Gönderi

James Joyce'un yapıtlarında da iki ayrı yön vardır. O iki engin ve -neden söylemeyelim?- okunmaz iki roman, Ulysses ve Finnegans Wake işin bir yanıdır. Bu iki roman, Joyce'un (çok güzel şiirleri ve olağanüstü Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresini de kapsayan) yapıtlarının yalnızca bir yarısıdır. Öteki yarısı ya da (şimdi dedikleri gibi) belki de en iyi yanı, sonsuz denebilecek İngiliz dilini sonuna kadar kullanmış olmasıdır. Ama nicelik yönünden bütün öteki dilleri aşan ve yazara somut fiilleriyle onca olanak sunan bu dil Joyce'a yetmemiştir. Bir Irlandalı olan Joyce, Dublin kentinin Danimarkalı Vikingler tarafından kurulduğunu biliyordu. Önce Norveççe öğrendi, hatta Ibsen'e Norveççe bir mektup da yazdı; sonra Yunanca ve Latince'yi inceledi... Bütün dilleri biliyordu; kendi buluşu olan, anlaşılması güç, ama tuhaf bir müzik içeren bir dil kullandı. İngilizce'ye yeni bir müzik getirdi. Kahramanca, ama biraz da yüksekten atarak, "Başıma gelenlerin en önemsizi kör olmamdır," diyordu. Onca yapıtın bir bölümünü karanlıkta, tümceleri kafasında işleyerek, bazan koca bir gününü tek bir deyime ayırarak, sonra da yazıp düzelterek gerçekleştirmişti. Hepsi de körlüğün karanlığında ya da körleşmenin ilerlediği dönemlerde yazılmıştı.
Sayfa 116 - İletişim, Çeviri: Celal ÜsterKitabı okudu
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.