Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Diğer Mezhep ve Din Mensuplarma Yaklaşımları Amerikan Protestan fundamentalistleri başta Katolikler ol­mak üzere deistlerden, mormonlardan ve komünistlerden nefret ediyor, tüm bu inanç gruplarının toplumun hristiyan do­kusunu bozduklarına inanıyorlardı. 1887 yılında ülkenin en bü­yük anti-katolik yapısı olup 2 milyon 250 bin üyeye ulaşan Ame­rikan Koruyucu Cemiyeti (American Protective Association) kurul­du. Çeşitli yayınlarla katolik karşıtı çalışmalar yapan cemiyete göre onlara oy hakkı tanımak Amerika'yı şeytani etkiye açmak demekti. Zira fundamentalistler, Katoliklerin hristiyan değil put­perest olduklarını düşünüyor ve onları "doğru" hristiyanlığa döndürmek gerektiğine inanıyorlardı. 257 Soğuk savaş dönemi boyunca tanımlanan "şeytan" komünizm oldu. Nitekim, Armageddon'da yapılacağı öngörülen nihai savaş­ta taraflardan biri Amerika iken diğeri Sovyetler olarak mülaha­za edildi. Komünizm aleyhtarlığı, Latin Amerika, Karayip, Fili­pin, Kore ve Vietnam gibi ülkelere müdahaleye halk desteğini sağlamak için kullanıldı. Sovyetler'in yıkılmasının ardından, bu sefer şeytani güç ola­rak tanımlanan unsur müslüman toplumlar oldu. 1991'deki Kör­fez savaşı sırasında Birleşik Devletler ordusunda bulunan evanje­lik papazlar askerleri, Şeytan Saddam Hüseyin'e ve O'nun be­nimsediği "şeytani" inanca karşı daha yürekli savaşmaya çağırı­yorlardı. 258 Fakat sadece Saddam Hüseyin ve Kaddafi gibi lider­ler değil, tüm müslümanlar fundamentalistlerce "şeytanın köle­leri" olarak nitelendirildi.259 Fundamentalistlerin yahudilere yaklaşımları da dikkate değer bir öneme sahiptir. Zira fundamentalist eskatoloji büyük oranda yahudilere ve İsrail devletine bağlıdır. 1917'deki Balfour Dekle­rasyonu fundamentalistleri son derece heyecanlandırmıştı. 1948' -de İsrail devleti kurulduğunda Jerry Falwell, yeni devletin İsa'nın dönüşünün yakın olduğuna işaret eden en büyük delil olduğunu söyledi. İsrail'e destek zorunluydu zira, yahudiler vadedilen top­raklarda yaşamadıkları sürece İsa geri dönmeyecek ve son günler başlamayacaktı. Nitekim, Charles Strozier'in New Yorklu funda­mentalistlerle yaptığı mülakatlarda durum açıkça ortaya konuyor­du. "Deborah'nın dediği gibi: 'İncil bize kesin olarak Kudüs'ün ve yahudilerin huzuru için dua etmemizi söylüyor."'260 Amerikan muhafazakar evanjelikler arasında geniş destek bu­lan Hristiyan Siyonist hareket, "Stand for Israel", "Christians for Israel" gibi örgütler kurdu. Ayrıca, Pat Robertson'un ulusu ve dünyayı evanjelize etmek amacıyla oluşturduğu 700 klüp gibi medya araçları da İsrail'in yeniden kurulması için finansal destek ve politik talepte bulundu. 11 Eylül 2001 saldırılarının hemen ardından halen Amerikalı fundamentalistlerin önde gelen sözcülerinden olan 700 Klüp için hazırlanan programlar gözlendiğinde İsrail'e verilen desteğin bir takım yollardan meşrulaştırıldığı gözlenmiştir. Öncelikle, Yahudi inancı ile Hristiyan inançları arasındaki benzerlik vurgulanırken, dayanışma ruhunun canlandırılmasına çalışılmış, bu amaçla Ya­hudilerin yeni yıl festivali olan Rosh Hashanah kutlamasına katı­lan Pat Robertson, Yahudilere desteğini en sıcak şekilde göster­mişti. İkinci olarak, söz konusu programlarda İsrail Amerika'nın en iyi dostu olarak gösterilmiş ve İsrail'in Filistin'e karşı destek­lenmesi için çalışılmıştır. Benzer şekilde, 11 Eylül saldırıları ile İsrail'de yaşananlar arasında benzerlikler ön plana çıkarılmış, Amerikalıların yahudi tecrübesinden faydalanması gerektiği vur­gulanmıştır. Üçüncü olarak, ortak düşman şeklinde tanımlanan Filistinliler ve müslümanlar hedef gösterilmek suretiyle hristiyan ve yahudiler arasında yakınlık tesis edilmeye çalışılmıştır. Tüm bunlar sonucunda hristiyan-siyonist koalisyonun teklifi Filistin üzerine katı bir askeri harekattır. Nitekim, Filistinlilerin tüm Batı Şeria'dan sürülmesi gerektiğini savunan Falwell, Robertson, DeLay gibi isimlerin yanı sıra Kudüs'deki Mescid-i Aksa'nın yıkı­lıp yerine Yahudi tapınağının inşa edilmesi ve İsrail sınırının Irak'a kadar genişletilmesini isteyenler de mevcuttur.262 Nitekim, 1999 yılında birbirlerinden bağımsız olarak Mescid-i Aksa'ya saldırı planlayan üç hristiyan ve iki yahudi yakalanmıştır ki içle­rinden ikisinin amacının tarihin sonunda vuku bulacak Arma­geddon savaşını başlatmak olduğu tespit edilmiştir.263 Filistinlileri Hitler ile benzeştiren Falwell, İsrail'e desteğini şu şekilde dile getirmiştir: "Bu İslami fundamentalistler, radikal te­röristler, Ortadoğu canavarları, İsrail ulusunu yok etmeye, İsrail'i denize gömmeye ve dünyayı fethetmeye yemin etmişlerdir. Öte yandan, İsrail'de yaşanan olaylar, Robertson tarafından Yükseliş'in yakın olduğu şeklinde yorumlanmış, mevcut durum apo­kaliptik öngörülerle desteklenmiştir. Ancak, her ne kadar fundamentalizmin eskatolojik önculleri Yahudilere desteği şart koşsa da, dünyanın sonuna gelindiğinde. yahudilerin ancak küçük bir bölümünün kurtuluşa ereceğine ina­nan fundamentalistlere göre hristiyanlar Tanrı'nın göksel ve ni­hai planına dahilken, Yahudiler sadece dünyevi planın bir parça­sıdır. John Darby'nin baŞlatıp John Walvoord'un geliştirdiği bu teoriye göre, dünyanın sonunda ortaya çıkacak olan Deccal, ya­hudilerin büyük kısmını kandıracak ve sadece 144 bin yahudi Deccal'e kanmayıp hristiyanlığa yönelerek kurtuluşa erecektir. Siyasete ve Demokrasiye Yaklaşımları Arnerika'da fundamentalizmin ortaya çıktığı ilk dönemlerde siyasete sıcak bakmayan fundamentalistler, 1970'li yıllara kadar politikaya katılımı yanlış bulmuşlar, yerine dua etmeyi ve dini faaliyetleri teşvik etmişlerdir. Ancak zamanla devletin toplumsal hayattaki belirleyiciliğinin farkına varmışlar ve amaçlarına ula­şabilmek için siyasi faaliyet içine girmek zorunda olduklarını his­setmişlerdir. Nitekim tarihsel süreçte ilk olarak evrim karşıtlık­larıyla dikkat çekmişler, ancak bu dönemde (1920'ler) siyasetle ilişkileri sistemli bir şekilde değil rastgele olmuştur. 267 1930 ve 1940'lı yıllarda politikaya dair suskunlukları devam etmiş; 1950 ve 1960'larda bir süredir etkili olan komünizm karşıtlığına des­tek vermişlerdir. 1976'da Jimmy Carter'ın adaylığı evanjelikleri ilk kez büyük ölçüde harekete geçirmiş ve takip eden süreçte fun­damentalistlerin politik faaliyetleri büyüyerek devam etmiştir. 1970'ler boyunca teşekkül eden ve bu kez "seküler huma­nizm" karşıtlığıyla dikkat çeken Yeni Hristiyan Sağ (New Chris­tian Right-NCR) organizasyonları içinde en önemli ikisi Ahlaklı Çoğunluk ve Hristiyan Sesi (Christian Voice) adlı gruplar olmuş­tur. Her ikisi de 1978'de kurulmuş; bunlardan Hristiyan Sesi, Ca­lifornia'daki bazı yerel anti-gay ve anti-pornografi gruplarının faaliyetlerini genişletmeleri sonucu oluşmuştur. Üyeleri çoğun­lukla bağımsız İncil kiliseleri, bağımsız Baptist kiliseleri ve diğer fundamentalist kiliselerden, ayrıca Pentekostal Tanrı Meclisleri (Pentecostal Assemblies of God) takipçilerinden oluşmuştur.268 Ancak yukarıda genişçe üzerinde durduğumuz için burada tekrar etmek istemediğimiz Ahlaklı Çoğunluk hareketi diğerinden çok daha fazla etkili olmuş ve ses getirmiştir. 1980'li yıllar yeni tip bir Hristiyan Sağ faaliyetine sahne ol­muştur. Bu kez, Baptist Pat Robertson'ın başını çektiği pentekos­tal ve karizmatik hristiyanlar ön plandadır. 700 klüpteki kariyeri boyunca kendini bir karizmatik olarak inşa eden Robertson, son siyasi olayları da pre-millenarist bakış açısıyla yorumlayarak fun­damentalistlerin desteğini almaya çalışmıştır. Fundamentalistlerin siyasete yaklaşımlarında dikkat çeken önemli hususlardan biri Amerika'nın bekası ile hristiyanlığın be­kasının bir tutulmasıdır. 269 Nitekim daha evvel de belirttiğimiz gibi fundamentalistler, Amerikalıların Tanrı tarafından seçilmiş bir millet olduğuna ve Tanrı'nın yeryüzü senaryosunu gerçekleş­tirmekle görevli olduğuna gönülden iman eder. Bu nedenle fun­damentalistler, gerek ulusal gerek uluslararası siyasi olaylara karşı taraf olmaktan çekinmez. Zira, Tanrı buyruğunu hakim kılmak için politika görmezden gelinemeyecek toplumsal bir ol­gudur. Böylece siyasi sorumluluktan kaçınmayan fundamenta­listler, bir taraftan dini donanıma ve inanca sahip kimselerin se­çilmesi için çaba gösterirken, diğer taraftan siyasette aktif ol­maktan kaçınmamışlardır. Demokrasiye şüpheyle yaklaşan ve çoğunluğun yönetımıne değil, dindar bir cumhuriyete özlem duyan Birleşik Devletler­deki Protestan fundamentalistleri, politik söylemlerini Amerikan anayasasının manevi önemi ve kurucularının dindarlığıyla des­teklerler. Buna göre Amerikan anayasası İncil prensiplerine oturan kutsal bir metindir ancak zamanla kurucuların ve anaya­sanın gösterdiği yoldan sapılmıştır. Dolayısıyla yapılması gere­ken Amerikan toplumunu özüne döndürmektir. Aileye ve Cinsiyet Problemine Yaklaşımları Fundamentalistler, modern toplumun bir çeşit kritiğini yapar ve olumsuzlukları önplana çıkarır. Ahlaksızlık, yolsuzluk, şiddet ve günah içine batmış; homoseksüelliğin, pornografinin, kürtajın yaygın olduğu modern topluma karşılık kutsal değerlerin ön planda olduğu bir toplum önerir. Fundamentalistler, toplumsal konularda ataerkil yaklaşımla­rıyla dikkat çeker. Bu husus, hristiyan fundamentalistlerin diğer dinlerin fundamentalist yorumlarıyla olan ortak özelliğini yansı­tır. Buna göre kadının eş ve anne olarak konumu bellidir ve vu­ku bulacak herhangi bir değişim geleneksel kültür için büyük bir tehdittir. Zira, kadınların kontrol altında tutulması toplumsal dü­zenin devam etmesi için gerekli görülmüştür. Benimsenen otori­te hiyerarşisinde kadın alt sıralardadır: "Birleşik Devletlerin için­de ve dışında yayılan fundamentalist, Pentekostal, Karizmatik Protestan kiliselerin büyük çoğunluğunda, otorite yukarıdan aşa­ğıya doğru şu şekilde sıralanır: Tanrı-Din Adamı-Koca-Kadın-Çocuk. Fundamentalistlerin öngördüğü aile tipi ataerkil nükleer ai­ledir. Papaz ve karısı ideal eş olarak sunulur; biri yönetirken di­ğeri onu takip eder. Ayrıca, ruhbana evliliği yasaklayan Katolik yapı eleştirilir. Zira, evliliğin kendisine yasaklandığı bir rahibin inananlara örnek olabilmesi ve yol göstermesi mümkün değildir. Öte yandan, Meryem'in kutsallaştırıldığı Katolik inancı, funda­mentalistlerce feminen olmakla ve erkek egemenliğini zedele­mekle suçlanır. Nitekim, 1920 yılında evanjelist Billy Sunday hristiyanlığın "erkek dini" olduğunu söylemiştir.274 Aile içinde güçlü, cesur Tanrısal erkek figürü, ulusal düzeyde güçlü bir ordu ile paralellik arzeder.275 Amerikan sisteminin yal­nızca korunması değil yayılması gerektiğine de inanan funda­mentalistler bu anlamda daha Tanrısal bir dünya için güç kullan­ma hususunda tereddüt göstermezler. Feminist hareketlere şiddetle karşı çıkan fundamentalistler, feminist hareketin ''Tanrının otorite çizgisini" de facto olarak yok ettiğini ve bunun Amerikan ailesi için ciddi bir tehdit olduğunu savunurlar. 276Fundamentalist söylemde önemli yer işgal eden ve sembolik anlam ifade eden kürtaj ve homoseksüellik meselelerinde net ta­vırlarıyla dikkat çeken fundamentalistler, homoseksüelliği ahlakı ve dini yok saymakla, kürtajı katillikle eş tutarlar. Liberaller me­seleyi bireysellik temelinde meşrulaştırırken, hayatın ilk gebelik anından itibaren başladığını savunan muhafazakar protestanla­rın meseleye yaklaşımları siyasi tercihlerini de etkiler.
·
114 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.