Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

320 syf.
6/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Matt Haig'i sadece iki kitabından tanıyorum anlık. Gece Yarısı Kütüphanesi ve bu. Ama yine de şunu diyebileceğimi düşünüyorum: Bu adam gerçekten açık bir kitap. Gece Yarısı Kütüphanesi kurgu bir kitap evet biliyorum ama kitapta direkt yazarın kişiliği hissediliyordu. Kitabı okurları için değil de kendi için yazdığını düşünmüştüm. Ve bu kitabı okuduktan sonra artık daha çok öyle düşünüyorum. İkisini de okursanız ya da okumuşsanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız. Ben yine de açıklıyım biraz. Öncelikle bu kitapta gerçekten dediğim şey var. Yazar direkt kendi deneyimleri ve duyguları üzerinden konuşuyor. Eskiden geçirdiği depresyon ve panik ataklardan da bolca bahsediyor. Bu konu hakkındaki farkındalıklarından vs bahsederken hala düzeltmek için çabaladığı şeylerden de bahsediyor. Bir nevi yolda yazılmış bir kitap. Ama bunların dışında en çok dikkatimi çeken her iki kitaptaki alıntıların birebir örtüşmesiydi. Buraya eklediğim alıntılar hali hazırda duruyordu önceki kitap için. Dönüp bir göz atayım derken bazılarının kopyala yapıştır seviyesinde aynı olduklarını gördüm. Bunu kötü bir şey olarak söylemiyorum. Sadece kitaplarda çok fazla yazarın psikolojisiyle birlikte olduğunuzu söylemek istedim. Kurgu veya kurgu olmayan. Şunu da söylemeliyim tabi Matt Haig'in kalemini çok iyi bulmuyorum. Ama tanıdık sorunlar, tanıdık hislerden bahsediyor. Beni de bu tanıdık hislerden biri sayesinde yakaladı: Sosyal medya bağımlılığı. Hatta spesifik olarak Twitter "Orada bulamayacağım şeyin beni endişelerden uzaklaştırması için dua ederek uyanır uyanmaz telefonuma yapıştım." "Suçluluk, korku ve savunmacı öfke karışımı sağlıksız duygular içinde, bir tweet atarak kaygıdan kurtulmayı bir daha asla denememeye karar verdim. Bazı şeyleri kendimize saklamak daha iyi." Evet kitapta beni özellikle yakalayan kısımlar tam da arada geçirdiği şu gibi sözlerdi. Benim de uzun süredir farkında olduğum ama gereken adımı asla atamadığım bir konu olduğu için bu durumun farkına varan insanları dinlemek hoşuma gidiyor. Bu konuda genel olarak yalnız olduğumu da belirtiyim. Çevremdeki kime bu sorunu açsam çok kastığımı söylediler. Şu anda çoğunluğun normali olunca bu durum. Kurtulmak için aykırı olmak durumunda kalıyorsunuz. Ben de çoktan farkında insanları dinlemeye yöneldim artık. Bunları da kitaplardan anca bulabiliyorum ama neyse... (Parantez bilgi: Ben bıraktım twitterı. Daha ilk günümdeyim nereye gidecek hiçbir fikrim yok. Ve bu sabah havanın sıcak olmasından tutun, evde yaşadığım küçük bir soruna kadar tweet atmak istediği hissettim. Aklıma gelen her şeyden, her anımdan bahsediyormuşum. Yine de yüklemedim geri tabi. Bu sefer tavrımı gerçek bir adımla ve ciddiye alarak sergilemek istiyorum. İnş yakında unuturum komple) Bahsedecek başka bir şey kalmadı aslında ama yazarın bir tane film önerisi de vardı geçen arada. Eşyalarından kurtulurken bulmuş öyle diyor. "It's a Wonderful Life" ismi. Bu filmi izlemek asla zaman kaybı değil. Küçük hayatların büyük önemine dair, zamanın değerini anlamamızı sağlayan bir film falan diyor. Bu akşam vakit ayırabilirsem izlicem. Bunu da ekliyim dedim. Çok film kültürüm yok duymamıştım filmi ama imdb ve yorumlarına bakarak daha da merak ettim. Herkes gerçekten sevmiş gözüküyor. Neysee bu kadardı
Nevrotik Bir Gezegenden Notlar
Nevrotik Bir Gezegenden NotlarMatt Haig · Domingo Yayınevi · 2019891 okunma
·
127 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.