Arabistan’ın kaderinin değişmesinde oldukça etkin şekilde rol alan İngiliz Gertrude Bell’in hikâyesini okuyucuları ile buluşturan “Çöl Kraliçesi” kitabı, Mezopotamya’nın Osmanlı Devleti’nden kopuşunun ardında yatan sırları biraz da olsa gün yüzüne çıkarıyor.
Ortadoguda arkæolog, seyyah ve orada yasayanlara gore ise casus olarak gorulen britanyali Ingiliz Gertrude Bell’in oyobiyogragisi niteliginde olan roman bana kismen Poulho Coelho nun Casus Adli eserindeki Mata Hari isimli kadinin yasam hikayesini andirdi.
Ortadoguda sayisiz ulke gezen ve arapcayi Ana dili gibi ogrenen Miss Bell o zaman Osmanli imparatorlugu topragi olan Mezopotamya cografyasinda kaldigi surece ordaki farkli irklarla diyologlari ve yasam mucadelesi basarili bir sekilde kaleme alinmis.
Önceleri yalnızlığıyla başa çıkmak amacıyla çıktığı seyahatler, zaman içinde Gertrude için vazgeçilmez bir hâl alır. Özellikle Doğu, onun için keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Britanya sevgisi ile gittiği her seyahati ve bölgeyi kaleme alarak, ülkesine, Doğu ve çöl hakkında tüm bildiklerini aktarmaya çalışmıştır. Araplar ve diğer kabileler tarafından sevilmesi ve tutulması sayesinde bu bilgileri alması hiç de zor olmamıştır. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İngiliz hükümeti bölgede Gertrude Bell’in tecrübelerine ihtiyaç duyar. Gertrude, vatanına duyduğu sevgiyle bu teklifi gönülden kabul eder ve Arap Yarımadasının kaderini tayin edecek pek çok olayda parmağı bulunur. Amacı Britanya’nın bayrağının bu çok iyi tanıdığı topraklarda dalgalanmasıdır.