Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

311 syf.
10/10 puan verdi
·
29 saatte okudu
Uzaklaşırsam İyileşecek Kalbim / Bana Dargın Geçmişim
Selamlar efendim. İncelememin başında yazardan kısaca bahsetmek isterim. Susan Forward 1938 doğumlu bir yazar, terapist ve öğretim üyesi. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde psikiyatrik sosyal hizmet uzmanlığı alanında yüksek lisans, ardından klinik sosyal hizmet uzmanlığı alanında doktora derecesi almış. Güney Kaliforniya’da birçok psikiyatri kuruluşunda grup terapisti, konuşmacı ve danışman olarak çalışmış. İki yetişkin çocuk annesi olarak Los Angeles’ta devam ettirdiği hayatı 2020 Şubat’ta son bulmuş. Kitabın düzenine değinmek gerekirse temel olarak iki kısımdan oluşuyor. “Anne Yarasını Tespit Etmek” başlıklı ilk kısımda kutsal anne mitinden (bence tabusundan da denebilir) bahsediliyor ve sevgisiz anneler beş alt başlıkta inceleniyor: Aşırı Narsist Anne Boğucu Anne Kontrolcü Anne Anneliğe İhtiyacı Olan Anne İhmal Eden, Suiistimal Eden ve Döven Anneler Bu kısımda yazar, ifade etmek istediklerini kapsamlıca anlatmaya uygun bulduğu birçok farklı danışanı ve onların anne-kız ilişkileri üzerinden bu sevgisiz anne profillerini bizlere açıklıyor. “Anne Yarasını İyileştirmek” adlı ikinci kısımda ise yine aynı danışanlarının terapi sürecinde attıkları adımlar ve karşılaştıkları sonuçlarla beraber, Susan Forward bizlere farklı yöntemlerle aşama aşama iyileşmenin yollarından bahsediyor. Bu bölümde bazı çalışmalar göreceksiniz ve bununla beraber söz konusu danışanların bu çalışmalar esnasında yaşadığı süreci de okuyarak yalnız hissetmenin önüne geçmiş olabileceksiniz. Dürüst olmak gerekirse “Affetmeden iyileşemezsin,” “Atalarını/Anneni onurlandır,” “Onu anlamaya çalış,” şeklinde yaklaşımlar beni çileden çıkartır. Yazarın kitapta bunları anlamsız gördüğünü açıkça ifade etmesi kitabın beni kazanması yolunda önemli bir noktaydı. Bununla beraber, Alice Miller okumaları yaptığımda veya mesela Mark Wolynn’in Seninle Başlamadı kitabı vb. kitapları okuduğumda çoğu zaman kitap bana duygusal olarak ağır gelmiştir ve kitap sakız gibi sünerek eziyetimi uzatmıştır. Bunu belirtmemdeki amaç o kitapları tu kaka etmek değil -bana pek çok katkıları olmuştur- fakat ilk kez bu konseptteki bir kitap, bende kitabı duvara fırlatıp kendimi kesme isteği uyandırmadan ve kısa süre içinde keyifle okunup bitti. Bu durumun gerçekleşmesinde yazarın farkındalık dolu, hassas ama çoğu zaman net ve çarpıcı dili, bununla birlikte doğru kelime seçimleri eminim ki etkili olmuştur. Ve belirtmeden geçemeyeceğim, kitabın çevirmeni Mercan Yurdakuler de başarılı bir çalışma ortaya koymuş diye düşünmekteyim. Kitabı orijinal dilinde okumadan bu kanıya nasıl vardığımı sorarsanız, okurken hiç “Bu cümlenin İngilizcesi muhtemelen şöyledir, çeviride anlam kaymış veya çoğullaşmış,” diye düşünmedim. İnanılmaz tatlı bir doğallık ve yetkinlik mevcuttu. Kitabın içeriği ve kapsamıyla ilgili yazacak çok fazla şeyim vardı ama bu bölümü uzatmamaya karar verdim. Özetle kitabın, adının hakkını vererek gerçek anlamda bir rehber olduğunu; kapsamlı ve işlevsel bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Yıllarca farklı terapistlerle ve psikiyatristlerle görüştüm, böbürlenmek gibi olmayacaksa bu konu hakkında hatrı sayılır seviyede okuma yaptığımı da düşünüyorum. Bu kitabı okumanızı rahatlıkla (belki de biraz şiddetle) tavsiye ederim. Şimdi, bu platformda çok az takipçimin olmasının ve takipleştiğim tek tanıdığımın burada yazacağım her şeyi zaten bilen bir arkadaşım olmasının verdiği rahatlıkla, kendi sürecimle ilgili yazacağım. Sadece kitapla ilgili bir inceleme okumak istediyseniz okumanızı burada sonlandırabilirsiniz <3 Annemle her zaman içimde kaygı uyandıran ve karmaşık bir ilişkimiz olmuştur. Bazen sevgi dolu, dinlemeye ve çözüme odaklı bir annedir. Ama bu anlar öyle nadirdir ki annemi böyle tanımlamama yetmez. Bu anlar dışında annemi tasvir etmek benim için zordur. Süper bir insandır ama berbat bir annedir diyebilirim. Yukarıda bahsettiğim sevgisiz anne kategorilerinden bir tanesi annemin çizdiği profile çok yakındı fakat diğer kategorilerin bazı karakteristik özelliklerini de annemde gördüğüm olmuştur. Hatta annemin farklı dönemlerde farklı kategorilerde bulunduğunu da fark ettim okurken. Altında bulunduğu başlık fark etmeksizin kitapta adı geçen tüm danışanların ortak noktası annesi gibi olmaktan korkmasıydı, işte birçoğumuz burada birleşiyoruz sanırım… Ben yaş grubu veya cinsiyeti fark etmeksizin tüm çocuklara karşı büyük sempati duyarım. Onlarla güzel iletişimler kurarız. Hatta sol bileğimde; toksik bir evde büyüyen, yaralı, hiç konuşmamayı seçen, dört yaşındaki bir çocukla komşu olup geçirdiğimiz bir aylık sürenin sonunda bana “Sen benim yıldızımsın,” diyerek gösterdiği yıldız çiziminin dövmesini taşıyorum. O dövmeyi yaptırdıktan 6-7 ay sonra çocuğun babaannesiyle telefonda konuşurken babaannenin kurduğu “Vallahi hiç o bildiğimiz sessiz çocuk değil, senden sonra büyümüş de küçülmüş bıdı bıdı bir çocuk oldu,” cümlesini gurur, burukluk ve mutlulukla hatırlıyorum. Tüm bunlara rağmen bilin bakalım kim antinatalist bir tavır takınıyor… Lise birinci sınıfta naturalizmden, soya çekim ilkesinden bahseden edebiyat öğretmenim “Mesela Bihter karakteri annesinden ne kadar nefret etse de romanın sonunda annesi gibi olmaktan kaçamamıştır,” cümlesini kurduğunda kendime çocuk sahibi olmayı yasaklamıştım. Neyse ki kaderimiz değilmiş bunlar… Kitabı okurken anneannem, dedem, annem, babam, ben ve kardeşim arasında çılgın bağlantılar kurdum. Bugün kutsal anne miti yok, bahanelerle güzellemek yok, kılıf bulmak yok. Ben on beş yaşımdan beri kendi ayaklarım üzerinde durabildiğim zaman annemle iletişimi tamamen keseceğimin hayaliyle yaşıyorum. (Şu anda 21 yaşındayım.) Bazen olmuyorsa olmuyordur yani… Zaten kitabı okumaya başladığımda annemin anlamsız bir şekilde saldırganlaşması ve kendisinin isteği üzerine başlayan küslüğümüzün 30. günündeydik. (Overshare bataklığına düşmeden durumumu izah etmeye çalışıyorum.) Mental sağlığım bu süreçten o kadar olumsuz etkilendi ki kitabı okumaya başladığım geceden bir gece önce kendime zarar verme dürtülerimi kontrol etmeye çalıştığım korkunç bir anksiyete atağı geçiriyordum, sonra -fark etmişsinizdir ki- ölmedim, hayatta kaldım ve bir sonraki gece bu kitabı okumaya başladım. Kitap elimden düşmedi. En son uykuya yenik düşüp kitabı bıraktığımda o kadar huzurlu bir uykuya daldım ki… Anlaşılmanın huzuruydu bu. Birilerinin sesinizi duyduğunu, size hak verdiğini, yalnız olmadığınızı görmenin rahatlığıydı. Masmaalesef sevilmedim ama bu benim hatam değildi. Hak ettiğim, alamadığım ama kesinlikle hak ettiğim tüm sevgiyi, övgüyü, takdiri müsaadenizle burada kendime içtenlikle sunuyorum. Bu yazıyı, burada takipleştiğim o samimi arkadaşımın bana yazdığı ve zaman zaman aklımda tekrarladığım bir mesajla bitiriyorum: “Delirmeyeceğiz aşkom. İlaçlarımızı içeceğiz, her türlü manipülasyona karşı sağlam kalacağız ve iyi olacağız. Kimseye iyilik borcumuz olduğu için değil. Hak ettiğimiz için her milimini bu dik gülüşlerin.” Sevgiyle.
Sevgisiz Anneler
Sevgisiz AnnelerSusan Forward · İletişim Yayınları · 2021109 okunma
·
209 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.