Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

368 syf.
5/10 puan verdi
·
10 günde okudu
alternatif bir kapağına düştüğümü söyleyerek başlayabilirim buna. suçluyum, evet, kapağına göre yargıladım. fakat sonrasında arka kapak yazısını okudum ve dedim ki ‘harika duruyor’. ilk başta öyleydi de. geçmişte geçmesine rağmen kendisine ait bir evreni olan Divine Rivals pek çok açıdan yetersiz bir kitaptı. evreninde tanrıların olduğu kitapta neden böyle bir fantastiklik var acaba diye sorguluyorsunuz okurken. yıllar yıllar önce tanrılar arasında bir şeyler olmuş ve şimdi savaştalarmış. ee? hiç. o kadar. başrol Iris'in abisi savaşa gitti, kendi isteği ile ve kızımız da triplerde. fakirler. gazeticilik okurken annesinin, oğlunun savaşa gitmesine olan üzüntüsü sonucu alkolik olması sebebiyle okulu bırakmak zorunda kalan Iris, ünlü gazetelerden birinde yazarlık yapıyor. en büyük rakibi de asla çekemediği (aynen kardeşim biz de hiç anlamadık bunun sonunun aşk olduğunu) Roman. Roman zengin aile çocuğu, onun da tipik babasının her dediğini yapma zorunluluğu var falan filan. aslında okurken bir yere kadar çok tatlı bir tarihi aşk romanı olarak ilerliyordu. nerede bozduğunu söyleyeceğim bekleyin. ilgimi çeken şey şuydu ki Iris’in daktilosunda yazıp gardırobuna attığı mektupların kaybolması ve ansızın başka bir mektubun belirivermesi. mektupları başkasına gidiyordu ve o kişi de Iris’e karşılık veriyordu. yazarın aklına ilk düşen fikir de buymuş, kitabın bilgi kısmındaki ana konu da bu. yani, oldukça hoş bence. beklentim mektuplaşmalar ile ilerleyen ve bir noktada tanışan iki karakter aşkı okumaktı. itiraf etmeliyim ki kendimi çok büyük bir beklenti içine soktuğumdan karşı taraftaki kişi için türlü türlü fikirlerim vardı ama çıkan kişi (baya erkenden öğrendik bu arada, öyle aman aman bir gizemi yokmuş işin) beni şaşırttı sonra da ‘hoşmuş’ dedim. fakat, yazarın koyduğu saçma sapan fantastiklik ve tanrılar meseleyi çok bozuyor. yani, tamam. evrende büyü var ama bu mektupların birbirine iletilmesinin arkasındaki sebebi açıklamaya gram gerek yoktu. her şeyin açıklaması olmaz, evrenin o noktasındaki bir anomali olarak da kalabilirmiş bence. ama yoooook, olmaaaaaaaz, hemen bir fantastiklik birkaç tanrı sıkıştırmam lazım demiş. sonrasında olanlar... okuyorum okuyorum diyorum ee ne olacak, kafayı yiyorum sonra. diyaloglar çok çiğ, karakter tavırları çok kasıntı. yazar sağ olsun kamu spotu gibi vermiş bazı ‘toplumsal mesajları’. hele bir bölümde... utanmaktan gözlerim yerinden çıkıyordu. ama sonu? allah aşkına bir son bu kadar batırılır. sanki yazmış yazmış da ‘aa artık bitirmem lazım çok uzattım’ demiş gibi bir acele bir acele, neye uğradığımı şaşırdım. hele geriye döndüğümüz bir nokta var finalde, ben sayfaya bakıyorum sayfa bana bakıyor diyorum ki şaka değil mi bu? okurken böyle değildi, baya hızlı okudum ve finale kadar çok da hoşuma gidiyordu. beğenmediğim noktalarına rağmen içindeki aşk çok tatlıydı ve çerezlik, hoş bir tarihi romantizm olarak okuyordum. dizisi olsa izlermişim. hatta içindeki tanrı olaylarının biraz daha kökü olsa, kurguda daha oturaklı, düzgün bir yeri olsa ve evrende bir farklılık yaratsa (etrafta tanrılar olmasına rağmen gayet normal dünya geçmişinden farksızdı yaşamları) o bile kaliteli bir atmosfer katabilirmiş ama hayır. güzel bir fikir maalesef ki tekrar başarısız bir yazar elinde mahvolmuş gitmiş. seri iki kitap, ikincisi aralıkta çıkıyor. şu an okumayı düşünüyorum ama bir sene sonra ilgimi çeker de açar okur muyum bir şey diyemiyorum. neden okumayı düşündüğüme gelirsek, farklı bir dönemeç yaratmış (arka kapak yazısında yazıyor) ve ilgimi çekti. merak da ediyorum nereye bağlayacak o ilk kitabın finalinden sonra... yazık olmuş.
Divine Rivals
Divine RivalsRebecca Ross · Wednesday Books · 202329 okunma
·
1 artı 1'leme
·
229 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.