Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aldığın nefes ciğerlerini acıttığı zaman konuşalım, şimdi yaran yarama denk değil. Senin gönlün bende dursun Git, bir zaman durul da gel. Elbet bir gün yorulursun, Düşürsünler, kırıl da gel.
·
105 görüntüleme
Yakup Özel okurunun profil resmi
Aldıgım nefes zift gibi yalnızlık tüten bir sokaktaydı Bismillah dedim Yalnızlık O’nunla (Hüve) kayboldu zift gül kokusu gibi geldi… Bu konuda konuşamayacağız! Yaramı O’na (Hüve) gösterdim razı ol dedi… Razıyım dedim.. Yaramdan razı oldum, acıtmaz oldu.. Bu konudada konuşamayacağız! O’nu hatırladım duruluverdi gönlüm… Yoruldum hamdettim… Düşürdüler… Düşerken Ya Hayy diye bagırmışım… Gözümü açtım… Cennettesin Dediler… Noolur kusuruma bakmayın Yanınıza gelmeme izin vermediler… GELEMEDİM! Rıza nedir bilir misiniz? İnsanın Allahın mükâfat veya sıkıntı olarak verdiği her olayı memnuniyetle karşılamasıdır. Sevdiğinden gelen olayları Cemal-Celal ayırmadan bir görerek mutlu olmasıdır. Rıza Allahtan memnun olma sanatıdır. Hadiselerden memnun olma sanatıdır. Bütün dünya bir araya gelse beni ikiye bölseler yarımı zemzemle yıkasalar diğer yarımı da makaslarla doğrasalar her iki gurupta benim gözümde aynıdır diyebilmektir. Mesela gece yarısı çocuğumuz ağlar bizi uyandırır kalkar ilgilenir geri yatarız, kızmayız da, bir başkası gece lüzumlu lüzumsuz bizi uyandırsa nasıl kızarız değil mi. Neden çocuğumuza kızmayız Çünkü onu severiz de ondan. Biz de Allah’ı seversek onun verdiklerine razı oluruz Allah diyor ki: Razı olduğun her şey seni cennete sokar. Cennetin kapıcısının adı Rıdvan razı olan demek. Cehennemin kapısında ise Malik durur o da malik olan sahip olan demektir ki; bana ait, benim dediğin her şey cehennemin kapısıdır demektir. Allah "benim" demekten uzak tutsun bizi. Kulun rızası var, Allahın rızası var, aslına bakarsan her şey Allahın rızasıyla başlar. Allah senden razı olursa sende de Allahtan razı olma şeklinde tecelli eder. Allahın rızası kulun rızasından önce gelir. Allahın lütfu olmasa kul ne onun hükümlerine boyun eğebilir ne de onun muradını yerine getirebilir. Rızanın başlangıcıysa gayrettir. Hepimizin bir gayreti vardır. Cennetteki makamlardan birinin adı "Şugul”dür. Şugul meşguliyet demektir. Meşguliyetlerimiz olmasa insan vakit geçiremez, cehennemde gibi olur. Kurana göre kul gayret etmekle yükümlüdür. Ama kul bilir ki gayreti tek başına netice vermeyecektir. Kişinin gayreti Allahın rahman ve rahim sıfatını üzerine çekmek ve onun yardımı ve izniyle o işini gerçekleştirmektir. Gayretimiz sadece Allahın o olayı neticelendirmesi için merhametini çekmektir. Unutmamalıdır ki yapan da izin verip yaptıran da Allah’tır. Benim ondan razı olmam için bile Allahın izin vermesi gereklidir. Yeter ki biz gayretimizi gösterelim. Her kulun rıza için gayreti vardır. Firavun bile gayret edip kendinden memnun olma sanatını elde eder. O da kötülüğünden memnundur. Problem, halinden memnun olmayanlar, hadiselerden memnun olmayı bilmeyenler içindir. Çünkü onlar sıkıntı ve bela çekiyorlar: bu niye böyle oldu, şu niye bana bunu yaptı niye başıma bu geldi vs. diye. Sonuçta tüm bu sıkıntılar bize hastalık veriyor. Ama karşımızdakilerin bu sıkıntılarımızdan haberi bile olmuyor, bütün sıkıntılarımızı biz çekiyoruz. Ama biz çabamız ve gayretimizle Allahın yardımı sonucu problemi çözüyoruz. Kula nimet verilsede verilmesede kazaya aynı şekilde boyun eğmesi rızadır. Sürekli egolarını ön planda tutan insanlar mutsuzlar. Çünki sürekli daha fazlasını istemekteler. O zengin ben niye değilim, daha çok malım olsun, daha güzel olayım, daha güçlü olayım, daha, daha, daha! Biz hep daha fazlasını istiyoruz ve şöyle düşünüyoruz Allah niye öbürüne bolca vermişte bana vermiyor diyoruz, ne kadar hırslıyız! İnsan zannediyor ki fakirlik imtihan, zenginlik imtihan değil, hâlbuki fakirin bir şeyi yok ki sorulsun, zenginin hesabının ne kadar zor olduğunu bilseler zenginlik isterler mi? Birisi gelmiş peygambere bana dua et zengin oluyum demiş, vazgeç demiş peygamber. Adam ısrar etmiş peygamber dua etmiş, Allah bolca vermiş. Mallarla uğraşacağım diye önce cumaya gelmemeye, ibadetlerini aksatmaya başlamış, sonrasında cehennemlik olduğunu fark etmiş. Etrafınıza bakın hep " ben " var, bene yönelik bir dünya kurmuşlar, Oskar ödüllü bir filme bakıyorsun içinde ben var, her olayın öznesi ben... Kazançla mutluluk olmaz! Böyle bir dünyada insanlar mutlu olamazlar, ben herkesi ezerken kendim mutlu olabilir miyim? Ya onlar? Aslında insanlar huzur için yaşarlar, bütün sistemleri huzura yönelmeye ayarlıdır, en negatif enerjiye yönelme ihtiyacı içindedirler, negatif pozitife doğru devamlı akar. İnsanlar zengin olmak için yaşamazlar, amaçları kendinden yukarılardakini, kendinden güzelini, kendinden akılı olanı kıskanmak ta değildir. Bunların hepsi huzuru kaçırıcı şeyler. Huzura yönelmek ve huzurlu yaşamak isterler... Mutluluk insanın içinde mayalanır, kabarır. Ama istediklerinin hepsi huzuru kaçırıcı şeylerdir. Huzuru sağlayan, bulduran zenginliği nerede ve nasıl sağlayacaklar? Bu kendi içinde huzuru bulmak, birliği sağlamakla olacaktır. İçinizde her düşünceniz ötekini bastırmaya, ona galip çıkmaya çabalarken nasıl huzur bulabilirsiniz? İşte bu kendi içinde birliği sağlamak, çatışmaları bitirmek ve Allahla irtibatı arttırmakla gerçekleşir. Size huzur verecek tek şey budur. Allahla irtibat artınca onun istediği gibi yaşamaya başlamakla huzur gelip kalbimize oturur. Kalp kırmazsınız, kötülük etmezsiniz, yalan söylemezsiniz, hile yapmazsınız, ben bile ne kadar hatalıyım kusurlarım var der gözlerinizi Ahmet’eMehmet’e çevirmezsiniz onların eksiklerini yanlışlarını aramazsınız, zenginlikleri fakirlikleri sizi rahatsız etmez. Kişilerin potansiyelleri farklı farklıdır, tabii ki Allah bunu dikkate alır. Herkese kapasitesine göre verir. Büyük bir problemle karşılan arkadaşıma "ne mutlu sana Allah senin bu soruya cevap verebileceğinden o kadar emin ki bu sıkıntıyı sana nasip etti " dedim. Sevgili senden ne kadar emin... Okulda da öyle değil midir? Öğretmen zeki, çalışkan öğrencisine daha zor sorular sorar ve onun bu soruları çözmesinden ne kadar mutlu olursa, Allahta o kulundan o kadar hoşnut olur. Mesela Hz. Hüseyin efendimizin çektiği sıkıntılar ve onun onları hoşnutlukla kabul etmesi ve Allahın o kulundan hoşnut olmasını bir düşünsenize. O herkesi bilir, kimin neyi ne kadar çekebileceğini bilir, toprağın içinde karışmış yabancı maddeler içeren altını buldurur, ateşlere atıp erittirip içindeki diğer metalleri cürufla attırır, sonra çekiçle dövdürür, sonra kalıba döktürüp, altın para yapar ya da bir padişahın başına taç yapar. Hâlbuki altın da bu arada bir sürü sıkıntı çeker! Gayret ölçülerimiz farklı farklı, bu nedenle karşımızdakinin kapasitesini bilip beklentimizi ona göre aradan çıkarmak gerekir. Zaten karşımızdakilerden bir şeyler beklemek için bu âleme gelmiyoruz, kendinizle meşgul olun. Niye karşımızda biri var? Çünkü onun şahsında kendi eksiklerimizi, hatalarımızı görelim diye. Onda öfke görüyorsan sana aittir, onda kıskançlık görüyorsan sana aittir... Demek ki senin aynaya ihtiyacın var. Rızanın makamları vardır: Allahın verdiği her tür şeyden razı olmaya marifet denir. Sevgiliden gelmiş ben ona razıyım diyorsunuz. Yunus Emre’ye sen çok sıkıntı çekiyorsun senin için Allaha dua edelim demişler,"sakın karışmayın ben halimden memnunum demiş" Halinden memnun olma sanatı marifettir. Sabrın hakikati Allahın size verdikleri ile yetinip dünyadan daha fazla bir şey beklememektir.Hakiki sabır budur. Bizse hep fazlasını istiyoruz. Ne kadar hırslıyız... Bene yönelik bir dünya! Herkesi ezip ben mutlu olayım mantığı! Kazançla mutlu olunmaz demiştik, ama kazanç için gösterilen gayretle mutlu olunur. Mutluluk insanın içinde oluşur. Rıza makamı; dertten ve beladan memnun olmaktır. Bir de Allah razı ol dediği için razı olanlar makamı var; hiç bir dahli, yok gayreti de yok, Onlar Allahın sevdiklerinin makamıdır. Allah onlara rıza makamını verir orada mutluluk içinde yaşarlar. Ne istiyorsanız mutlaka bir diyeti bir karşılığı vardır. İnsanın istediklerine dikkat etmesi gerekir. İman edip iyilik yapanlar adn cennetine girer, Allah onlardan razı onlar Allahtan razıdırlar. Hocam öksürüp duruyorsunuz bir dua etseniz de Allah şu hastalığı sizden alsa demişler; Allahın verdiği bir misafir olan hastalık nimetinden şikâyetçi mi olayım demiş. İşte rıza makamı budur! Bu tedaviye gerek yok demek değildir. Hastalığın da hoşnutlukla karşılanabileceğinin örneğidir. Allaha teslim olmak rıza makamıdır. Hz. İbrahim ateşe atılırken Cebrail gelmiş "Allah ne dilersen yapmamı emretti seni kurtarayım mı"diyince Hz. İbrahim’in "Beni buraya atan benim ne halde olduğumu bilmez mi benim sana ihtiyacım yok " deyişi rıza makamıdır. Rıza ibadetin hakikatidir. Sabır rızanın başlangıcıdır. Dikkat ederseniz sabırda biraz zorlanma vardır. Allahım sabrediyorum,biraz sıkıntıya katlanıyorum gibi bir eda vardır. Ama bu rızada yoktur, rızada kabul vardır. Rıza içine düşülen musibeti hissetmemek değildir, Rıza ilahi hükme ve kazaya itiraz etmemektir! Acı var ama ona rıza göstermekle Allahla ilişkimiz artıyor, acı var gitmiyor ama Allahım, sen ne çektiğimi biliyorsun, senverdiğin için razıyım diyorsunuz. Bu acı biber yemek gibi yedikçe ağzınız yanıyor gözlerinizden yaş geliyor ama yine de sevdiğiniz için yiyor bundan da zevk alıyorsunuz. Acıya( celaline) talip olmayalım, cemaline talip olalım. Ama acıdan sığınılacak tek merciinin Allah olduğunu unutmayalım. Acı sizi Allaha yöneltir ve yüzümüzü O’na döndürür. Allah yüzümüzü kendisine dönmemiz için sebep yaratıyor! Herkesin acı kapasitesi farklıdır, herkesin rıza makamı farklıdır. Nimetin kendini sevindirdiği gibi musibette kendisini sevindiren kul Allahtan razı olma makamındadır. Rızanın alameti üçtür: İlahi kaza tecelli etmeden evvel bir tercihte bulunmayı terk etmek, İlahi hüküm yerine geldikten sonra ona karşı bir sıkıntı ve yüz ekşimesi bulunmaması Musibetin içindeyken kalpte ilahi muhabbetin coşması... Hadiseler arasında fark gözetmeden sevgiliyle ilişkide bulunmak rızadır. Bize musibet görünen hadise Allahla ilişki artınca bizi rahatlatıcı bir hadiseye dönüşür. Artık musibet bize musibet gibi gelmez. Belayı bela görmekten daha büyük acı olamaz. Belayı bal görmek büyük lütuftur! Demek ki hadiselerin güzel yönlerini görebilirsek sonunu bekleyebilirsek aradaki sıkıntılara takılıp kalmayız, herhalde güzel bir sonuç çıkacaktır. 1- İstek ve arzuları terk etmek rıza makamıdır. Peki, hiç mi bir şey istemeyeceğiz, ya da istemeyelim mi? İsteyeceğiz ama o istek üzerine takılıp kalmayacağız, yani sen istersen; bende böyle bir şey istiyorum demek lazım. Beyazıtı Bestami Hz. diyor ki aslında sadece seninle konuşmanın zevkine varmak için istiyorum! 2- Hadiseler bize eşit tesir edecek. 3- sıkıntı halinde Allaha ait olan muhabbeti istemek Allaha olan aşkı hissetmek... Rıza; Sabır ve tevekkül hususunda ilk makamdır. Sabır kazayı imtihan olarak görmektir. Tekrarda fayda var sabırda biraz zorlama vardır. Şükür bundan daha üstündür belayı nimet olarak görmektir. Şükürde düşünüp teşekkür ediyorsunuz, dayanabilme gücü verdiğin için teşekkür ederim diyorsunuz. Rıza bunların hepsinden üstündür tevekkülün zirvesidir. Rıza makamında hadise negatif mi pozitif mi diye düşünmüyorsunuz. Rıza da her şey sevgilinin selamı gibi geliyor size ve hadise kalmıyor! Her şey iyi gidiyorsa orda bir irtibat azalması oluyor. Örneğin Firavunun başı bir defa bile ağrımamıştır. Ayrıca "yolunda" gitmesi nedir? Olaylar benim istediğim gibi gidiyor ama acaba yolunda mı? Aslında öbür türlü her negatif hadise bir hayıra yol açabilir, her hayır da bir şerre yol açabilir. Bütün mesele yapanın ve seçmemize izin vererek yaptıranın Allah olduğunu çok iyi idrak edememeden geliyor. Sonuç olarak razı olmanın en güzel şekli O'nun yap dediklerini yapmak, yapma dediklerini yapmamaktır! O bizden neler yapmamızı istiyor ki?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.