Gönderi

Mançurya'da Türkler: Harbin Türk-Tatar Dini ve Milli Cemiyeti
Mançurya'nın merkezinde kuzeyde ufacık bir kasaba olan Harbin 1896'da Çin tarafından verilen imtiyazla Rusya'ya geçmiş DÇD inşaatına başlanınca da burası idari merkez olarak belirlenmiş, bu da kasabanın hızla büyümesine neden olmuştu. DÇD burada bir hayli okul, yüksekokul, tiyatro, alış veriş merkezleri, hastanelerin açılmasına ön ayak olmuştu. Tatar tüccarları Çin'den topladıkları av hayvanlarının kürklerini, bunun dışında çeşitli deri, yapağı ve yünleri Rusya'ya satıyor, Rusya'dan aldıkları yünlü ve pamuklu dokumayı ise Çin pazarına satıyorlardı. Demiryolu şehre ticaret imkanı ve zenginlik getirmişti. 1914'ten sonra Japonya, İngiltere, Fransa, ABD, İtalya gibi 16 ülkenin konsoloslukları açılmış ve 300 civarında uluslararası şirketin büroları bulunuyordu. Binlerce işyeri Tokyo, Osaka, New York, Bedin ve Paris'le irtibatta idi. Çin'in her tarafından tüccarlar buraya gelerek iş bağlıyorlardı. Çin'in ilk kayak merkezi, sineması, batı stilindeki lokantaları burada kurulmuştu. Rusya'dan göçlerin en fazla olduğu dönemde şehrin nüfusu 300 bine yükselmiş ve bunun 170 binini yabancılar, yani Ruslar ve Rusya'dan göçen azınlıklar teşkil ediyordu Ancak Rusya'da ihtilalin, ardından iç savaşın ve açlığın patlak vermesi ( 1917-1922) Rusya ile ticaret yapanlara büyük darbe vurdu. Tatar tüccarları "İdil-Ural" kooperatifini kurdularsa da kayıplarını karşılayamadılar. Diğer taraftan Rusya'dan mülteci akımı başlamıştı. Aralarında varlıklı olanlar, varlıklarını kaybedenler, tüccarlar, orta halli köylüler, din adamları, aydınlar, öğretmenler, işçiler, subay veya er gibi ordu mensupları, ev kadınları, çocuklar, neredeyse her meslekten ve yaştan insan mevcuttu. Harbin'de Rusların bir hayli yardım örgütü de mevcuttu. Tatarların dernekleri binlerce mülteciye yardım edebilecek güce sahip değildi. Rusların Soyuz Gorodov (Şehirler Birliği) adlı yardımlaşma derneğinin dışında DÇD şirketi de çok geniş imkanları ile bu mültecilere yardım etmeye başlamıştı. Her türlü maddi varlığını kaybederek gelenlerin çocukları mekteplere yerleştirilmeye başlandı. Ancak bu yardımlar Türk-Tatarlara verilmedi. Onların da Rusya vatandaşı olmaları yeterli kabul edilmedi. Amiral Kolçak ve General Kappel komutasındaki Ak Ordu mensupları da Kızıl Ordu karşısında mağlup olunca, sınırda silahlarını teslim edip Çin'e sığındılar. Ancak onların durumu diğer mültecilerden daha kötü idi. Harbin ve Haylar Türk-Tatar dernekleri bunlara güçleri kadar yardım ettiler. Neticede herkes elinden ne geliyorsa onu yapmaya çalıştı. Yabancı dili ve herhangi bir geçer akçe mesleği olmayanlar başta Harbin ve civarında bal, sabun, balık toplayıp sattılar veya eskicilik yapmaya başladılar. Büyük bir kısmı ise daha sonra seyyar satıcılık yaparak Kore ve Japonya'ya kadar gittiler. Bazıları oldukça başarılı oldu ve bu ülkelere yerleştiler. Tabii ki yeni şartlara ayak uyduramayanlar çok sıkıntı çektiler. Birinci Dünya Savaşında Ruslara esir düşen bir kısım Türk (Osmanlı) asker ve subayları Rusya'da ihtilal patlayınca esir kamplarından kaçarak bir şekilde Harbin'e kadar ulaşmışlardı. İşte bunları ülkelerine yollamak ta Harbin 'deki Tatarların başına düşmüştü. Harbin İmamı İnayetullah Seli-Ahmed (1898-1926?) DÇD yöneticisi General D.L. Horvat'tan izin almayı başarmış ve ileri gelen zengin tüccarlardan Ahmet Veli İbrahim (Menger) (1891-1978) 13'in maddi desteği ile de bu Türk esirleri Şanghay limanına yollanarak oradan vapurlara bindirilerek, ülkelerine yollanmışlardı. Harbin şehrine 1901'den itibaren yerleşmeye başlayan Tatarların sayısı Rus­-Japon savaşı ( 1904-1905) esnasında artar ve başarılı tüccarları Harbin 'in ana caddelerinde dükkanlar da açarlar. 1901"de ahşaptan bir mescit yapılmışsa da, bu yetmeyince, 1906 yılında Artillerskaya caddesi 58 numarada bu sefer taştan bir mescit binası inşa edilir. Aynı yıllarda Harbin Türk-Tatarları İnayetullah (Ahmedi) Seli-Ahmed'i imam tayin ederler. Mescitteki görevi dışında 2 çocukla olsa da eğitime başlar. Rusya'dan Tatarca gazeteler, dergiler ve kitaplar getirtir. Ufak bir kitaplık açılır. Uzak Doğu' ya yaptığı seyahat çerçevesinde 1908 yılında Harbin' e de uğrayan tanınmış din adamı Abdürreşid İbrahim (aş.-bk.) o tarihlerde Harbin'de mektep ve mescidin mevcudiyetinden bahsediyor. Ayrıca şehrin Pristan mahallesinde en işlek caddede iki taraflı Tatar dükkanlarının bulunduğunu anlatıyor. Onun ifadesine göre, "Pristan kısmı adeta Tataristan'dır. Nereye Ruslar temel attıysa, bizim Tatar da gitti, orada çadırını dikti"." Türk-Tatarların yoğun olarak yaşaması Harbin'i Türk-Tatar ileri gelenleri için cazip kılmaktadır. 1917 Ekim ihtilalinden sonra Ufa'da kurulan Türk-Tatar Millet Meclisinin dağılmasından önce Sulh Heyetine seçilen Ayaz İshaki (İdilli) (1878-1954) (aş.-bk.), Fuat Tuktar (? - 1939)11 ve Ömer Tirigulov'lar da 1919 yılın ortalarında Harbin'e uğrayarak Paris'te yapılacak Barış Konferansına katılmak için buradaki hernşerilerinden destek ararlar. İnayetullah (Ahrnedi) Seli-Ahrned'inin gayreti ile okul binasının inşası için de para toplanır. 1918 yılında artık okulun yüz civarında öğrencisi vardır. Rus ihtilalinden sonra Harbin'e Tatar aydınları da gelir. Okul da 4 sınıflı hale getirilir. O yıllarda artık öğrenci sayısı da artarak 150'ye ulaşır. 1922 yılında ise Tatarların kendi ataları olarak kabul ettikleri İdil-Karna boyu Bulgarlarının İslarniyet'i kabul etmelerinin bininci yılı olması münasebeti ile bir cami yapımına karar verilir ve inşaat başlar. Ancak Eylül 1924 (?)'te imam (ahun) İnayetullah Seli-Ahrned'in vefatı ile bu iş sekteye uğrar. Gene de camiinuin bir kısmı inşa edilerek minaresine ay konulduysa da, birkaç yıl sonra Çin'de çıkan siyasi çalkantılar, 1929'da Sovyet-Çin, 1931 'de Japon-Çin çatışması, ayrıca 1932'de Harbin' in sel felaketine uğraması inşaat işlerinin gerekli maddi destekten mahrum kalmasına yol açar. Bunu dışında dernek iyi yönetilrneyerek Ekim 1934'te 23 bin Yen borçlu duruma düşer. Bu durum hayli dedikodulara ve huzursuzluklara da neden olur. Gene de 1936'da Harbin 'in yeni imamı Münir Hasibullah (1896-1944)22 Uzak Doğuda Tatarların yaşadığı bütün şehirleri dolaşarak yardım toplayarak bu inşaatın tamamlanmasını sağlar. Neticede 8 Ekim 1937'de "Bin Yıl Camii" büyük bir merasimle ibadete açılır. Harbin cemiyetine üyelerinin sayısı değişkenlik gösteriyordu. 1917 yılında 200-250 üyesi olan dernek 1920'de birkaç bin üyeye ulaştı. 1922 ile 1924 yılarında ise insanlar yeni imkanlar arayarak başka şehirlere göçtüler. 1930'lu yıllarda Harbin' deki Tatarların sayısı bin civarına düşmüştü. Başka bir ifade ile 120 aile yaşıyordu. Harbin'de yaşayan Tatar sakinlerinin sayısının değişimine bağlı olarak öğrenci sayısı 150'lere kadar çıkmışsa da, 1930'lı yıllardan sonra bunların sayısı 80 ila 100 arasına düştü. O yıllarda artık Harbin Müslüman mezarlığında 500 civarında Tatar gömülü idi. Çin (ve Mançurya) Komünist hakimiyetine geçince Tatarların azalması ile 1955'te bütün şahsi mallar gibi dernek malları da devletleştirildi. 1960 yılında Harbin'de ancak 4-5 kişi kalmıştı. Böylece Harbin' deki 60 yıllık muhacirlik tarihi sona ermiş oldu. Harbin başta Tatarların en yoğun yaşadığı bir şehir olduğu için dini, milli, sosyal ve kültürel faaliyetler de en fazla burada oluyordu. 1920'li yıllarda Yırak-Şark (Uzak Doğu), Minğ (bin) Yıl Mescidi, Beyrem (bayram) Nurı, Çatkı (kıvılcım) adlı dergi ve gazeteler çıkarıldı. Bunlara ek öğrenciler için Tatar Elifbası (alfabe 2 baskı), Arap Elifbası, Uku (okuma) kitabı ( 4. sınıf için 3 değişik kitap), Hisap (matematik) ve Gabdulla Tukay Şigirleri (Tukay' ın seçme şiirleri) bastırıldı. Bunlar mimiyograf ve litograf, yani taş basma olarak hazırlanıyordu. Yayın faaliyetlerini Ahun İnayetullah Seli-Ahmed başlatmış, Hüseyin Gabdüş (1901-1944), ile daha sonra tanınmış bir Türkolog olacak Ord. Prof. Dr. Reşit Rahmeti (Arat) (1900-1964) devam ettirmişlerdir. Reşit Rahmeti ayrılınca ise bütün işler Gabdüş'ün sırtına kaldı. 1920 ile 1930 yılları arasında yayınlanan bu gazete, dergi ve kitapların tirajı 500 ila 1000 arasında oluyordu. 1930'lu yıllardan sonra ise yayın faaliyetleri Tokyo'da, 1935'ten sonra Mukden'de gerçekleştirildi. Kültür faaliyetleri çerçevesinde seyircisi az olmasına rağmen piyesler de sahneye koyulmuştu. Daha ziyade gençlerin oynadıkları bu eserler birer perdelik olurdu. İlk olarak 1915-1916 yıllarında mescidin yanında içinde mektep, tiyatro sahnesi, kütüphanesi ve yönetim yeri olan bir dernek binası yapılmasına karar verildi. Bir iki yılda bu bina tamamlandı. 1 9 1 8'de ise bir "Tiyatro Kolu" kuruldu. İlk olarak ta 1 5 Kasım 1 9 1 8'de Birinci Tiyatr (tiyatro) adlı eser sahneye konmuştu. 1930 yılında Aliye Banu veya Ayaz İshaki' nin Jan Bayoviç adlı 3-4 perdelik büyük eserleri de sahneye koyulmuştu. Bu arada Şahveli Klevli (İlder) 28, Hüseyin Gabdüş, İshak Aslan gibi yerel yazarların eserleri de sahnelendi.
117 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.