Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çatışmasızlık Ortamı Oturumu Şimdi bu konuda çağrıcıların metnindeki bir cümleden başlamak istiyorum, şöyle diyor: "Çözüm yöntemlerinin tartışılması, diyalogla uzlaşmanın sağlanabilmesi için silahların susması zorunluluk arz et- mektedir." Bunun son bölümüne bir itirazım yok, silahların susmasi talebine bir itirazım yok. Bizler açık alanda siyaset yapan insanlarız, açık alanda siyasal mücadele yürüten bütün kadrolar bunu silahsız bir ortamda yapmak isterler, buraya kadar bir problem yok. Ama bunun ilk cümlesi son derece problemlidir. "Çözüm yöntemleri- nin tartışılması, diyalogla uzlaşmanın sağlanabilmesi için silahların susması zorunluluk arz etmektedir" tespiti, çağrıcılar beni mazur görsünler, bu arabayı atın önüne koymaktır. Kürd siyasetçileri Tarih bilincine sahiptirler, yakın tarihimiz var. Siz şöyle bir çağrıda bulu- nursanız, silahlar susmadan çözüm yöntemlerini tartışamayız, diya- logla uzlaşama yolları arayamayız diyorsanız silahlar susmayacaktır. Bunun tam tersi doğrudur, silahların susması ve bunun kalıcı hale getirilmesi için, çözüm yöntemlerinin tartışılması, çözüm ve diyalog kanallarının açılması lazımdır. 30 yıl (1938-68) Kürdler ne silahlı ne de siyasi mücadele verdiler Tarih bilinciyle birkaç döneme bakalım, 1938-68 arası otuz yıl- da Kürdler sadece silahlı mücadele vermemekle kalmadılar, bu otuz yılda siyasi mücadele de vermediler. Bu otuz yılda Türk egemenlik sisteminin Türk Devletinin yöneticilerinin bu sorunu çözmek için en ufak bir tartışma başlattıklarını, tartışma yaphiklarini söyleyebile cek olan var mıdır? Yoktur. Kürdlerin bu otuz yillik silahlı ve siyasi sessizliğine, ortadan kaldırmaya çalışmakla, inkar ve imhayla cevap verilmiştir. 1968-1984 arası yıllarda da Kürdler silahlı mücadele vermemiş lerdir. Bu 16 yılda Kürd tarafının yaptığı nedir? Dernekler kurmuş lardır, partiler kurmuşlardır, özgürlük talebinde bulunmuşlardır. Peki, bütün bu dönem boyunca muhataplarımızın çözüm yollarını tartıştığını ya da herhangi bir çözüm önerisinde bulunduğunu bilen var mıdır? Yoktur. 196884 yıllarında bu konuda yapılan tek tartışma şudur; Şerafettin Elçi "ben Kürdüm" demiştir, Ecevit'te "Kürdüm de- mekte bir sakınca yoktur" demiştir. Bunun dışında KürdKürdistan meselesinde sistemin hiçbir tartışması yoktur. Şimdi hal böyleyken, tarih böyleyken bu çalıştaydaki Kürd tarafının çözüm yöntemlerinin tartışılmasını diyalogla uzlaşma kanallarının açılmasını silahların susmasından sonraya bırakması çok büyük bir yanlıştır. Kürd tarafı nın böyle düşünmemesi lazım, bu Türk düşüncesidir. Eğer sonuç bil- dirisinde buna değinilecekse bunun tam tersinin söylenmesi lazım. Mahmut beyin ihtiyatlarına bu konuda katılıyorum, silahlı mü- cadeleyi biz burada tartışabilir miyiz, ne kadar tartışabiliriz? O ihti- yatlara katılıyorum ama şu da var, silahların susmasını biz gündeme getirmiş değiliz, on yıldır silahların susmasını ve giderek silahların bırakılmasını gündeme taşıyan PKK'dir. PKK'nin bütün yöneticileri Öcalan, Karayılan, Bayik, Kalkan hepsi çeşitli fasılalarla silahların sus- masını istediklerini, silahları bırakmak istediklerini söylemişlerdir. Biz bu zemin üzerinde tartışıyoruz. Şimdi çatışmasızlık ortamı der- ken de bir iki konuda böyle Kürd'lere negatif ayrımcılık yapılıyor. Ça- tışmasızlık ortamı PKK partizanlarının artık silah sıkmadığı bir ortam değildir. 6 bine yakın PKK partizanının olduğu söyleniyor, bunların yarısından fazlası Türkiye'yle ilişkili olmayan Kürdistan parçaların- dandır. 150-200 bin kilometre karelik alanda Türk devleti yarım mil- yona yakın silahlı güç yığmıştır. Peki diyelim ki PKK'liler hiçbir silah sıkmadılar, bu yarım milyonluk silahlı gücün bulunduğu bir ortamda Kürdistan'da şiddet ortamının kalktığını kim söyleyebilir? Gerçekten bu yarım milyon silahlı gücün gölgesinde siz kendinizi şiddetsiz bir ortamda mi hissediyorsunuz, siz kendinizi çatışmasız bir ortamda mi hissediyorsunuz? Ben kendi payıma öyle hissetmiyorum. İleri git asker, beriye git MIT, ötekine git korucu, oraya git JITEM, böyle bir ortamda hangi Kürd, Kürdistani bilinci, tarih bilinci olan hangi Kürd kendisini şiddetsiz bir ortamda hisseder, çatışmasız bir ortamda his- seder? Gerçekçi olmak ve birazda insaflı olmak gerekir. Sınır dedikleri yerde bir dönem konuşlanan Türk Askeri sayısı iki yüz elli bin idi. Çatışmasızlık ortamı isteyenler, bu 250 bin askerin konuşlu olduğunu görmeden, onların üstünden 1500-2000 Kürd partizanı görüp onlar silahlarını bıraksın diyorlarsa buradan çatış masızlık falan çıkmaz. Niye Kürdistan'da ki bu korkunç, hepimizi boğan askeri yığınağın, askeri varlığın geri çekilmesini istemiyoruz? Niye silah derken sadece 35 bin Kürd partizanının elindeki mütevazı silahları görüyoruz, her tarafımız silah, her tarafımız cephane. Ger- çekçi olmak gerçekleri görmektir. Bu mücadele tek yanlı sürdürülen bir mücadele değildir. Bu mü- cadele Kürdlerin başlattığı bir mücadele de değildir. Demin söyledim 30 yıl hiç sesimizi çıkarmadık, ne silahlı ne siyasi mücadele verdik, çatışmasızlık ortamı geldi mi? 12 Mart, 12 Eylül, ara dönemler, bü tün bunların hepsinde bize silah dayatılmadı mı? Ölüm korkusu duy- madan Kürdistan'ın hangi sokağında hangi Kürd yurtseveri gönül ra- hatlığıyla dolaşabiliyor? PKK silahlı mücadele başlatmadan önce de ben hiçbir dönem ülkemde gönül rahatlığıyla dolaşamadım, hiçbir dönem burada çatışmasızlık ortamında, bir şiddetsizlik ortamında olduğu hissine kapılmadım. Onun için çatışmasızlık, şiddetsiz bir or tam deyince bunu çift yönlü düşünmek lazım, Kürdlere karşı negatif ayrımcı bir bakışla silah derken sadece birkaç bin Kürd partizanının elindeki silahları görmek gerçekçi de değildir devrimci de değildir.
Sayfa 260Kitabı okudu
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.