Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

143 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Önce yitirmek, sonra aramak, aradığını bulmak için sürekli yolda olmak،, her daim yolcu olmaktı İnsanoğlunun değişmeyen yazgısı. Ve en mukaddes zaferiydi; büyük bir düşüşle gözünü açtığı sürgün ülkeden, muhteşem bir dirilişle başkentler başkentine ulaşmak, yitirdiği cenneti yeniden bulmak... Niye yaşanmıştı bütün bu olanlar. Adem ile Havva cennette mutlu mesut yaşarken, niye vardı yasak ağaç? Niye uğraştı şeytan atamızla bu kadar? Niye uzandı ilk peygamberin eli o ağaca? Niye vardı bu dünya, imtihan, acı, gözyaşı insana zorluk olsun diye mi ? Sezai Karakoç, Yitik Cennet kitabında şöyle sesleniyor insana: "Ah! Düşüşsüz insan! Benden övgü bekleme. Düşüşün tadını almayan insan! Cennette hiçbir sarsıntıya uğramadan yaşayacak insanoğlu mu, yoksa ayağı kayarak yeryüzüne düşen ve orada âb-ı hayatı ararcasına karanlıklar arasından geçen, dünya çilesini çektikten sonra Tanrı’ya özlem duyan insan mı? Seçilmiş olan hangisidir? Şanlı olan hangisidir?" Evet her şey bir kader üzere akıyordu. Adem'in Adem olması gerekiyordu, henüz sınavdan, ateşten geçmemişti. Bir mutluluk vardı lakin henüz tunçlaşmamış, dayanıklılık kazanmamış bir mutluluktu. Ezelî ve ebedî bir ben olarak Adem vardı ama insan neydi? İnsanın insan olma sürecinin ilk aşamasıydı Adem'in yaratılışı. Enfüs tamamdı. Bu ilk perdenin açılışıydı ve açılacak bir kaç perde daha vardı. Afâkın korkutucu çehresine alışmak, ölüm maskeli yokluğun karşısına çıkabilmek için arkasında ikinci bir ben durmalıydı. Bu yüzden kadın da katılmıştı artık varoluş ayinine. Havva, afaka açılan bir pencereydi Adem için. Müjdeydi, eşti, yoldaştı. Önce yasak meyvenin tatlı tadına sonra da yokluğun acı tadına beraberce bakacaklardı. Beraberce arayacaklardı yitirdikleri cennetin yolunu. Her şey son ucuna varmalıydı. Adem'in Adem, cennetin cennet olabilmesi için cennet yitirilmeliydi. Cenneti bulmak için de önce yitirmek gerekliydi. Çünkü uzaklaştırma, yaklaştırma içindi, ayrılık buluşmaya doğruydu, yitirme bulma arzusunu uyandırırdı ve gurbette söylenirdi sıla şarkısı. İşte bu gurbet, yaratılışının anıtlaşması için insanın alnına yazılmış silinmez bir yazıydı. Bunun için şeytan da gerekliydi, yılan da; günah da vardı işin içinde, af da. Suç işleyen çocuğun annesinin kollarına sığınması gibi toprak da aslı toprak olan Ademi çekti dünyaya. Çok acı çekti Adem dünyada, çok gözyaşı döktü, cennetteki gibi olmasa da güldüğü de oldu orada, sevinci de yaşadı. En sonunda toprağı toprakla yendi ve yitirmiş olmanın verdiği özlemle aradığı cennetin kokusunu tekrar duydu. Onu göklerde yitirmişti. Ama kalbinde buldu yeniden. Adem’le Havva’nın hayatlarında bir kader olarak yaşanan her şey, her insanın ve her medeniyetin ömürlerinde de sürekli tekrarlanmaktadır. Adem’in varoluşunu anıtlaştırmak için şeytanla karşılaşması gerektiği gibi medeniyetlerin de, varoluşlarını güçlendirmek için kendi şeytanlarıyla yani karşı medeniyetlerle çarpışması gerekir. Cennet kapısında Adem’le Havva’yı bekleyen yılan gibi medeniyetlerin de batını kirli, zahiri süslü yılanları, türlü türlü tuzakları vardır. Toprak, Allah’ın buyruğundan çıkan insanlıktan intikamını almıştı tarih boyunca defalarca.Lut kavmine yaptığı gibi. Ufukta suyun intikamı vardı. Hz. Nuh vardı bu sefer tarih sahnesisinde.Varoluş imtihanını Hz. Adem’le veren insanlık, süreklilik imtihanını da Hz. Nuh’la verdi. Nuh Peygamber, kötülüğe dalmış İnsanoğlunu gelmekte olan tufana karşı uyarıyor fakat insan, içinin bütün pisliğiyle alaya alıyordu bu uyarışı. O, gemiyi yapmaya, insanlar hakikatten kaçmaya devam etti. Sonunda su da intikamını aldı. Suyun intikamı aslında suyun imtihanıydı ve bu imtihanı sadece gemiye sığınanlar kazandı. Böylece Nuh’un gemisi inanmış olanlar için kurtuluşun, yeniden doğuşun sembolü oldu. Hz. Nuh en önemli öğüdünü verdi insanlığa: Bütün dünya inkar ve sapıklık batağına gömülse de ‘kurtarıcı bir gemi’ mutlaka vardır. Her daim müminler o gemiye sığınmalı ve bir yol gösterici etrafında toplanarak inkar ve isyan batağından korunmaya çalışmalıdır. Adem ve Nuh Peygamberden sonra İbrahim Peygamberin ruhani damgası vuruldu İnsanlığın alnına . Toprak durağından geçip su durağını aşan insanlık için sırada ateş durağı vardı. İnsanın şimdiki ödevi İbrahim olmaktı. Ateşte yanacak ne varsa ateşe atmak ve ateşin bir tarafından girip diğer tarafından sapasağlam çıkmak. Kolay değil elbet bu. İbrahim'in kitabını tekrar tekrar okuyup,ateşte yanacak ve yanmayacak şeylerin dersini almak gerek o ulu peygamberden.Öyle bir peygamber ki Adem ve Nuh'tan sonra insanlığın üçüncü atası oldu, İnsanlığı hayvanlığa düşüşten kurtarıp Hacer-i Esvedin etrafında kenetlenmiş bir millet olma katına yükseltti. Allah'a kul olmak dışındaki tüm ayrımları önemsizleştirerek insanı tekrar şeref ve haysiyetine kavuşturdu. Sürekli sınav, sürekli fedakarlık, sürekli özeleştiri, sürekli samimiyet timsali hayatıyla insan ruhunun kemalini ve medeniyetlerin devamını sağlama yolunda en güzel örnek oldu . Hz. İbrahim milletin dirilişiydi, Hz. Yusuf ise devletin dirilişi oldu. Hükümdarı kendini ilah yerine koyan bir put olma, halkı da hükümdara köle olma yolundan döndürdü. Hz İbrahim millet tohumunu atmıştı, Hz Yusuf onu devlet haline getirdi. Zira kutlu kente erişin kuralı, yasalar toplumu olma sırrında gizliydi. Yusuf'tan sonra ruhsuz yasalarla tekrar karanlığa gömülen devlet, öbür insanların yasa ve düzenlerinden Hz Musa ile tekrar arındı. Çünkü eğer insan insana itaat edecekse bu itaatin kurallarını koyan ancak ve ancak insanı yaratan Allah olmalıydı. Hakikat Medeniyeti, ideal devlet formuna Hz. Süleyman ile ulaştı. Hikmet, devlet; devlet, hikmetti artık. Fakat bu, sürüp gitmek için değil, örnek olmak içindi. Bu dünyada olan, ne kadar ideal olursa olsun mükemmelliğin sultanı ilerdeydi. Fani olmayan, eksik olmayan sadece Tanrıydı. Sırf bunu göstermek için Süleyman'dan sonra düzen devrilecek, Kudüs yanıp kül olacaktı. Bu sefer sahneye çıkan Yahya peygamber oldu. Ruhlara İnen hakikatin kamçısı olma sırası ondaydı. Kentin ortasında, bir kayanın üstünde, yüzünü saraya dönerek putatapıcılığı ve hayasızlığı lanetleyen bir diriliş eriydi O. Başı kesildi Hz Yahya'nın ama saraya girmesine engel olunamadı. Dirilişi öldürmeye kimin gücü yeter ki? Hayatın ölmeye başladığı her sefer bir peygamber çıkagelip dirilişi yeniden başlatmıştı. Her peygamber cennetin bir kapısıydı. Hayatın anlamını yitirdiği bir zamanda kutlu bir doğumla gelen Hz. İsa ile Yitik cennetin sekizinci kapısı da tamamlanmış oldu. Cennet kapıları rahmet kapılarıdır. Hz. İsa da rahmet kapılarından biridir. Onun gelişiyle rahmet, gazabı yendi. Cennetin bu kutlu kapıları, Cehennemin yedi kapısını birer birer kapattı. Ve son peygamber.. Cennetin bütün kapıları O'na açılır. Zira o cennetin kapısı değil cennetin ta kendisidir. O, bütün insanlığın yükünü omuzlamıştı. Bizzat Allah ilan etti O' nun alemlere rahmet olarak gönderildiğini. O geldi ve bütün kadehler kırıldı, O geldi ve bütün gurur anıtları devrildi Mecusi ateşi söndü, Sasani sarayı yıkıldı. O'nun izinden gelenler O'ndan aldıkları ışıkla aydınlattılar dünyayı. Yitik cennet onun gelişiyle yeniden bulunmuş cennete döndü.
Yitik Cennet
Yitik CennetSezai Karakoç · Diriliş Yayınları · 20219bin okunma
··
1.592 görüntüleme
L. G. okurunun profil resmi
Ve son Peygamber (hz Muhammed) cennetin bütün kapıları O' na açılır. اللهم صل على محمد
L. G. okurunun profil resmi
Bu dünya ne kadar mükemmel olursa olsun mükemmelliğin sultanı ilerideydi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.