Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İbni Haldun ve Türkler
Garodi'nin iddialarının aksine İbni Haldun'u ilk tanıyanlar da dünyaya tanıtanlar da Türkler olmuştur. 1332-1406 yılları arasında yaşayan bu ünlü Arap düşünüründen ilk tercümeyi, 1550 yılında öldüğünü bildiğimiz Muhammet b. Ahmet Hafız, al-Din, Madinat al-ilm adlı eserinde yapmıştır. 1710-1770 yılları arasında yaşayan Şeyhülislam Pirîzâde Osman Saip Efendi ise İbn-i Haldun'un ünlü eseri Mukaddime'yi tam olarak Türkçe'ye çevirmiş, İrlanda asıllı şarkiyatçı W. De Slane, Pirizâde sayesinde İbni Haldun'u tanıyabilmiştir. Fransızların İbni Haldun'u keşfedebilmeleri için 19. yüzyıla kadar beklemek gerekmiştir. Fransız Doğu Dilleri Bilgini Silvestre de Sacy, 19. asrın başında İbni Haldun'un eserlerinden ancak bazılarını Fransızcaya tercüme edebilmiştir. - Ne zaman? 1806'da!… Yani İbni Haldun'un ölümünden tam 400 yıl sonra!… Ve Türklerin sayesinde!… İbni Haldun, Türk Milleti tarafından öylesine sevilmiş ve benimsenmiştir ki; ünlü Kaside-i Bürde'si bugün bile bütün Anadolu'da okunmaktadır. Türk imparatorluklarını, kokuşmuş Avrupa'nın sömürgeci devletleri gibi algılaması sebebiyle müthiş bir yanılgıya düşerek, "Türkler'in Arap kültürünü yok ettiklerini" iddia eden Garodi'ye en güzel cevabı İbni Haldun vermektedir ve asırlar öncesinden demektedir ki: - Türkler dünyadaki ümmetlerin en büyüğü olup, onlardan başka büyük cins yoktur! Garodi'nin, Arap kültürünü yok ettiğinden bahsettiği Türkler, aslında Arap kültürünü himaye etmiş, Arap dil ve kültürünün gelişmesine çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Hammad el-Cevheri adındaki Farab'lı bir Türk, Kaşgarlı Mahmut'tan yarım asır önce Tacül'l-Luğa ve Sıhhahü'l-Arabiyye'yi yazmıştır. Yüzyıllar boyunca Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde okutulan bu mükemmel lügat, hâlen Arapça konusunda temel müracaat kitaplarından biri olarak kabul edilmektedir. Arapların el-Basriyyun dedikleri Basra Dil Okulu'nun kurucusu da Ahmet adında Ferganalı bir Türktür. 1144'te öldüğü bilinen Cârullah ez-Zemahşeri, Arap dil ve edebiyatının en önemli otoriteleri arasındadır. Tahta bacağıyla Yemen'i, Hicaz'ı, öteki Arap illerini dolaşarak ve çölün derinliklerindeki Arap aşiretleriyle görüşerek birçok Arapça kelimeyi tespit eden Zemahşeri'nin Mukaddimetü'l- Edep isimli kitabı bir şaheser olarak kabul edilir. Fâiku'l-Luğa, Müteşâbihü'l-Esma ve Esasü'l-Belâğa isimli kitaplarıyla ün yapan bu Türk bilgininin, Arap dil ve edebiyatına dair daha birçok eseri vardır. Arap bilginleri, Zemahşeri'nin Arap dil ve kültürüne yaptığı hizmetleri anlatmak için "Şu köse sakallı topal olmasaydı Kur'an'ın mânâsı henüz keşfedilmemiş olurdu! " demişlerdir. Yukarıda zikrettiğimiz bilginlere ilâveten Ebü'l Kasım Mahmut bin Aziz el-Arizi, Ali bin Muhammet bin Arslan, Bay Çükel-Bakkali, Ameraní el-Harzemi, Ali el-Mutârrazi el-Harzemi, El-Sekkaki, El- Kasım bin el-Hüseyn gibi daha birçok Türk bilgini sıralayabiliriz ki, bunlar adeta Arapçayı yeniden kurmuşlardır. Öyle ki, sayın Zekeriya Kitapçı, Türkler'in Arap dil ve edebiyatına yaptığı hizmetleri anlatabilmek için bir kitap bile yazmıştır! Biz bu listeyi sayfalarca uzatabiliriz ama Türkleri Arap dil ve kültürünün gelişmesini engellemekle suçlayan Garodi, Arap dil ve kültürüne katkıda bulunan bir tek Fransız'dan bahsedemez! Zaten bizim muhatabımız da elli küsur yıldan beri Allahsız bir kadınla mutlu bir hayat yaşayan elin gâvuru değildir, ne yazık ki, dostlarımızdır. 20 yıl boyunca Fransız Komünist Partisi'nin üç numaralı adamı ve bir numaralı kuramcısı olan Garodi, ne zaman Türkiye'ye dâvet edilip, İslâmiyet konusunda din adamlarına, tarih konusunda bilim adamlarına konferanslar verdiyse bir değil, birkaç dostumuzu ebediyen kaybetmişizdir biz…
Sayfa 153 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.