Yine de, Aydınlanmacı bir siyasal filozof olarak Mill, “uygarlığın ilerleyişi”nin“zor yasası”nı gittikçe daha çok aşındırdığını düşünür;bu durumda,“kadınların erkeklere olan bağımlılığı”ilkesinin,nedenli köhne hâle geldiğini gözler önüne serecektir.Tarihin bizlere sunduğu deneyim, aslen ve alenen “zor yasası”na öylesine dayanmaktır ki onun en açık tezahürü olan kölelik kurumunun,ilk kez ve yalnızca(Eski Yunan başta olmak üzere)özgür devletlerde sorgulandığı görülecektir.Tam bu noktada Mill,Kilise’nin, “zor yasası”na karşı beyhude bir savaş vermiş olduğunu ve insanları,hemmilitan hemdegalip/egemen zorun kullanımından feragate ikna edemediğini ifade eder. Şaşırtıcı bir şekilde,Özgürlük Üstüne kitabıyla karşılaştırıldığında Kadınların Köleleştirilmesi’nde Mill,kilise’nin söz konusu iktidar ilişkilerinde sahip olduğu konuma ve Hristiyanlığın, var olan iktidar ilişkilerini onaylamaya eğilimli ahlak felsefesine değinmeyi tercih etmez.