiyor. - Rudolf Arnheim "Görsel Düşünme" kitabını okumanızı öneririm- Anlambilimin (General Semantics) kurucusu düşünür Alfred Korzybski gerçek dünya ile bizlerin yarattığı dünya modelleri arasındaki farkın varlığından söz eder. Bunun NLP'nin gelişimine büyük katkısı olduğunu belirtir Dilts. Science and Sanity adlı yapıtında insanoğlunun gelişiminin büyük ölçüde sembolik temsiller ve haritalar oluşturma yeteneği taşıyan daha esnek bir sinir sistemine sahip olmasından kaynaklandığını ileri sürüyor. Örneğin dilin, yaşadığımız deneyimleri genelleme veya özetleme yolu ile karşımızdakilere kolaylıkla aktarmaya yarayan ve bizi diğer canlılardan önemli ölçüde ayıran bir araç olduğunu söylemekle birlikte, yine dilin taşıdığı sembolik olma özelliği nedeniyle birçok sorunun ve yanlış anlaşılmanın ana sorumlusu olduğunu da iddia etmiş ve bölge ile harita karışıklığından kaynaklanan gereksiz çatışmaları önlemek için de insanların dilin kullanımı konusunda eğitilmeleri gerektiğini savunuyor. Korzybski'nin " Bireysellik Kuramında" (Law of Individuality) ise iki birey, iki durum veya iki sürecin tüm detayları ile aynı olamayacağı ve deneyimin eşsizliğinin tam olarak aktarılabileceği kelimelere sahip olamamanın iki veya daha fazla durumun karmaşasına yol açtığı belirtilmektedir. Örneğin: Yeryüzünde yaşamış ve yaşamakta olan milyonlarca farklı kedi veya farklı kedi fotoğrafı hatta kedi kılığına girmiş herhangi bir insan için bile " K-E-D-İ" sembollerinden oluşan kedi kelimesi kullanılmaktadır. Ancak herhangi bir kişi bu kelimeyi kullandığında bunlardan hangisine atıfta bulunduğu detayına çok da hakim olamıyoruz. Bu karmaşanın önlenmesi ve daha etkin bir iletişimin sağlanmasında eğitimin önemli bir yer tuttuğuna inanan Korzybski, her bir deneyimin günlük dilde anlatılmaya çalışılandan daha zengin ve eşsiz özellikler taşıdığını anlayabilmeleri yolunda insanların kendi deneyimlerini değerlendirebilecekleri araçlar geliştirmeye çalışmış ve onları bu özellikleri araştırıp yeni yorumlar getirmeye çabalarken ani tepkilerden uzak tutmayı hedeflemiştir. Deneyim dediğimiz şey; yaşadığımız dünyayı algılama ve duyumsama süreçleri ile bu süreçler sonucu oluşan içsel tepkilerimizi ifade etmektedir. Herhangi bir mekana, objeye, kişiye veya duruma dair deneyimlerimiz bu olaylara kendimizden parçalar serpiştirmemiz ile ilgilidir. Anılarımız, duygularımız ve fantezilerle birlikte duyu organlarımız aracılığı ile dış dünyadan aldığımız bilgiler aracılığı ile oluşur. Yani deneyimlerimiz, yaşam boyu kümülatif bilgi yığınlarımızdır. Zihne giren her bilgi, daha önceki deneyim bilgisi ile yeniden kodlanıp şifreleniyor. Her insanın düşünce, inanç, değer ve kimliklerinden oluşan bir bilgi ağı vardır ve bu içsel bilgi ağı duyularımıza odaklanıp onları yöneten diğer bir içsel filtre işlevi görerek dış dünyadan aldığımız verileri siler, çarpıtır ve genelleştirir. Her birimizin yarattığı dünya modeli veya haritası birbirinden eşsiz. Tabii deneyimlerimiz için duyu organlarımıza mahkumuz. Duyu kanalları bir dizi uyarana (ışık, ses dalgaları, fiziksel dokunuşlar vs.) karşı filtre vazifesi görür. Dilts duyu organlarını "dünyaya açılan pencerelerimiz" diye tanımlar. Duyu organlarımızın algılamamıza mümkün kıldığı pencereyi üçgen diye tanımlayacak olursak, dörtgen, beşgen veya altıgen bir pencereden bakmak kim bilir ne kadar etkileyici olurdu. Anlam; yaşadığımız deneyimlerle ilgili içsel temsillerin bir fonksiyondur. İçsel temsilleri değiştirmek, otomatikman anlamı da değiştirir. Duyu araçları ile oluşturduğumuz içsel temsillerin bir diğer fonksiyonu da dilin derin yapısıdır. Aşık olmak- aşkı konuşmak- aşkı görselleştirmek deneyimleri farklıdır.  Görüntü, ses, duygu gibi içsel temsillerimizin yoğunluğunu, tonunu ve rengini (alt temsil sistemlerinin niteliğini) değiştirmek, herhangi bir deneyimin etki ve anlamını da değiştirecektir. Anlamı etkileyen diğer önemli faktörler de uzam ve zaman boyutunun söz konusu olduğu bağlamdır. Aynı iletişim veya davranış, farklı bağlamlarda farklı anlamlar üretir. Bir olay, durum veya mesajı algılayışımızda oluşturduğumuz zihinsel çerçeveler, deneyimlerimiz için içsel bağlam olarak işlev görürler. Herhangi bir durumu "sorun" çerçevesinden algılamak, bu durumun sorun cephesine dikkatimizi odaklarken, aynı olaya, "istenen sonuç" çerçevesinden veya başarısızlık değil de bir "geri besleme" olarak bakmak çok daha farklı anlamlar kazandıracaktır. Herhangi bir mesajın alındığı kanal veya o mesajı iletirken yararlanılan araç, anlamı etkileyen diğer önemli değişkenlerden biridir. Söylenen bir söz, anlam üzerinde, görsel bir sembol veya dokunuştan ya da bir kokudan çok daha farklı şeyler tetikleyecektir.  En anlamlı bulduğumuz mesaj, olay veya deneyimler, öz değerlerimizle (güven, hayatta kalmak, büyüme, üreme vs.) bağlantılı olanlardır. Olumlu/olumsuz anlamlar öz değerlerimizi tehlikeye sokması veya artırmasıyla belirlenir. Sahip olduğumuz inanç ve değerlerimizle, algıladığımız olaylar arasındaki bağ, algıladığımız bu olaya vereceğimiz "anlam"ı belirler. İnanç ve değerlerimizdeki bir değişiklik, yaşam deneyimlerimizin anlamını değiştirecektir. Değerler ve kriterlere ilaveten deneyimlerimizi çerçeveleyip onlara anlam veren en temel faktörlerden biri de inançlarımızdır. " Derin yapılarımızın" diğer kilit bileşenlerinden biri olan inançlarımız, aynı zamanda düşüncelerimizin, kelimelerimizin ve faaliyetlerimizin "yüzey yapısını" oluşturur ve şekillendirirler. İnançlarımız, yetenek ve davranışlarımıza bir yandan destek verirken, diğer yandan onlara ket vurup kısıtlayabilirler de diyor.  Misyon ve kimlik duygularımız genellikle üyesi olduğumuz büyük sistemde referans noktaları olarak gördüğümüz ve bizim için önemli olan kimselerce belirlenir (aile fertleri, arkadaş, sevgili, mentor vb.) gerek kısıtlayıcı, gerekse destekleyici inançların gelişiminde bu kişilerin rolü oldukça önemli bir yer tutuyor.  Kimlik ve misyonlarımız, inanç ve değerlerimizi de içine alan daha geniş bir çerçevede belirlendiğinden bu önemli kişilerle kurulacak ilişkiler veya bu süreçte meydana gelecek değişiklikler, inanç üzerinde oldukça büyük etkiler yaratacaktır. Bu nedenle, bahsi geçen bu kilit ilişkiler ve bu ilişkiler bağlamında oluşan mesajların açığa çıkartılıp değiştirilmesi, inancın kendiliğinden değişimine büyük katkı sağlayacaktır. Özellikle kimlik düzeyinde olumlu destek sağlayan yeni ilişkiler kurmak, süreli ve sağlam bir inanç değişikliği için önemli bir unsur olacaktır diyor. Bunun önemi şu; saplanmış olduğunuz anlam ve değer noksanlığından veya çarpıklığından çıkmak için illa derin yapıları (travmalar, anlamlar, epistemik geçmişiniz vb.) değiştirmek için psikolojik veya psikiyatrik destek almanıza gerek yok. Daha yüzeysel birkaç değişiklik ile derin yapıları etkileyebilirsiniz. Ama bilinçli, kararlı ve güçlüyseniz derin yapıları değiştirmeye dair de kitap içinde birçok yol haritası mevcut. Şöyle ki: İçsel durumları fark edip, etkileyebilmemizin mümkün olduğunu söyler. NLP'de buna "içsel durum seçimi" veya "içsel durum yönetimi" denir ve üç metodu vardır.  1. Fizyoloji Envanteri: Beden duruşu, jest, göz pozisyonları, nefes alıp verme ve hareketler konusundaki farkındalık.  2. Alt Temsiller Envanteri: İçsel deneyimlerimizde en önemli yeri tutan, zihinsel görüntülerin konumu, parlaklık, renk, boyut, netlik vb. İşitme duyusuna ait seslerin yüksekliği, geldiği yer, titreşim, ton vb. Dokunma duyusuna ait doku, ısı, alan vb. gibi alt temsiller konusundaki farkındalık.  3. Duygu Envanteri: Duygusal durumlarımızın oluşumundan sorumlu bileşenler konusundaki farkındalık.  Bu üç ayrı envanteri kullanabilme yeterliliğini geliştirmek, fizyolojik durumumuz üzerinde bir esneklik kazanmamıza ve bulunduğumuz içsel durum istediğimiz sonuçlara ulaşmamızı engelliyorsa, uygun ayarlamalar yapıp bu durumdan kurtulabilme olanaklarını yaratabilmemize fırsat sağlar diyor. Aslında varlığımız ve içsel varlığımız bizim için en iyi mentör ama insanların çok önemli bir sorunu var; dram. İnsanların dram ve romantizm tutkuları bulundukları zor çıkmazları hikayeleştirdiği için söylemlerinin aksine çok da çıkmak istemezler. NLP'nin kurucuları Bandler ve Grinder yaşama olumsuz veya yetersiz tepki verenlere karşı, tam tersi zengin tepki verenler arasındaki temel farkın içsel dünya modellerinden kaynaklandığını ileri sürerler. Bu sözün bize kazandırdığı farkındalıkla dünya haritalarımızı sürekli genişletip zenginleştirmenin önemi ünlü bilim adamı Einstein'ın, "Sorunlar onları yaratan düşünce biçimiyle çözülemez, " sözünde yatmaktadır diyor. NLP'nin temel inancına göre dünya haritalarını genişletip  zenginleştirebilenler aynı gerçeklik içinde kendilerine sağlanan seçeneklerden çok daha fazlasını algılayabilecekler ve sonuç olarak da yaptıkları ne olursa olsun bunu çok daha etkin bir biçimde gerçekleştirebileceklerdir.  Ezcümle: Fiilen yaşadığımız dünya deneyimleri ile (bölge) oluşturduğumuz dünya modelleri (harita) arasında sürekli çatışmalar yaşarız. Sebebi; girdiler ve çıktıların farklı uzam, zaman ve bağlamlara sahip olup, birbirlerini duyu aracıları ile etkileyip, etkilenmesi. Ceteris Paribus koşullarında bile anlam çatışmalarından kaçınamıyoruz. Ötesini düşünmek için maalesef algımız yeterli değil. Dilts, tüm bu karmaşanın Dil İllüzyonu ile değiştirilebileceğine inanıyor. Ben ise onun fazlasıyla iyimser kaçtığını düşünüyorum. Kitap yetmezmiş gibi biraz daha kafayı karıştırmak istiyorum. William James der ki: Bir odada iki kişi buluştuğunda aslında 6 kişi vardır. 1.Kendimi gördüğüm halim ile Ben, 2.Onun beni gördüğü hali ile Ben, 3.Benim onu gördüğüm hali ile O, 4.Onun kendisini gördüğü hali ile O, 5.Gerçekte olan Ben, 6.Gerçekte olan O. Keyifli okumalar.
Dil İllüzyonları
Dil İllüzyonlarıRobert Dilts · Türkiye İş Bankası Yayınları · 2014121 okunma
·
251 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.