Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

308 syf.
9/10 puan verdi
·
21 saatte okudu
ne konuştum yahu!
"kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder… cismin sana yetmez mi? çabuk kalbini sök, ver! yoktur öte âlemde de kurtulmaya bir yer! mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın." diyor şair ve yazar hüseyin nihal atsız. hepimizin ufaktan da olsa aşina olduğu yazar genellikle edebî kişiliği ile değil sarsıcı düşünceleri ile ön plana çıkıyor. bu da ne yazık ki böyle muhteşem bir eserden mahrum kalmış bir toplum ortaya çıkartıyor. atsız türkçü-turancı bir kişiliğe sahiptir. çok defa da bu savunduğu dava sebebiyle tutuklanıp serbest bırakılmıştır. türkçülük akımının en önemli temsilcilerinden diyebiliriz kendisine. ama ben de herkesin yaptığı o hatayı yapmayacağım. atsız gibi büyük bir yazarı savunduğu fikirle değil ortaya koyduğu bu nadide eser ile size anlatmaya çalışacağım. ruh adam kitabımız farklı bir uygur masalı ile başlıyor. sizlere tamamını anlatamasam da ufak bir özetini aktarmaya çalışacağım. burkay evli bir adam. günün birinde bir ağacın altında açığma-kün adında bir kız görür ve ona aşık olur. aşkından eriyip bitmek üzere iken cadının biri gelip burkay'ı şeytana götürdü. şeytan derdini dinledi ve tek çözümün eşini -kitaptaki tabir ile evdeşini- ejderler kağanı naranta'ya kurban etmesi olduğunu söyledi. gözü aşktan kararan adam karısını adak verdi. kadın ölürken şiddetli bir beddua etti. " burkay! iyiliğe kemlik ettin. tanrı seni bedbaht etsin. kıyamete kadar, dünyaya her gelişinde ruhun ıstırap içinde çalkalansın” dedi. ve tanrı da bunu kabul etti. burkay ve açığma-kün evlendi. fakat sorunlar bitmedi. adam kadına her geçen gün daha da şiddetli aşık oluyordu, her şeyden kıskanıyordu onu. sevgisini dindiremedi. tam o sırada tekrardan cadı çıkıp geldi ve onu madar'a götürdü. "eğer açığma-kün sana bir defa seni seviyorum derse bu ızdıraptan kurutulursun"dedi burkay açığma-kün'e gitti "beni seviyor musun?" dedi. kadın onun saçlarıyla oynayarak unutturdu. 1 ay geçti kadın tekrar unutturdu derken yıllar geçti ve ızdırap burkay'a ağır geldi. hekimler dahi çözüm bulamadı ve seni ancak ölüm kurtarır dediler. derin ıstıraplar içinde ölürken yine "beni seviyor musun?" diye sordu kadın onu sardı sarmaladı öptü fakat cevap vermedi. ölmek dahi yetmedi bu acıdan kurtulamaya. her yıl bahar ayında çiçekler açınca açığma-kün'e "ıstırap çekiyorum sen de beni seviyor musun?" diyordu yanında duran açığma-kün ise "sus sus, ben de ıstırap çekiyorum" diyor fakat asla seni seviyorum demiyordu. *efsanenin tamamı için* alisalur.com/bin-yillik-bir-... aslında o kadar zekice kurgulanmış bir roman ki. bu efsaneyi alıyor ve romanlaştırıyor diyebiliriz. nasıl mı? selim pusat kendisini askerliğe adamış güçlü bir asker iken günün birinde harp akademisinde komutanlarından birisiyle girdiği tartışmada kralcı olduğunu dile getiriyor ve bu yüzden de hayatı mahvolmaya başlıyor. ki zaten pusat doğru bulduğu şeyleri söylemekten sakınmayan dobra bir karakter. bu fikri yüzünden komutanı ile büyük bir tartışmaya giriyor ve askerlikten men edilip hapis cezasına çarptırılıyor arkadaşı şeref ile birlikte. kendisinin asker olarak doğduğuna inanan birisinin elinden askerliğini alınca ne kalır ki elinde? hayal kırıklığı, sinir, yalnızlık ve melankoli. işte selim pusat artık sadece bunlardan ibaret etten kemikten bir adam olarak devam ediyor hayatına. şeref ise kimsesiz yalnız bir adam. yaşananlara dayanamıyor ve günün birinde selim'e not bırakıp intihar ediyor. "tiyatro bitti. beklemeye lüzum görmüyorum." waow. gerçekten kitap içerinde etkilendiğim birçok alıntı var ama sanırım en çarpıcı olanlarından birisi de bu idi. kitapta geçen her olayı tek tek yazmaya kalkıştım az önce. ama sonra dedim ki kendime "dur ne saçmalıyorsun sen?!" eğer her şeyi burda ben anlatırsam ne heyecanı kalacak ki? sadece uygur efsanesi ile nasıl harmanlanmış olduğunu birazcık ifade etmeye çalışacağım. efsanede burkay adında bir adamdan bahsettim size (adam demeye de bin şahit ister evli iken bir başka kadından hoşlanmak ve sırf onun uğruna kendi karını feda etmek? hmm. kitapta zaten buna benzer birkaç yer daha var birazdan dile getireceğim) burkay'ın ruhu eşinin bedduası sayesinde reenkarne oluyor ve her seferinde şiddetli azaplar çekiyor. bu romanda da karşımıza selim pusat olarak çıkıyor. eşi de dahil toplam 3 kadına aşık oluyor. bunlardan bir tanesi güntülü. ayşe'nin öğrencisi oluyor kendisi. selim'den 25 yaş küçük. ama yine de selim bunları göz ardı edip güntülü'ye ilgisini saklamıyor hatta ona bir şiir yazıyor. ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? pervane olan kendini gizler mi alevden? sen istedin ondan, gönül zorla tutuştu... güntülü ise şiiri geri yolluyor ve selim'in aşkı karşılıksız kalıyor. aslında burda fark edilen bir gerçek daha var ki bu roman nihal atsız'ın hayatından izler de taşıyor. yani bir nevi otobiyografik bir roman. edebiyatdedikodulari.com/hic-bir-mektup-... bir diğeri ise leyla mutlak ya da hanzade ya da prenses leyla. siz ne demek isterseniz artık. bir gece vakti selim şeref'in mezarına gittiğinde karşılaşırlar. leyla "yek" adında birinden kaçtığını söyler ve selim'den onu eve bırakmasını ister. bu belki ilk karşılaşmalarıydı ama asla son olmayacaktı. şimdi kitabın benim için en çarpıcı olan kısmına gelmek istiyorum. mahkeme sahnesi. peygamberlerin, tarihi büyüklerin, türk komutanlarının olduğu mahkemede selim pusat yargılanıyor. suçu ise aşk, yasak aşk. kendisinden 25 yaş küçük kıza karşı duyduğu o aşk. tüm karakterler selim'in aleyhinde konuşuyor ve hepsi adalet istiyor. tek bir kişi hariç. annesi. o selim için merhamet diliyor... sonrasında hep birlikte bir karara varıyorlar. cengizhan'ın ordusundan yüzbaşı kubudak ile savaşacak eğer onu yener ise haklı kabul edilecek fakat yenilirse öldürülecek. şeref'in mezarına gidiyorlar savaşmak için. birdenbire 2 kişi daha beliriyor. üniforması ile yüzbaşı şeref ve yek. sonrasında leyla'nın nişanlısı ortaya çıkıyor. ve selim yeniliyor. tam o sırada ayşe evde oğlu ile çerçeveden selim'in fotoğrafının gittiğini görüyor. kitapta çok defa çerçevedeki fotoğrafların değiştiği, kan sıçradığı ya da fotoğraftaki kişinin gözlerinin yaşadığı görülüyor. aynı zamanda gerçek ve gerçek dışı olaylar iç içe geçiyor. yani selim rüyada zannederken aslında her şey gerçekmiş gibi hissediyorsunuz ama sonrasında sanki sadece bir hayal ya da seraptan ibaret gibi geliyor. veyahut selim'in içtiği içkiler bizi de sarhoş etti onun gibi delirdik diyebiliriz. artık orası sizin hayal gücünüzün eseri olsun. her şeye rağmen bu sürrealist, metaforlarla dolu eseri hayranlıkla okudum. atsız'ın bilgi birikimine bir kez daha hayran kaldım. uzunca bir süre en sevdiğim kitap sorusunun cevabı olacak sanırım. tek onaylamadığım düşünce ise: "şunu da unutmayın ki evli olmak âşık olmaya engel değildir: evlilerin aşkı birçok durumda daha kuvvetli ve yıpratıcı olur. bunun tarihteki pek çok örneğini de okumuşsunuzdur. günümüzde dillerde dolaşan bir avam şarkısında da «evlilerin sevdası bekârlardan ziyade» diye bir beyit var." bu alıntı oldu. yani hangi adam/kadın hayatını birleştirdiği bir kişinin başkasına aşık olmasına dayanabilir ki? yanındaki ile yaşlanır aklında ile ölürsün diye bir söz duymuş ve aşkı bu şekilde saçma tasvir edip karalayanlara sinir olmuştum. yanındaki ile yaşlan yanındaki ile öl. eğer aklındakine açılacak cesaretin yoksa yanındaki de yanında olmasın bi zahmet. biraz karakter lütfen. aşka inandığımdan değil de sadece öyle söylemek istedim. buraya kadar eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim umarım size az da olsa bir şeyler katabilmişimdir. hoşça kalın.
Ruh Adam
Ruh AdamHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 201926,7bin okunma
·
303 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.