Gönderi

İki Mağaranın Hikâyesi
Morpheus Neo'ya "Zihnin için bir hapishanede," der. Köleler, savaş mahkûmları, toplama kampı kurbanları bile, an gelir, zihinlerinde özgür olurlar. "Bedenime sahip olabilirler, ama ruhuma asla." Köleliğe ve mahkûmiyete karşı bu direniş çağlar boyunca birçok kahramana şiar olmuştur. Örneğin Epictetus, Fredrick Douglass, Viktor Frankl, James Bond Stockdale, Nelson Mandela, John McCain, Mal-colm X, Rubin "Hurricane" Carter. Zihin için bir hapishaneden daha kötü olan şey, bir zihin hapishanesidir; içinde olduğunu bilmez, bu yüzden de kaçma isteği duymazsınız. Böyle bir hapishanenin içinde olan bir insan, özgür bırakıldığını nasıl anlayabilir ki? Varsay ki onlardan biri serbest bırakılıp ayağa kalkmaya zorlansın, geriye dönsün ve gözlerini ışıktan ayırmadan yürüsün, bütün bu hareketler acı verecektir ve gözleri eskiden beri görüp durduğu gölgelerin ait olduğu nesneleri göremeyecek kadar kamaşmış olacaktır. Biri ona eskiden gördüklerinin anlamsız bir yanılsama olduğunu, fakat şimdi bir şekilde hakikate daha yakın olduğunu ve daha gerçek nesnelere baktığını, daha doğru bir bakışa yaklaştığını söylese, bu kişi ne düşünür dersiniz?.. Şaşırıp, kendine şimdi gösterilen nesnelerin eskiden gördüklerinden daha gerçek olmadığına inanmayacak mıdır?" Bu satırlar Platon'un mağara alegorisi (ayrıca benzetmesi, miti, mağara meseli) diye bilenen bir hikâye anlattığı Cumhuriyet (514c) kitabından alınmıştır. Bununla birlikte anlatı, Neo'nun Matrix'ten kurtarıldığında yaşadığı güçlüğü çok iyi tarif etmektedir. Mağaradaki mahkûmlar, boyunlarından, ellerinden ve ayaklarından zincirlenmişlerdir. Doğuştan itibaren bu haldedirler ve başka hiçbir hayat mevhumları yoktur. Gardiyanlar, bir gölge oyununda olduğu gibi, ateşin önünde hayvan şekillerini geçirirken, gölgeler önlerindeki duvara düşer. Mahkûmlar duvardaki -gerçek hayvanların değil, tahtadan oyma şekillere ait- gölgeleri seyreder. Bu gölgeleri mümkün 19 kılan ışık, en iyi ışık, yani güneş ışığı değil, bir ateşin ışığıdır. Ne var ki mahkûmlar tutsak olduklarını bilmezler ve kendilerince tecrübe edilen dışında herhangi bir gerçekliğin var olduğundan kuşkulanmazlar. Gelgelelim bir gün, mahkûmlardan biri serbest bırakılır, dış dünyaya çıkarılır ve orada, güneş ışığında, şeyleri bilfiil oldukları gibi görür. Bencil bir şekilde dış dünyada kalmaktansa, esaret içinde yaşadıklarını ötekilere anlatmak için geri döner, arkadaşları onun delirdiğine inanarak, alayla karşılık verir. Bu hikâye Platon'un hocası Sokrates'in hayatına benzer. Deli olduğu düşünülmüş ve nihayet dikkatleri daha yüksek bir gerçeklik düzlemine çekmeye çalıştığı için ölümle cezalandırılmıştır. Elbette Matrix'ten kurtulan ve "hakikat çölünü" gören Neo'nun hikâyesine de benzemektedir. Neo, tıpkı Platon'un mahkûmu gibi, kendinin zincirlenmiş veya daha kesin bir ifadeyle, Matrix'in yanılsatıcı gölge oyununu zihninde canlandıran siyah kablolara bağlanmış olduğunu öğrenir. Platon'un mağara alegorisinde mahkûmu kimin kurtardığı belli değildir; ne var ki Matrix'te bu kişi Morpheus'tur (Morpheus Yunan mitolojisinde, rüyalar yoluyla şekillerde değişiklik yapan uyku tanrısının ismidir). Neo, yukarı doğru çekiştirilmek zorunda kalınmış olması gereken Platon'un mahkûmu gibi, pembe bir mağara bulamacının içinde kabloyla bağlanmış halde uyuyan diğer bihaber mahkûmların görüntüsü karşısında ilk önce korkuya kapılır. Neo şimdi gördüğü şeyin gerçek olduğunu ve eskiden bir düş dünyasında yaşamış olduğunu kabul etmek istemez. Morpheus "Bu insanların çoğu fişlerinin çekilmesine hazır değiller," diyerek Neo'yu teskin eder. Tıpkı Platon'un mahkûmunun mağaranın dışındaki gerçek dünyaya ağır ve acılı uyum sağlama dönemi gibi, Neo'nun iyileşmesi de acılıdır. "Gözlerim neden acıyor?" diye sorar Neo. "Çünkü onları daha önce hiç kullanmadın," diye yanıt verir Morpheus. "Eğitimin kökü acı, meyvesi tatlıdır," diye yazar Aristoteles. Biz de eğitim kelimesinin İngilizce'de etimolojik olarak "dışarı çıkarmak" 20 anlamına geldiğini unutmamalıyız, Mahkûm mağaradan, Neo Mat-rix'ten dışarı çıkarılmıştır. Hipokrat Yemini hekimlere tıbbi bilginin sahipleri değil, taşıyıcısı ve yayıcısı olduklarım hatırlatır. Başkalarına yardım etmek için bilgiyi paylaşmak zorundadırlar. Felsefe eğitimi alanları ise bağlayan ciddi bir yemin yoktur, fakat bu bilgiyi paylaşanların sayısı hiç de daha az değildir. Platon'un firari mahkûmu güneş ışığındaki iyilik ve bilgi dünyasında kalabilirdi, fakat geriye döner ve ötekilere yardım eder. Bu mahkûm eski inanışlarına ve hayatını eskiden olduğu gibi yaşamaya dönmektense, "Homeros'un Achilles'i gibi hissetmez mi, tek karış toprağı olmayan bir adamın evinde karın tokluğuna çalışan bir köle olmayı yeğlemez mi," (Cumhuriyet 515d) her şeye katlanmaz mı? Neo da, Cypher'in aksine, sahte bir hakikate dönmektense her şeye katlanmaya razı olacaktır.
·
103 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.