Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İbn Arabi ve Kamil İnsan
Sufi felsefesi açısından Rumi, daha çok vecdi ve şiirselliği temsil eder, ancak daha teorik ve kurgusal bir ifade tarzı da söz konusudur. Kamil insan kavramı, bilhassa İbn Arabi'ye (1165- 1240, bundan sonra Arabi olarak adlandırılacaktır) atfen kulla­ nılır. Sufiler kendisini Şeyh-i Ekber ve Muhyiddin (Dini İhya Eden) olarak adlandırır. James Morris'in ifadeleriyle, Whitehead'in Platon'la ilgili meşhur görüşünü yeniden ifa­ de eden ve bir derece aynı hayali paylaşan bir kişi, İbn Arabi sonrası (en azından 18. asra ve modern Batı'yla karşı karşı­ ya gelinen döneme kadar) İslami düşünce tarihinin büyük oranda onun eserlerine yazılan dipnotlar olarak yorumlan­ dığını söyleyebilir. (Morris 1986: 540) Tam adıyla Ebu Abdullah Muhammed ibn Ali ibn Mu­ hammed ibn Arabi 1165 yılında İspanya'nın güney doğusunda yer alan Valencia'nın Murcia şehrinde doğdu. Sadece bir filozof ve mutasavvıf olmayan İbn Arabi, ayet ve hadisleri şerh etmiş, Rumi standartlarında olmasa da şiir bile yazmıştır. Diğer bü­ yük Endülüslü filozof İbn Rüşd gibi (4. bölüme bakınız), Arabi de teolojik, ilmi ve felsefi fikirlerin paylaşılmasına fırsat tanıyan, farklı kültür ve dini geleneklerin zenginliğini tecrübe ettiği bir çevrede yetişti. 136 Doğuşundan Günümüze İslam Felsefesi Arabi, Musa, İsa ve Muhammed'i (s.a.v.) keşfen gördüğünü ve onların kendisini dini ilimlerin tahsilini bırakmaya zorlayıp tasavvufa yönlendirdiğini öne sürer. Bunun bir sonucu olarak, irfan aramak için yollara düştü, İspanya'da Sevilla ve Ceuta'ya gitti, sonra daha da uzaklara, Mekke, Kudüs ve Bağdat'a ulaştı. Birçok mutasavvıfve filozoftan ders aldı. Bunlar arasında ken­ disine bilhassa ilham veren birçok bayan da vardı. İspanya'da iki yaşlı hanım mutasavvıfla karşılaştı: Marchenalı Şems ve Kurtu­ balı Fatıma bint ibn el-Müsenna. Arabi, Fatıma ile ilgili şunları söyler: Sevilla'da yaşıyordu. Onunla tanıştığımda, doksanlı yaşla­ rındaydı. Ona tamamen sathi bir nazarla bakan, onun bir ahmak olduğunu düşünebilirdi, o ise buna şöyle cevap ve­ rirdi: ''Asıl ahmak, Rabbini bilmeyendir." Şöyle derdi: "Beni ziyarete gelenler arasında İbn Arabi'den daha fazla hayran kaldığım kimse olmadı." Bunun sebebi sorulduğunda şöy­ le cevap verirdi: "Siz beni ziyarete gelirken benliğinizin bir kısmıyla gelip diğer kısımlarını başka mülahazalarla meşgul ediyorsunuz. İbn Arabi ise benim için bir tesellidir, bütün benliğiyle gelir. Ayağa kalktığında bütün varlığıyla kalkar, oturduğunda yine bütün varlığıyla otururdu. Kendinden hiçbir parçayı başka yerde bırakmazdı. İşte bu Yol'un gereği budur." (Austin 1977: 143)
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.