Gönderi

Allahu’s-samed “Samed” lügatta iki sûretle tefsir olunmuştur: 1. Lâ cevfe lehû (boşluğu olmayan); 2. Umûr-i mühimmede kendisine müracaat olunan zât-ı celî- lu’l-kadr’dir. Birinci tefsire göre mânâsı selbîdir ki nefy-i mahiyete işarettir. [Nefyo- lunan bu mahiyet gayra müteallik olan mahiyettir.] Çünkü “mahiyeti-ol- mayan”ın mahiyetten ibaret olan cevf ve batnı dahi olmayacağı tabiidir. Bâtını olmadığı hâlde mevcud bulunan zâtındaki cihet ve itibarı ancak vücududur. Vücuddan başka itibar ve ciheti olmayan yani min haysu hüve hüve vü- cuddan ibaret olan ise gayr-ı kâbil-i ‘ademdir. Bundan da samed-i hakîkînin kâffe-i vücûhtan mutlak vâcibu’l-vücûd olduğu mantıken istintac olunur. İkinci tefsire nazaran mânâ selbî olmayıp izafîdir. Bu da kâffe-i mah- lukât için zât-ı ulûhiyetin seyyid-i küll olmasıdır. Âyet-i kerîmeden bu iki mânânın irade edilmesi de muhtemeldir.* Bu hâlde âyet-i kerîme’nin mânâ-yı münîfi, “İlah böyle olandır, yani ulûhiyet şu selb u icabın mecmû‘undan ibarettir” siyakında olmuş olur. * İbn Sînâ’nın bu kelamı kendisi Hanefiyyu’l-mezheb olmakla umûm-i müştereke binaendir.
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.