Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Akopalittik
“Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.” Dünya Sağlık Örgütü sağlığı böyle tanımlar. Fakat insanoğlu bedenen ve ruhen olumsuz bir tablo ile karşılaşmadığı müddetçe sağlığın o tanımların kalıbına sığmayan tarifini pek umursamaz. Hele sağlığın bozulduğu kalıcı sekellerle karşılaşan insan, hayata ve dünyaya bakış açısını değiştirmek zorunda kalır. Engelli statüsünün altında ezilen, psikolojik olarak yıkıma maruz kalan, birisinin söyledikleri fazlasıyla ders verici olmakla birlikte; “ateş düştüğü yeri yakar” vecizesi paralelinde karşıdakinde aynı etkiyi yaratmaz. Aslında insanların hassasiyet derecesiyle ilgili olan bu tutumun algılanması bazen güçtür. Saramago, Körlük romanı ile sağlığa ve hastalığa dair insani bakış açılarını ustaca verir. 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülen Portekizli meşhur yazar Jose Saramago, mezkûr eseriyle sağlığı ve uyaran alımını bozan, insanı yaşayan bir ölüye döndüren kişisel kıyameti gözlerin yitimi kâbusu ile okuruna iletir. Edebiyat tarihinde hastalık konusu çoğu kez işlenmiş olmasına karşın, insanın üzerindeki marazi durumun fiziksel ve psikolojik etkilerinin çoğu zaman iyi dile getirildiği söylenemez. Bu manada Saramago, hastalık sonrası meydana gelen bedensel bir engelin ruhta yarattığı tablonun birey ve toplum bazındaki etkilerini okuruna özümsetmek gayesini taşır. Olumsuz tabloların iç karartıcı bir hali olduğundan, düşünce ekseninde insanı bazen takıntının eşiğine getirdiği malumdur. İnsanın, hissiyatının paralelinde empatik düşüncenin ötesine geçmesiyle, marazi ve bulaşıcı körlük halinin okurun ruhunda travma etkisi yapacağı düşünülebilir. Fakat Saramago ustalığını konuşturarak okuru karanlık bir kâbusun içinde kendi beyaz adasına çeker. Körlük, insana dünyada cehennemi yaşatmasına karşın, yazarın ustaca hamleleriyle körlüğün iç burkucu havası okur tarafından pek hissedilmez. Yazarın dili o kadar etkilidir ki, anlatılan tablodaki iğrençliğin ortasına misafir olan okur, mekânın havasını içine çekmesine rağmen hissettiği rahatsızlığın etkisinin ortadan kalktığını duyumsar. Saramago’nun körlük tasviri bile umut suyuyla yıkanmıştır. Körlük denilince ilk akla gelen karanlığın kimi zaman esamisi okunmaz. Zira kör olanlar görme yetilerini kaybettiklerinde sadece uçsuz bucaksız bir beyazla karşılaşırlar. Aslında bu beyaz karanlığın içindeki bir yıldız gibi parlar. Çizilen her karakter fiziksel engelini kaldıran bir umudun kancasına hayallerini asar. İnsan ruhunun bütün keşmekeşinin bozulduğu ruhi travmaların zirve yaptığı cehennemden farksız bir ortamda, umudun diliyle karakterleri konuşturmak her ne kadar tutarsız görünmesi gerekirken; Saramago, acının içinde okurun diline bal çalarak, ustalığını konuşturur. Eser bilinmeyen bir zamanda ve mekânda, isimleri bilinmeyen karakterlerin başrolde olduğu eşsiz bir kurguyla zuhur eder. Bu yönüyle fazlasıyla özgün bir perspektif vermesine karşın, asıl özgünlüğü karakter isimlerinin verilmemesiyle ortaya çıkar. Eserde bir tek karakter ismi yoktur. Zira her karakter kendisine yapışan kimlikle tanımlanır. Akılda ilk uyanan izlenim isim olup karaktere yapışırken, başka romanlarda görülmeyen bu üslup ilk aşamada belki de okur tarafından yadırganır. Ama yadırganmaması gereken bir durum vardır ki, insanı insanlıktan çıkaran körlük insanın yaşamla arasındaki bağla beraber ismini de peşine takıp götürür. Yazarın dediği gibi; “…neye yarar ki, adlarımız ne işimize yarayacak, hiçbir köpek diğerini bizim koyduğumuz adla tanımaz (s.65).” Tabiî eserdeki tek özgünlük karakter isimlendirmelerinde görülmez. Kitabın başındaki “yazarın kendine özgü yazım şekline sadık kalınmıştır” uyarısı sayfalar ilerledikçe daha iyi anlaşılır. Alışılagelen yazım tercihlerinin aksine anlatıcının sesi ve büyük harfle başlayan diyaloglar aynı paragrafın içinde virgülle ayrılarak, koyun koyuna okura sunulur. Biçimdeki bu seçim ilk aşamada okura garip gelse de aslında farklı bir terkip sunduğu dikkatten kaçmaz. Eserin anlam yönünden zenginliği; biçimdeki tercihleri gölgede bırakır. Çünkü eser 300 sayfalık tek bir paragrafta sunulsa dahi, okurun fazla seçici davranıp muhtevayı ikinci plana iteceği düşünülemez. Eserin olay örgüsünün fazlasıyla cezbedici olduğu söylenebilir. Eserin sürükleyici yönünü pekiştiren maceralar, adeta kör birisi tarafında tecrübe edilmişçesine gerçekçidir. Olay örgüsüne eklemlenmesi gereken karakterlerin şahsi geçmişlerine dair hikâyeler biraz sönüktür. Saramago, bulaşıcı körlüğe öylesine odaklanmıştır ki kahramanlarının geçmişleri hususunda daha detaylı bir şekilde analize girmekten kaçınır. Hikâye içinde hikâye ya da kurgu içinde kurgu şeklinde tezahür eden yaklaşım fazlasıyla göze çarpmaz. Bu da her konuda olduğu gibi yazarın klasik kalıpların dışına çıkma isteğini kanıtlar. Eserin güncel bir yönünün olduğunu da belirtmek gerekir. Zira Kovid19 salgınını yaşadığımız bu günlerde bütün toplumu tüm yönleriyle etkileyen küresel bulaşıcı bir hastalığın insanlar üzerinde nasıl bir psikolojik etki yarattığı, bu etkiyle çağımızdaki tutarlı izdüşümlerin neler olduğunu, eserde görmek okuru şaşırtır. Zira insan çoğu zaman benzer tepkileri vermesiyle doğasını dışa vurur. İnsanın tehlike (bulaşıcı hastalık) karşısındaki tutumunu bir yazarın çok iyi yakalayacağı elbette ki malumdur. Saramago, bu anlamda yaşadığımız evrensel olumsuzluklara üst akılla yaklaşarak benzer insani tavırları sayfalarına taşır. Sonuçta; “körler ülkesinde tek gözlü adam kraldır.” Bu meşhur söze göre romanın kralı ise hiç şüphesiz ki Saramago’dur. Körlüğün yarattığı o felaket çağrışımlarını bazen bir körün bile izah etmesi zordur. Düşünce ve tavır yönünden bir uzvun kaybıyla gözün kaybının bir olmadığını ve hayatın kalbimizle beynimiz arasındaki iki küçük küreye bağlı olduğunu, eserle beraber anlamak mümkündür. Bu yönüyle eserin muazzam bir farkındalık yarattığını inkâr edemeyiz. Bazen kıymetini tam olarak algılayamadığımız nimetlerin değerini idrak etmek için Saramago’nun bu eseri okunmalı… Ne kadar olumsuz çağrışımlar yapsa da hayatın içinde Saramago’nun anımsattığı istenmeyen ihtimallerin olduğu, insanın kaçınılmaz tehlikelerle karşı karşıya ömrünü sürdürdüğü aşikârdır. İnsanın yazgısındaki kırılganlık belki gelecek zamanlarda bir distopyayı bize gösterecek, ne olursa olsun, geleceğe dair edebi tasavvurlar insan merkezli olmalıdır. Saramago insanın o kendine has merkezinden fazla ayrılmayarak, bizi bize fevkalade anlatır.
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022104,2bin okunma
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.