HARB-İ MUKADDES
Eyvah ki yanan ateş-i harb sönmedi el' an
Günden güne mahvolmadayız kahr-ı vegadan.
Bir hamlede ölmek ne reva şevk-i zaferle,
Yuğruldu bütün ru-yı zemin hun-ı beşerle.
Ey hak diyerek hakkı ezen zümre-i bi-dad,
Artık yetişir kalb-i beşer etmede feryad.
Yıllarca zaman harb-i mukaddes diyerekten
Hemcinsini enva'-ı şena'atle geberten
Erbab-ı cedel, belki cihanın medenisi
Zannetmeyiniz, hepsi de akvam-ı denisi,
Ey zümre-i serdar-ı milel, sizlere lanet!
Temdidine sa'yettiğiniz bar-ı felaket
Yüz binleri, milyonları kalbeyledi hake.
Dünyayı bugün harb denilen dest-i helake
Teslim eden alçakların ecdadına lanet!
Boğsun bütün ahfadını matmüre-i zillet!
Ey "dini siyanet" diye hep herze yazanlar
Az geldi, evet, sanki o Balkan'daki kanlar,
Teşvik ediniz şimdi cehennem ile artık,
Allah ile Peygamber'inin emrini natık
Ayat ü ehadis ile milyonları harbe,
Kalbeyleyiniz herkesi bir kanlı türabe...
Haksız yere mahvoldu evet bunca şehidan,
Eviadları çıplak ve susuz kaldı perişan.
Cennette imiş hep babalar, bekleyedursun,
Öksüzleri girdab-ı sefalette ko, dursun.
Cennette değil laşesi, yalçın kayalarda
Mahvoldu bütün, dipdiri kurtlar yedi karda...
Cennette değil, parçalamış na'şını itler,
Kopmuş, çürümüş, her biri bir parça sürükler.
Cennette değil laşesi Kafkas ovasında
Eczası bütün akbaba, kartal yuvasında.
Cennette değil, hayyelerin midelerinde;
Farzeyle ki sağdır, yine, elbet siperinde,
Her an ölümün pençe-i kahhanna hazır.
Kandır ve figandır ona elvah-ı menazır . . .
Yükselmede her yanda boğuk, giryeli bir ses;
Nefretler eder duymaya vicdan-ı mukaddes.
Her yanda soğuk bir ölü, bir kelle, ya bir kol,
isyan ile yok burda diyor cennete bir yol ! . .
Koştuk, aradık her taraf alüde-i zulmet,
Vahşetle bulunmaz dediler gülşen-i cennet! . .
Yükselmede her dernde bu feryad-ı hakikat,
Duydurmamak ister gibi mahza daha bin kat.
Bir şiddet-i bürkan ile haykumada toplar,
Güya boğulan hak sese bir kahkaba yollar.
Coştukça coşar ma'reke-i levs-i adavet
Yağdıkça yağar üstüne tüfan-ı şe'amet
Ensal-i beşer dem-be-dem ettikçe taharrüb,
Ta kalbine top, beynine satür-i tegallüb
Binlerce kılıç, bomba, tüfek, süngü ve mızrak
Bir velvele, bir sayha-i vahşi ile boğmak
Öldürmek için basınına birden atılırlar.
za-yı beşer parçalanır, göklere fırlar . . .
Kanlar saçılır, serpilir etrafa kemikler.
Göklerde uçan kellelerin dilleri söyler
Ürker; kararır, nefret eder şu'le-i enzar
Her yanda sıcak kırmtzı seylabeler ağlar
Vicdanları sarsarken o bin sayha-i efgan
Ateşgede-i vahşeti ikad için el'an
Bir tunç boru haykımada pür-hiddet uzakta
Tehdit ile, öl, sen de diyor kalma bucakta.
Ma'süm beşerin kanları ettikçe tebahhur
Vahşiler alır görse eğer ders-i tehayyur.
Bin kerre verir görse bu hengame-i vahşet,
Canilere dehşet ve zebanilere nefret.
Mahvolsa da milyonla beşer lakin o yerde
Zannetme ölen, inleyen hep ma'rekelerde
Yalnız o küçük saha değil daire-i harb,
Kaç milleti bel' etti bugün nil'ire-i harb.
Kaç milleti mahvetmededir tavk-ı esilret,
Kaç milleti boğmakta bugün fakr ü sefalet.
Her gün yeni bir ailenin söndü ümidi,
İdbar-ı elem kapladı, her laneyi şimdi.
Her aile, her bir yuva bir külbe-i matem,
Çöktürmede cangahını bir fakr-ı mücessem.
Günden güne söndükçe, karardıkça ocaklar,
Binlerce kadın, kız, nice ismetli kucaklar
Girdilb-ı sefalette bunaldıkça bunaldı.
Fuhşun ebedi ka'r-ı sem'-alüduna daldı.
Ettikçe o süfliyyeti ben şimdi tahayyül,
Birden çıkıyor karşıma bir dest-i tese'ül,
Çarşaf diye örtündüğü pis çullar içinde.
Bir el ki verir kalbime dehşet, revişinde.
- Kimdir bu kadın?
- İşte o timsal-i sefalet!
Etmiş kocası cebhede ihraz-ı şahadet.
ihraz-ı şahadet ne dernek, bir yed-i kahhar
Ezmiş ve yuğurrnuş ki ne rnakber, ne ceset var!
Üç tane yelimiyle bugün zevce-i bedbaht
Bir lokma ile çırpınıyor, bulsa o fırsat,
Bi-şübhe ki her cürrnü yapar, her cebi yoklar.
Sor kendisine, "Sa'ileyim ben ne zarar var;
Elbet çalarım, çünkü yann hastalanırsam,
Külhemde üç öksüz ile ben aç da kalırsam,
Kimler bakacaktır?" diyerek kendini haklı
Göstermek için uydurup hep süslü saçaklı,
Yaldızlı yalanlar ki sözün doğrusu zillet.
Esbab-ı hakikisi şu hengame-i vahşet.
Yalnız bu değil hali o binlerce zebünun
Bir lahzada arkanda dönen gizli şuünun
makına dikkatlice temdid-i nazar et,
Sen sonra asıl gör neymiş zahm-ı sefalet!
Bak, işte ş u karşında gülen taze kadın kim?
İbzal ederek herkese bir nazra-i mükrim,
"Sinemde" diyor, "bir ebedi vasl-ı semen-fam,
Bir lane-i vuslat beyim ister misin akşam?"
Meftun olarak eylemeden davete rağbet
Gel gel sana arzeyleyeyim kimmiş o afet.
Bak işte onun kimsesi yok anne, peder yok
Bir zevci fakat varsa da ondan da haber yok.
Ölmüş mü nedir, bilmiyor hiç hangi cebelde,
ider sürüyor belki de meydan-ı cedelde
isterse sağ olsun yine isterse de toprak;
Zaten bugün hiç istemiyor namını anmak.
Esbabını sorsan diyor: "Elbet benim de
Varken şu güzel tazeliğim şimdi elimde,
Varken arayan her gece bir sine-i pür-haz
Keyfiınce gezer koklanınm kimse karışmaz."
Karşında şu "keyfimce" diyen facireden ah
Bi-z-zat işitirken bu sözü halı ile na-hah,
Bir kin-i şerer-nak ile çarpılsa da kalbin
Vazgeç, nene lazım, onu sen men' edemezsin,
Yatsın kocası rahat ile zinde ve mürde
Çoktan beri etmiş bu kadın çünkü evinde
Sermaye-i namus ile te'min-i ticaret
Bir ruhsat-ı resmi ile tevsik-i rezalet.
Lakin bu kadar olsa yeter züllü muhakkak
Enzar-ı tecessüsle de etrafına bir bak:
Yıllarca yaşanmaz diyerek böyle muhakkar
Allah'ına isyan ediyor yaşlı nazarlar,
Boşluklara tevcih olunan sayha-i tehdid,
Her türlü lisandan çıkan avaze-i tevhid,
Matemzede her sine-i marlerdeki eytam,
Her kalbe çöken ayrıca bir tüde-i alam,
Öksüzleri bi-çare ve bi-vaye, muhakkar,
Bin şerm ile mahfi dilenen yaşlı kadınlar,
Yüzüstü kalan müntehire valideler mi?
Her kalbe çöken ayrı heyüla-yı keder mi?
Zelırab-ı sefaletten ölen saileler mi?
Ta'ün-ı zarüretle sönen aileler mi?
Bir nazra-i im'an ile bak hangisi yoktur,
Bir dide-i hak-bin ile bak hangisi çoktur?
La'net sana ! hi'net sana! ey "harb-i mukaddes»,
Sensin bütün ekvanı eden böyle mülevves
La'net sana la'net sana ! ey haile-i harb,
insanlığa bir darbesin, ey gaile-i harb !
La'net sana ! la'net sana ! ey darbe-i münker !
Kopsun seni takdis ile tahrik eden eller!
Şanınla, cihadınla geber ey ulu serdar!
Ey nesi-i beşer hadimi, ey heykel-i idbar,
La'net sana, la'net, sana ! ey kin-i adavet,
Ey kin-i adavet, sana yüz bin kere la'net!
Sayfa 1124