Auerbach kitaplarından birinde, gözüme onun bir denemesi çarptı. Pascal üzerine yazılmış bu
denemenin adı, “Kötünün Zaferi” idi. Auerbach’ın Pascal’dan alıntıladığı giriş bölümü beni çok
etkiledi ve son günlerde çeşitli örneklerini öğrendiğim devlet zulmüne bir açıklama getirdi:
Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır.
Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka
bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet
altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil
olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.
Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü
adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı
olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.
Auerbach uzun incelemesinin sonunda devleti ve iktidarı önemseyen düşünürlerden bahsediyor ve şöyle diyordu:
... bu düşünürler devleti devlet uğruna talep ediyor veya Makyavel gibi canlı dinamiği
karşısında sevinç duyuyor ya da en azından Hobbes gibi, iyi kurulmuş olduğunda, o zamanda
ve mekânda yaşamakta olan insanlara sağlayabileceği yararlara enerjik bir ilgi gösteriyordu.
Bütün bunlar Pascal için bir anlam taşımıyordu. Onun gözünde devletin dinamik bir iç hayatı
yoktur; eğer olsaydı bunun kadim kötücül nitelikte olacağını düşünürdü. En iyi devletin
hangisi olacağıyla ilgilenmez; çünkü hepsi aynı derecede berbattır.
Alıntıya burada son verip hikâyeme kaldığım yerden devam ederken “Doğru söze ne denir!” diye
düşünüyorum. Evet! Bütün devletler kötüdür! Aslında devlet denen örgüt, kötülüğün sürdürülmesi
için vardır.
Yaşasın Pascal!