Gönderi

Anarşist harekette aydınların ve akademisyenlerin rolünün belirsizliği herkesçe bilinir. Anarşistler uzun zamandır, mevcut toplumsal, siyasi ve ekonomik düzenin yardımcıları olarak gördükleri resmî akademik kurumlara şüpheyle yaklaşmışlardır. Proudhon şöyle yazar: "Teknik Üniversite, Normal Kolej. Saint Cyr Harp Okulu, Hukuk Fakültesi halk için kurulmadı. Sınıflar arasındaki ayrımı güçlendirmek, sürdürmek ve derinleştirmek, işçi Sınıfı ve zenginler arasındaki kopuşu tamamlamak ve geri döndürülemez hale getirmek için kuruldu" (Proudhon, 1972, s. 111). Benzer şekilde Bakunin de şöyle der: "Katolikliğin soylu sınıfın halka uyguladığı şiddeti meşru kılması gibi burjuva biliminin kilisesi üniversite de aynı halkın burjuva sermayesi tarafından sömürülmesini haklı kılar ve mazur gösterir" (Bakunin, 1992, s. 124). Akademisyenler ise "doğaları gereği her tür entelektüel ve ahlaki yozlaşmaya meyillidirler," küstahlık ve kibir eğilimleri vardır (Bakunin, 1990, s. 134). (Akademik bir kongrede beş dakikadan fazla geçirmiş kimse bu gözlemi yadırgamayacaktır). En kötü hallerinde Bakunin'e göre "resmi siyasi ve toplumsal zırvaların, üniversite gençliğini iyileşmelerini mucize olacak kadar fena zehirleyen rahipleridir" ve "entelektüel ve ahlaki üstünlükleri adına sömürmeye hazır oldukları ayaktakımına karşı kibir ve küçümsemeyle dolu kuramlar" üretirler (Bakunin, 1992, s. 74). Ne yazık ki Bakunin'in sözleri 1860 ve 70'lerde yazılmış olmalarında rağmen günümüzde de geçerliliklerini korumaktadır. Peter Gelderloos'un da yazdığı gibi: Biz onlar gibi olmak istemiyoruz [burjuva akademisyenler]... Kötü olsak da şerefimiz var ve biz bu şerefi profesyonel titrlerin şerefine tercih ediyoruz. "Hiyerarşi ve erki" inceleyen toplum bilimcilerin riyakarlığımı, körlüğünü şu tek sahnede bir hayal edin; bir kongrenin sonunda verilen resepsiyon yemeğinde. Yüz kadar bay ve bayan, pahalı elbise ve takımları içinde yoksul bir ülkenin başkentindeki özel korumalarla çevrili bir binada hors d'ouevres hüpletiyor; aralarında kot tişört giymiş birkaç anarşistin sadece estetik açıdan farkındalar; kimileri silahlı, çünkü hiyerarşiye karşı verdikleri feci mücadele onları devamlı bir faşist saldırısı tehlikesine atıyor, arada hiçbir şey olmamış gibi çatal bıçak çalıyor ve plastik torbalara önümüzdeki birkaç gün karınlarını doyuracak ziyafet kırıntıları dolduruyorlar. Bir sohbet hatırlıyorum: Flörtöz bir prof Barcelona'daki bir kongre sırasında kaldığı tatlı bir sahil otelinden bahsediyordu. Araya girmeden edemedim: "Ya evet, orada eskiden bir balıkçı kasabası vardı ama yıkıp yerine suni plaj yaptılar. Ne de güzel oldu." Ironiyi anlamadı. Tekrarlıyorum: Biz onlar gibi olmak istemiyoruz. (Gelderloos, 2007) Olmaya çalıştığımız, samimi, zeki ve iyi niyetli akademisyenler bile soyut ve teorik olanı somut ve pratikten daha ön planda tutma riskinden kaçamazlar. Bu Bakunin'in de belirttiği üzere ciddi bir problemdir: "Soyut düşünme, gerçek ve yaşayan bireyselliğin ilkelerin, kolaylıkla kavrasa da gerçek ve yaşayan bireylerle bağ kuramaz" (Bakunin, 2004, s. 35). Başka bir deyişle, teorik analiz ve düşünceye dayalı diğer çalışmalar tek başlarına insanların yaşadıkları somut deneyimlerle anlamlı bir ilişki kurmayı garantilemez, bu nedenle teorik analizin gerçeklikten kopma ve uzaklaşmaya yol açmasına sıklıkla rastlanır. Rocker, bu nedenle şöyle yazar: "İnsana kültürel faaliyetleri hususunda yeni görüşler sunan her algı seviyesi, entelektüel gelişimin her yeni evresi, her çığır açan fikir, kalıcı olmak için...otoriteyle devamlı savaşmaya mahkumdur" (Rocker, 1997, s. 84). Bu anarşist akademisyenlerin karşılaştığı başlıca sorunlardan biridir; yani fikir eserlerimizi otoriteyle savaşa ve insanlığın özgürlüğüne hizmete nasıl uydurabileceğimiz.
Sayfa 347Kitabı okudu
·
98 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.