Yoksulluğun simgesi olarak, bir fakirin sofrasında şarap yerine su bulunurdu. Milyonerler ve milyonerlerin dulları, yoksul yaşamaya yönelik gerçek bir tutkuya kapıldılar; genel direktörler yatakları yapıyor, özel bankacılar ortalığı elektrik süpürgesiyle süpürüyor, büyük sanayiciler yemek salonunda sofrayı hazırlıyor, üst düzey yöneticiler patates soyuyor, multimilyonerlerin dulları yemek pişiriyor ve bulaşıkları yıkıyor, petrol şeyhleri ve tanker devleri çimleri biçiyor, otları ayıklıyor, toprağı belliyor, testere, çekiç, rende kullanıyor, boya yapıyor ve bunun karşılığında da muazzam paralar ödüyorlardı. Hiç sorun çıkmıyor değildi, çünkü normalde köylülerin gördüğü hizmetleri şimdi konuklar yerine getiriyordu, bu sırada gülümsüyor, gülüyor, kendi kendine şarkılar söylüyor, se vinçle haykırıyor, höykürüyor ve kıkırdıyorlardı; bu bir felaketti, halbuki kaplıca ve köy ekonomik bir bütünlük oluşturmuştu.